Müteaddit manalara gelen ve Arapça olan bu kelime bir de mamur manasına gelir. Bazı kitabelerde, mesela, "Emere bi-imâreti hêze'l-mescid" ve "Emere bi-imâreti hêzihi'l-medrese" gibi kitabeler bu manayadır. "Bu mamur mescid ve medrese binasının inşaasını emretti" demektir. Vakıf ıstılahında talebe ve fukara için yemek pişirilip hazırlanan binalara denir. Bu gibi yerlere Türkçe "aşhâne" veya "aşevi" denir. Müslümanlarda fukarayı görüp gözetmek ve onları yedirip içirmek en büyük fazilettir. Bu hasletle müslümanlar tarafından birçok imarethâne vücuda getirilmiş, fakir ve âcizlere bakılmıştır. Bilhassa Osmanlılarda en insanî hayır müessesesi addolunarak memleketin bir çok yerlerinde imarethâneler inşa olunmuştur. Yalnız İstanbul'da yirmi kadar imarethâne vücuda getirilmiş olması bu hayırlı işe ne kadar ehemmiyet verilmiş olduğunu gösterir. Bu hayır müesseselerinden medreselerde tahsilde bulunanlarla cami ve mescid hademesi, fukara, aceze ve müsafirler faydalanırlardı. Ne yazık ki 1327 tarihli kanunla yalnız iki imaret bırakılarak diğerleri kapatılmış, bunlardan bazıları müze ve anbar gibi işlere tahsis olunmuş ve bazıları metruk ve harap bir halde terk olunmuştur. Bilahare bu hareketin yanlış olduğu ve fakir ve muhtaçlara bakılmanın vazgeçilmez bir zaruret bulunduğu anlaşılarak Hilâl-i Ahmer (Kızılay) ve Vakıflar İdaresi tarafından aşhâneler yapılmış ise de eskisi gibi geniş bir surette yardım yapılamamıştır.Vakfiyelerde imarethânelerin idaresi ve talebe ve fukaraya ne tarzda ve ne mikdarda yardım yapılacağı tayin olunmuştur. Hiç bir cemiyet fukaradan hali kalamıyacağı cihetle her zaman böyle hayır müesseselerine ihtiyaç vardır.
Klasik çağdan sonra yoksullara yemek dağıtılan yer. Aşyeri anlamına kullanılmış olmakla birlikte, başlangıçta, herhangi bir dinsel yapıyı belirtmek için kullanılmıştır.
Yoksullara, kimsesizlere, öğrencilere ve yolculara yiyecek veren (yemek yediren) hayır kurumu.