Ahlakın insana dair bir kavram olduğu göz önünde bulundurulduğunda, seküler ahlak insanın “insan” olmasından kaynaklı değerine işaret eden ve ahlakiliği bu çerçevede inşa eden bir ahlak düşüncesidir.
İnsanlık tarihinin büyük bir bölümünde toplumu şekillendiren kurumlar (aile, eğitim, hukuk, siyaset, ekonomi gibi) dinin öğretileri ışığında şekillenegelmiştir. Aydınlanma Çağı olarak ifade edilen süreçte ise dinin bu konudaki belirleyici rolüne olan inanç bazı coğrafyalarda sarsılmaya başlamış, nitekim sekülerizm kavramı da ilk olarak bu coğrafyada yaşamış İngiliz George Jacob Holyoake tarafından ortaya atılmıştır.
Sekülerizm toplumsal gerçekliğin dine dair ilkelerle belirlenmesine karşı çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle dini öğelere sosyal, hukuki ve siyasi anlamda tayin edici bir rol verilmesini yanlışlamaktadır. Öte yandan sekülerizmin dinsizlik olduğunu söylemek de yanlış olacaktır. Aksine bu düşünüş biçimi özelde dinin genelde ise metafizik alana dair kavramların toplumsal gerçekliği şekillendirmesine karşı çıkmaktadır. Bu görevi Aydınlanma sonrasında bilimsel olan ve rasyonel akıl almıştır.
Sekülerliğin bu belirleyici rolü ahlakiliği de yeniden inşa etmiştir. Sekülerizmde bir eylemin ahlaki veya gayriahlaki olarak değerlendirilmesine ışık tutan ilkeler, yaratıcı-insan ilişkisinden ziyade bir bakıma insan-doğa ilişkisine göre belirlenir hale gelmiştir. Bu noktada hümanizm düşüncesini anlamak seküler ahlakı ve bu ahlak düşüncesinde insanın konumunu görmek açısından önemlidir. Özetlemek gerekirse, seküler ahlak, dini temellere dayandırılmayan, metafizik alanın sınırına girmeyen ve pratik bir ahlakiliğin de mevcut olabileceğini savunmaktadır. Bunun için pratik etik kavramsallaştırması önemlidir. Bkz. İslam Ahlakı, Yahudi Ahlakı, Hristiyan Ahlakı