1. En üst biçimiyle sevgi, sevda, muhabbet, gönül verme, candan sevme. ”Aşk imiş her ne var âlemde,/İlim bir kîl ü kâl imiş ancak.” (Fuzuli) 2. Bir kimsenin sevdiğine candan bağlanması, sevgilisinden başka bir şeyi gözü görmemesi. ”Dağa düşer kül eyler,/Gönüllere yol eyler,/Sultanları kul eyler,/Hikmetlü nesnedür aşk./Denizleri kaynadur,/ Mevce gelir oynadur, /Kayaları söyledür,/Kuvvetli nesnedür aşk. (Y. Emre) 3. İnsanın sadece Allah’ı mutlak anlamda sevip ona tüm benliği ile bağlanması, hayatının her anında Allah’ı hatırlayıp tüm eylemlerine ve davranışlarına onun sevgisini yansıtması, varlığını Allah’ın isteklerine göre anlamlandırması. Aşk, ilahî ve beşeri olmak üzere ikiye ayrılır. Beşeri aşka mecazi aşk da denir. Gerçek aşk ise, Allah aşkıdır. Çünkü Allah’ı bilmenin, tanımanın yollarından biri de aşktır. Gerçek aşka ulaşmak için Hz. Peygamber’in de aşk derecesinde sevilmesi gerekir. Kur’an-ı Kerim, Allah’ı gerçek anlamda sevmenin Hz. Peygamber’e bağlılıktan geçtiğini vurgulamıştır. Âşıklar, yaratandan ötürü yaratılanı sever. Bu aşk güzele değil, güzelliğedir. Varlıklarda ortaya çıkan Allah’ın sanatını, kudretini, rahmetini, lütfunu ibretle seyretmektir. Bu aşka bazen mecazi aşkla da ulaşılır. Bundan dolayı ”mecazi aşk gerçek aşkın köprüsüdür.” denilmiştir. ”Ben yürürüm yane yane/Aşk boyadı beni kane/Ne akılem ne divane/Gel gör beni aşk neyledi. (Y. Emre)