Çalışanların sosyal ve ekonomik haklarını korumayı hedefleyen bağımsız kuruluşlardır. Sendikaların ortaya çıkması modern işçi sınıfının icadından sonra gerçekleşmiştir. 18. yüzyılda sistematik bir şekilde gelişen Sanayi Devrimi ile işçiliğin gerekleri ve çalışma koşulları ilk defa bu kadar keskin bir dönüşüme uğramıştır. Önceleri çalışmak bir insan için hayatını idame ettirmek için gerektiği kadar vakti harcamaya tekabül ederken Sanayi Devrimi sonrası günde 18 saate kadar karın tokluğuna çalışan, iş güvenliği olmayan, hastalıklarla mücadele eden işçi sınıfları sanayi kentlerini doldurmuştur. Bu sosyolojik yapıdan örnekler Victor Hugo’nun Sefiller ve Charles Dickens’ın Oliver Twist romanlarında görülebilir. İşçiler içinde bulundukları kötü çalışma koşullarına tepki göstermek için önceleri dayanışma örgütleri veya yardımlaşma sandıkları kurmuştur. 18. yüzyılın ortalarında bu yapılanmalar sendikal örgütlenmelere dönüşmeye başladı. İşçiler, Sanayi Devrimi sonrası inşa edilen yeni üretim düzeninde en önemli unsurun kendileri olduğunun farkına vardılar. 19. yüzyılda kötü çalışma koşullarına karşı büyük işçi direnişleri yaşandı. Bu süreçlerin zaman zaman kanlı geçtiği söylenebilir.
20. yüzyılda kapitalizmin ve küreselleşmenin hız kazanmasıyla sendikal hareketler de giderek büyümüş, uluslararası çalışma örgütleri kurulmuştur. İşçi sendikalarına işveren sendikaları da eklenmiştir. Bu sayede çalışma koşulları, işçinin ve ailesinin sosyal yaşamı kapsamında yapıcı adımlar atılmıştır. Öte yandan işçinin sosyal ve ekonomik durumu hakkında, Sanayi Devrimi sonrası kentlerdeki zor çalışma koşullarının bugün daha akışkan şekilde sürdürüldüğünü savunanlar da vardır. Bkz. Sendika Hakkı, Toplu İş İlişkileri, Toplu Pazarlık