eng

Deyimler Sözlüğü (K - 7)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama

Deyimler Sözlüğü (K - 7. Sayfa)

kendini hissettirmek :
varlığını belli etmek.
kendini kapının dışında bulmak :
kovulmak, işten atılmak, bir yerden istenmeden uzaklaştırılmak:
kendini kaptırmak :
1) bir şeyin etkisinden kurtulamayacak duruma düşmek: 2) uğraşmay ...
kendini kaybetmek :
1) bayılmak: 2) aşırı duygulanma dolayısıyla çevrede olup bitenin ...
kendini matah sanmak :
kendini olduğundan daha fazla değerli kabul etmek:
kendini naza çekmek :
istekli olduğu hâlde yapmacıklı davranışlarla isteksiz gibi davra ...
kendini paralamak :
çok çaba ve özen göstermek:
kendini satmak :
1) kendisinde olmayan iyi nitelikleri varmış gibi göstermek; 2) p ...
kendini sıkmak :
kendini zorlamak, çaba göstermek:
kendini sıyıramamak :
kurtulamamak:
kendini sokağa (dışarı) atmak :
sıkıntıdan dolayı rahatlamak amacıyla açık havaya çıkmak.
kendini tartmak :
ne durumda olduğunu öğrenmek için kendini yoklamak.
kendini toparlamak (toplamak) :
1) herhangi bir konuda eskiden kötü olan durumunu düzeltmek: 2) b ...
kendini tutamamak :
1) bir durum karşısında sessiz ve heyecansız kalamamak: 2) kendin ...
kendini tutmak :
1) kendine hâkim olmak: 2) dayanmak, sabretmek
kendini yemek :
açığa vurmadan gizli gizli üzülmek:
kendini yiyip bitirmek :
kendi kendini yemek:
kendini yoklamak :
duygu, düşünce ve beden bakımından kontrol etmek:
kene gibi yapışmak :
istenmediği hâlde birinin peşini bırakmamak, yakasını bırakmamak.
kenet etmek :
kenetle birbirine bağlamak.
kenet gibi yapışmak :
çok yakın dost olmak, sıkı fıkı olmak:
kepaze etmek :
utanılacak bir duruma düşürmek:
kepaze olmak :
gülünç veya utanılacak duruma düşmek:
kepçe gibi :
kanat gibi öne doğru açılmış (kulak).
kepenk kapatmak :
çalışamaz duruma gelmek:
kepenkleri indirmek :
işi tatil etmek.
keramet buyurdunuz (keramette bulundunuz) :
çok doğru söylediniz, çok güzel yaptınız' anlamında kullanılan bi ...
kerameti kendinden menkul :
sahip olduğu nitelikleri kendisi söyleyen:
keramette bulunmak :
doğaüstü olaylar ortaya koymak.
kerem buyurun (eyleyin) :
izin verin, beni dinleyin' anlamında kullanılan bir nezaket sözü.
kerpiç dökmek :
saman ve balçık karışımını kalıplara boşaltarak kerpiç yapmak.
kerpiç gibi :
çok sert ve kuru.
kerteriz almak (etmek) :
bir yerin hangi yönde veya geminin nerede bulunduğunu pusula ile ...
kertesine gelmek :
tam yerini ve zamanını bulmak.
kertesine getirmek :
tam sırasını, en uygun zamanını seçmek.
kervana katılmak :
bir topluluğa karışmak.
keseden yemek :
herhangi bir üretim yapmadan, kâr elde etmeden, hazırda bulunan v ...
kesel gelmek :
gevşemek, tembelleşmek:
keseneğe almak :
gelirini satın almak, iltizam etmek.
keseneğe vermek :
bir şeyin gelirini önceden götürü olarak satmak.
kesenin ağzını açmak :
bol para harcamaya başlamak:
kesenin dibi görünmek :
para tükenmek.
kesenize bereket :
maddi katkısı görülen bir kimseye 'çok kazan, kazancın bol olsun' ...
kesesi elvermemek :
bütçesi elverişli olmamak.
kesesine bir şey girmemek :
bir yarar veya çıkar sağlamamak:
kesesine göre :
parasına, mali imkânlarına göre.
kesesine güvenmek :
parasına güvenmek.
kesesini doldurmak :
fırsatlardan yararlanarak para kazanıp zengin olmak:
keseye davranmak :
ödemek istemek:
kesiklik vermek :
1) ara vermek: 2) hâlsizlik, kırıklık, yorgunluk ortaya çıkmak
kesintiye uğramak :
bir süre için durmak.
kesip atmak :
1) uzun uzadıya düşünmeden kesin yargıya varmak: 2) kesin olarak ...
kesip biçmek :
1) parçalamak, doğramak, ameliyat etmek; 2) ağzına geleni söyleme ...
kestane suyu gibi :
sulu (kahve).
kestirip atmak :
ayrıntılı düşünmeden kesin yargıya varmak:
keşiş hayatı sürmek :
her şeyden elini ayağını çekip yalnız başına yaşamak:
ketenpereye gelmek :
dolandırılmak.
ketenpereye getirmek :
dolandırmak.
ketum olmak :
sır saklamak, ağzı sıkı olmak:
Kevser gibi :
tatlı, lezzetli (içecek).
keyfi bilmek :
isterse yapmak, nasıl isterse öyle yapmak:
keyfi bozulmak :
1) hastalanmak; 2) canı sıkılmak, rahatı kaçmak
keyfi gelmek :
neşelenmek.
keyfi kaçmak :
neşesi kalmamak:
keyfi oluncaya kadar :
razı oluncaya kadar.
keyfi yerinde olmak :
sağlığı, neşesi, mutluluğu bulunmak:
keyfinden bayılmak (dörtköşe olmak) :
(Teklifsiz Konuşma) bir şeyden çok kıvanç duymak:
keyfine bakmak :
dilediğince yaşamak, güzel vakit geçirmek:
keyfine diyecek olmamak :
mutlu ve huzurlu olmak.
keyif çatmak :
keyfetmek:
keyif sormak :
1) birine 'iyi misiniz, nasılsınız' sorularını yönelterek sağlığı ...
keyif sürmek :
sıkıntısız, rahat yaşamak.
keyif vermek :
neşe vermek, sarhoş etmek:
kıç atmak :
1) çifte atmak; 2) (Teklifsiz Konuşma) çok istemek
kıçın kıçın gitmek :
1) geriye doğru gitmek, geri geri gitmek; 2) henüz yürümeyen bebe ...
kıçına bakarak (baka baka) :
başvurduğu yerden olumlu sonuç alamayarak.
kıçına kına yakmak :
karşısındaki kişinin uğradığı bir olumsuzluğa aşırı derecede sevi ...
kıçına tekmeyi atmak (vurmak veya yapıştırmak) :
(Kaba) kovmak.
kıçını yırtmak :
1) (Kaba) bağırıp çağırmak; 2) bütün gücünü kullanarak uğraşmak
kıçüstü oturmak :
1) kıçı yere gelir duruma düşmek; 2) (Mecaz) herhangi bir konuda ...
kıkır kıkır gülmek :
içinden gelerek sesli sesli bir biçimde gülmek:
kıl gibi :
ipince, incecik.
kıl kapmak :
birisine sinirlenmek, hareketlerinden rahatsız olmak.
kıl olmak :
birisi sinirine dokunmak.
kılağısını almak :
kesici araçları bileği taşına veya kayışa sürterek keskinliğini a ...
kılı kıpırdamamak :
durum ve davranışını değiştirmemek, aldırış etmemek, umursamamak:
kılı kırk yarmak :
titiz ve ayrıntılı bir biçimde incelemek, önemle üstünde durmak:
kılıbıklık etmek :
kılıbığa yakışan davranışlarda bulunmak.
kılıcı kınına koymak :
savaşı bırakmak, savaştan vazgeçmek.
kılıç çalmak :
kılıçla savaşmak, kılıç ile öldürmek.
kılıç çekmek :
saldırmak veya selamlamak amacıyla kılıcı kınından çıkarmak.
kılıç kuşanmak (takmak) :
kılıcı olmak ve onu taşıyacak güce ve yetkiye hak kazanmak:
kılıç oynatmak :
egemen olarak yaşamak.
kılıç sallamak :
kılıç ile dövüşmek, düşman üzerine kılıçla saldırmak.
kılıç üşürmek :
kılıç çekerek saldırmak:
kılıçlama kaçmak :
yan yan koşarak çaprazlamasına gitmek.
kılıçtan geçirmek :
çok sayıda insanı kılıçla topluca öldürmek:
kılıfına uydurmak :
bir durum ve tutuma, yöntemine uygun biçim vermek.
kılığa bürünmek :
oymuş gibi görünmek.
kılık kıyafeti düzmek :
giysilerini yenilemek.