Kur’an-ı Kerim’in otuz ikinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Otuz ayettir. Adını on beşinci ayette geçen
”secde” kelimesinden almıştır. Sureye, Kur’an-ı Kerim’in Allah tarafından indirildiğini bildiren ayetlerle başlanır. Hz. Peygamber’in görevinin en yakınından başlayarak insanları uyarmak olduğu bildirilir. Yaratmada eşsiz olan, görülen ve görülmeyen âlemlerde birçok şeyi yaratan Allah’ın kitap göndermeye de gücünün yettiği haber verilir.
Surede, insanın hiçbir şey değilken önce topraktan yaratılıp sonra da ana rahminde geçirdiği evreler sayılır. Ölümden sonra dirilişin mutlaka gerçekleşeceği, insanların Allah’ın huzurunda hesaba çekilecekleri, hesabı kötü olanların cehennem azabını hak edişleri örnekleriyle anlatılır.
Surede, Allah’ın ayetlerine iman eden müminlerin niteliklerine yer verilir. Bunlar:
”Allah’a tam anlamıyla iman ve itaat, kibirlenmeme, geceleri namaz kılma, günahlardan tövbe etme ve kendilerine verilen rızıklardan fakirlere pay ayırmadır.” Tüm bu güzel nitelikleri davranışa dönüştürmenin karşılığının cennet olduğu müjdelenir. Bu niteliklere sahip olan müminlerle inkârcıların eşit olmadığı açıklandıktan sonra inkârcıların ahiretteki barınağı olan cehennemin tasviri yapılır. İnsanı cehenneme girdirecek olan en büyük suçun ‘inkâr’ olduğu vurgulanır.
Surede, Allah’ın İsrailoğulları’na verdiği nimetler hatırlatılır. Mekkelilere;
”Hz. Peygamber’in ve Kâbe’nin değerini bilirseniz sizi de insanlığın önderi yaparız.” mesajı verilir. Mekke gibi sıcak ve suyun az olduğu bir yerde suyun önemine değinilir. Hayattan ümit kesildikten sonra; ölüm anında iman etmenin geçerli olmayacağını ve kıyamet gününde inkârcıların pişmanlıklarının kendilerine bir yarar sağlamayacağını bildiren ayetle sure son bulur.