Kur’an-ı Kerim’in on birinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Yüz yirmi üç ayettir. Sure, adını elli ile altmışıncı ayetler arasında kıssası anlatılan Hud Peygamberden almıştır. Surenin girişinde insanların Allah’a kulluk etmelerinden ve yalnızca ona tövbe etmelerinden bahsedilir. Daha sonra müşriklerin yapmış oldukları eziyetlere karşılık Hz. Peygamber teselli edilir. Kur’an-ı Kerim’in Hz. Muhammed tarafından uydurulduğunu iddia eden müşriklere onun bir benzerini yapmaları konusunda meydan okunur. Bütün canlıların rızkını verenin Allah olduğuna dikkat çekilir ve dünya hayatının bir sınav olduğu vurgulanır. Bu sınavı kaybeden kâfirlerin dünyada yapmış olduklarının ahirette kendilerine bir yararı olmayacağı bildirilir. Hz. Muhammed’in davetine olumlu cevap verenlerin ise cennetle ödüllendirilecekleri belirtilir. Surede Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lut, Şuayp ve Musa Peygamberlerin tevhit mücadelesi ele alınır. Bu peygamberlerin davetlerini kabul etmeyen kavimlerin başlarına gelen ilahî azap, Kur’an-ı Kerim’in muhataplarını sarsacak bir dille anlatılır. Surenin son bölümünde, peygamber kıssaları tahlil edilerek onların kavimlerinin başlarına gelen azaplarda kendilerine bir haksızlık edilmediği belirtilir. Geçmişteputperestlernasılilahîcezaya çarptırıldılarsa peygamber döneminin Mekkeli putperestleri de inkârlarının cezalarını çekecekleri vurgulanır. Bu çerçevede Hz. Peygamber ve müminler teselli edilir; onların dosdoğru olmaları, yalnızca Allah’ı dost edinmeleri, namaz kılmaları ve sabretmeleri öğütlenir.
Surede, toplumu düzeltmeye çalışanların sevaplarının yok olmayacağı ve onlara herhangi bir felaket verilmeyeceği anlatılır. Surenin sonunda Allah’ın azabını gerektiren en büyük suçun zulüm olduğu vurgulanır. Her yapılan işin Allah tarafından değerlendirileceğini ve Allah’ın, insanların yapmış olduğu işlerden habersiz olmadığını bildiren uyarıcı ifadelerle sure son bulur.