Emek değer, hem klasik politik ekonominin hem de Marksist ekonominin temel kavramlarından biridir. İngiliz politik ekonomisi olarak da bilinen klasik politik ekonomi, büyük oranda Adam Smith ve David Ricardo’nun iktisadi fikirlerini içerir. Adam Smith ve David Ricardo’nun iktisadi fikirlerinin merkezindeki kavram ise emek değerdir. Emek değer, malın değerini ona harcanan emek miktarının belirleyeceğini ifade eder. Buna göre değerin kaynağı emektir. Adam Smith’e göre milletlerin zenginliğinin asıl nedeni endüstriyel üretim sürecindeki iş bölümü ve uzmanlaşmayla mümkündür. Emeğin üretkenliğini sağlayacak iş bölümü ve işçilerin üretim sürecinde uzmanlaşmalarıdır. Piyasadaki fiyatlama sorunu emek değerle çözülmektedir. Dolayısıyla bir mala ne kadar çok emek harcanırsa ilgili malın kıymeti o kadar artmaktadır. David Ricardo ise Adam Smith’in izinden giderek emek değer teorisini benimsemiş ve onu daha ileri boyutlara taşımaya çalışmıştır. David Ricardo, sermayeyi dolaylı emek olarak nitelendirmiştir. Doğrudan emek ise iş gücüdür. İngiliz politik ekonomisinden özellikle de David Ricardo’dan esinlenerek emek değer kavramını düşüncesinin merkezine taşıyan bir diğer düşünür Karl Marx’tır. Değerin kaynağını emek olarak belirten Marx, işçilerin üretim sürecine katılarak elde ettikleri gelir miktarını her zaman yetersiz bulmuştur. Üretim sürecine kattıkları iş gücüyle değeri oluşturan sınıf olarak işçiler, üretim sürecinin sonunda hak ettikleri ücretleri alamadıkları için meydana gelen gelir adaletsizliği, modern endüstriyel toplumların ana çelişkisi olarak devam etmektedir. Marx’ın düşüncesinde malın değeri, kullanım değeri ve mübadele değeri olmak üzere ikiye ayrılır. Kullanım değeri, kabaca modern endüstriyel üretim öncesi döneme ilişkinken mübadele değeri modern endüstriyel üretim sonrası oluşan ve artı değeri içeren bir kavramdır. Bkz. Yabancılaşma, Artı Değer