Kur’an-ı Kerim’in on üçüncü suresidir. Mekke’de inmiştir. Kırk üç ayettir. Adını ‘gök gürültüsü’ anlamına gelen ve on üçüncü ayette geçen ‘ra’d’ kelimesinden almıştır. Sureye, Kur’an-ı Kerim’in Allah tarafından Hz. Peygamber’e indirilen ilahî bir kitap olduğu bildirilerek başlanır. Allah’ın gökyüzünü ve yeryüzünü mükemmel bir biçimde yaratmasına dikkat çekilir. Dağların yaratılmasındaki hikmetler üzerinde durulur. Gecenin ve gündüzün yaratılmasının nedenleri açıklanır. İnsan için yaratılan meyvelerin öneminden ve güzelliklerinden bahsedilir. Bu kadar nimet kendisi için yaratılan insanın ahireti ve ölümden sonraki dirilişi inkâr etmesinin yanlışlığına vurgular yapılır. Ahireti inkâr edenlerin, inkârlarını doğrulamak amacıyla acele bir azap istemelerinin yanlışlığına değinilir. Allah’ın, evrendeki her şeyi ayrıntılarıyla bildiği açıklanır.
Surede, Allah’ın sosyal değişimle ilgili koyduğu evrensel bir kural üzerinde durulur. Bu kural şöyledir:
”Bir toplumun bireyleri kendilerini olumlu yönde değiştirmedikçe Allah, onların durumlarını zorla değiştirmez.” İnsanların sahip oldukları iyilikleri ön plana çıkararak, kötülüklerden de kaçınarak toplumsal değişime iyi yönde katkıda bulunmaları istenilir.
Surede, şimşeğin çakmasının ve gök gürlemesinin rahmetin, yağmurun habercisi olduğuna dikkat çekilir. Bulutlar ve gök gürlemesiyle gelen yağmurun, Allah’ın koyduğu yasalara uygun hareket ederek yağması bir tespih, Allah’ı zikir olarak anlatılır.
Surede, duanın yalnızca Allah’a yapılacağı vurgulanır. Allah’tan başka dua edilen varlıkların hiçbir şeyi yaratmaya güçlerinin yetmediği anlatılır. Her şeyi yaratan Allah’a, tüm varlıklar itaat ederken insanın nankörce davranmasının yanlışlığı üzerinde durulur. Bu çerçevede, insana verilen nimetler hatırlatılır. İnsanın, bu nimetleri veren Allah’a inanması ve onun isteklerini yerine getirmesi durumunda ahirette elde edeceği mükâfatlar sayılır. Hz. Peygamber’in getirdiği ilahî vahye uymanın, ezelde Allah’a verilen sözü doğrulamak olduğu belirtilir. Bu söze sadık kalan müminlerin nitelikleri açıklanır. Bunlar: ‘Başa gelen musibetlere sabırlı olup haramlardan kaçınmakta kararlı olma, namaz kılma, ihtiyaç sahiplerine maddi yardımda bulunma ve kötülüğe karşı tavır almadır.’ Bu sıfatlarla donanan müminlerin ‘Adn’ cennetine girecekleri müjdelenir. Allah’a verdiği sözde durmayanların da cehennemlik olacakları haber verilir.
Surede, insanların ruhen doyuma ulaşmasının ancak Allah’ı çokça zikretmekle gerçekleşeceği belirtilerek Allah’ı ve onun nimetlerini çokça anmanın önemi anlatılır. Hz. Muhammed’in Peygamber olarak gönderildiği kavmin özelliklerine ve inkârcı tavırlarına değinilir. Onların Kur’an-ı Kerim’e karşı takındıkları inatçı tutumları kınanır. Allah’ın ilim ve kudretinin büyüklüğü açıklanırken müşriklerin tapındığı putların güçsüzlüğü haber verilir. Allah’ın emirlerine itaat eden kimselerin cennete girecekleri müjdelenir. Kur’an’ın her şeyi açıklayan Arapça bir kitap olarak Hz. Peygamber’e indiği bir kez daha belirtilerek Resulullah’ın Kur’an-ı Kerim gibi bir rehber geldikten sonra müşriklerin arzularına boyun eğmemesi öğütlenir.
Surede, Hz. Peygamber’in insani yönüne vurgular yapılır. Onun da diğer peygamberler gibi yiyen, içen, evlenen, çoluk çocuk sahibi bir insan olduğu söylenir. Hz. Muhammed’in görevinin insanlara hakikatleri açıklamak olduğu hatırlatılır ve ona karşı duranların ahirette karşılaşacakları çeşitli azaplar haber verilir. İnkârcıların, Resulullah’ı kabul etmemelerine karşılık Hz. Peygamber’in şöyle bir cevap vermesini emreden ayetle sure son bulur:
”De ki:
”Benimle sizin aranızda Allah’ın ve yanında kitap bilgisi bulunanların tanık olması yeter.”