eng

Deyimler Sözlüğü (K - 10)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama

Deyimler Sözlüğü (K - 10. Sayfa)

konuşmaya dalmak :
başka şeylerle ilişkiyi keserek belli bir konudan söz etmek:
koparıp atmak :
1) koparmak; 2) (Mecaz) ilgisini kesmek, önem vermemek:
kopup gelmek :
uzak bir yerden ayrılarak gelmek.
kopya çekmek :
genellikle yazılı sınavlarda soruları cevaplamak için bir kaynağa ...
kopya vermek :
sınavda sorulara cevap vermesi için bir kimseye gizlice yardımda ...
kor dökmek :
yanınca dayanıklı kor durumuna girmek.
kor gibi :
kıpkırmızı, ateş gibi.
kor gibi yanmak :
1) çok parlamak: 2) büyük üzüntü çekmek
kordon altına almak :
bir yere giriş çıkışı önlemek için o yeri görevlilerce korumak.
korktuğu başına gelmek :
düşünülen kötü durum gerçekleşmek:
korktuğuna uğramak :
korktuğu başına gelmek.
korku düşmek :
endişelenmek, korkmak:
korku saçmak :
herkesi korkutmak.
korkudan çıldırmak :
aşırı korku yüzünden aklını yitirmek, delirmek:
korkusundan altına etmek (kaçırmak, yapmak) :
çok korktuğunda idrarını veya dışkısını kaçırmak.
korkuya kapılmak :
korku düşmek.
korkuya kesmek :
korkmak:
korumaya almak :
tehlikede olduğu düşünülen bir kimseyi veya eseri saldırılardan k ...
korunma görmek :
anlayış veya hoşgörü ile karşılanmak:
koşu koparmak :
hızla koşuvermek, çabucak atılıp gitmek:
koşun bağlamak :
koşun durumuna girmek, saf tutmak.
kova olmak :
çok gol yemek.
koyduğum yerde otluyor :
(Teklifsiz Konuşma) uzun süredir hiçbir ilerleme göstermeyenler i ...
koydunsa bul :
arandığı hâlde bulunamayan şeyler veya bulunması gereken yerde bu ...
koynunda yılan beslemek :
bir yakınından ihanet görmek.
koyu koyu düşünmek :
uzun uzun veya derin derin düşünmek:
koyun gibi :
1) budala, şaşkın; 2) karar ve davranışlarında başkasına bağımlı ...
koyun kaval dinler gibi dinlemek :
hiçbir şey anlamadan dinlemek:
koz kırmak :
1) oyunda elindeki kozlardan birini kullanmak; 2) (Mecaz) yanlış ...
koz vermek :
imkân tanımak, elverişli durum sağlamak.
koza çekmek :
kozayı temizleyip ayıklamak:
kozasına çekilmek :
çevreyle ilişkisini kesmek, hiçbir şeye karışmamak:
kök salmak :
1) iyice tutunmak, sağlamlaşmak, yayılmak, köklenmek: 2) bir yere ...
kök sökmek :
çok çetin iş görmek.
kök söktürmek :
uğraştırmak, güçlük çıkarmak.
kökü kazınmak :
bir daha ortaya çıkamayacak biçimde yok edilmek.
kökü kurumak :
yok olmak, ortadan kalkmak:
kökünden halletmek :
herhangi bir konuyu veya sorunu temelden çözümlemek:
kökünden kazımak :
kökünü kazımak.
köküne kibrit suyu :
yerin dibine batsın, ölsün, kahrolsun.
köküne kibrit suyu dökmek (kökünü kurutmak) :
bir daha ortaya çıkamayacak biçimde yok etmek.
kökünü kazımak :
bir daha üreyemez duruma getirmek, hiçbir kalıntısını bırakmamak, ...
kömür başa vurmak :
kömürün iyi yanmamasından çıkan karbon oksidiyle zehirlenmekten b ...
kömür gibi :
kapkara.
kömürcü çırağına dönmek :
yüzü, üstü başı siyah lekeler içinde kalmak, eli yüzü kapkara olm ...
köpeğe atsan yemez :
çok kötü (yiyecek)' anlamında kullanılan bir söz.
köpeğe hoşt, kediye pişt dememek :
kendisine zarar verenlerden korunmak için en küçük bir tepkide bu ...
köpeğin ağzına kemik atmak :
(Hakaret) karşı gelerek bağırıp çağıran birini susturmak için ona ...
köpek gibi :
çok yaltaklanan:
köpek yese kudurur :
çok ağır ve onur kırıcı sözler için söylenen bir söz.
köprübaşını tutmak :
çok önemli bir mevkiyi ele geçirmek.
köprüleri atmak :
bir işten vazgeçme veya geri dönme imkânı kalmayacak biçimde kesi ...
köpük gibi :
beyaz, hafif ve köpük görünümlü.
kör değneğini beller gibi :
hep aynı biçimde davranıp hiçbir yenilik veya değişiklik yapmayac ...
kör itin öldüğü yer :
çok uzakta olan yer:
kör kör parmağım gözüne :
çok belli, göze batacak kadar ortada' anlamında kullanılan bir sö ...
kör kurttan bile vazgeçmemek :
en küçük varlığı bile hor görmeden korumak.
kör şeytandan bulmak :
kaderi kötü olmak.
körler mahallesinde ayna satmak :
bir şeyi ona gereksinim duymayacak olan çevreye götürmek.
körün taşı :
rastlantı sonucu birine zarar veren, hesapta olmayan iş.
kös dinlemek :
türlü olaylar yaşadığı için bilgi ve deneyim sahibi olarak benzer ...
kösele gibi :
çok sert, çiğnenmesi güç, koparılamaz:
kösemenlik etmek :
yol göstermek, kılavuzluk etmek.
kösenin sakalı gibi :
her zaman olduğu gibi kalan, değişikliğe uğramayan.
kösteği kırmak :
1) çocuk yürümeye başlamak; 2) bağlı bulunduğu yerle ilişiğini ke ...
köstek vurmak :
1) hayvanın ayağına köstek bağlamak; 2) (Mecaz) kösteklemek; 3) ( ...
köşe bucağa dağılmak :
1) her tarafa yayılmak: 2) darmadağın olmak
köşe bucak kaçmak (saklanmak) :
kimseye görünmek istememek:
köşe kapmaca oynamak :
biri başkasına gidip bulamadığı sırada, o da kendisine gelip bula ...
köşe tutmak :
karışmak, kendini belli etmek, görünmek:
köşebaşını tutmak :
etkili olabilecek en önemli makamda bulunmak veya o yeri ele geçi ...
köşede bucakta kalmak :
ilgisizlikten gözden uzakta bulunmak:
köşesine çekilmek :
toplumdan kaçıp hiçbir şeyle ilgilenmeyerek tek başına yaşamak.
köşeyi dönmek :
1) hiçbir çaba göstermeden kısa sürede zengin olmak; 2) kısa yold ...
kötek atmak (çekmek) :
dövmek, dayak atmak.
kötek yemek :
dövülmek, dayak yemek.
kötü gözle bakmak :
1) bir kimse için iyi olmayan düşünceler beslemek, bunu belli ede ...
kötü kişi olmak :
bazı kimseler birtakım insanların düşmanlığını kazanmak.
kötü kötü düşünmek :
üzüntülü düşüncelere dalmak:
kötü olmak :
1) olumsuz bir durum almak; 2) beğenilmemek, takdir edilmemek; 3) ...
kötü yola düşmek :
kötü kadın olmak.
kötü yola sapmak :
doğruluktan ayrılıp istenilmeyen ve yanlış işler yapmak.
kötü yola saptırmak :
kötü yola sürüklemek:
kötü yola sürüklemek :
yasa dışı, uygunsuz veya hoşa gitmeyen bir yaşayış içine sokmak:
kötülük etmek (yapmak) :
kötü davranmak, zarar vermek:
kötürüm olmak (kalmak) :
1) yaşlılık veya sakatlık sebebiyle yürüyememek: 2) (Mecaz) güçsü ...
kötüye çekmek :
yanlış, beğenilmeyen bir anlam vermek:
kötüye kullanmak :
1) yetkisini yasalara aykırı yolda kullanmak: 2) birinin iyi davr ...
kraldan çok kralcı olmak :
birinin davasını ondan çok savunur olmak.
kraliçe gibi :
gösterişli ve ağır giyinmiş, güzel (kadın).
krallara layık :
çok üstün nitelikli şeyleri belirtmek için kullanılan bir söz.
kramp girmek :
kasılmak.
kredisi düşmek :
güvenilirliği, saygınlığı yitmek.
kriz geçirmek :
1) bir organda birdenbire fizyolojik değişiklik olmak: 2) (Mecaz) ...
kubur sıkmak :
silah atmak, tabanca sıkmak:
kucağına düşmek :
düşman, felaket, sefalet vb. kötü şeylerin veya durumların içine ...
kucağına kurulmak :
kucağına oturmak:
kucağında bulmak :
beklemediği bir durumla karşı karşıya kalmak.
kucaktan kucağa dolaşmak (gezmek) :
kadın, pek çok kişiyle yasal olmayan ilişkide bulunmak.
kuğu gibi :
ince uzun, narin (boyun).