Kur’an-ı Kerim’in elli ikinci suresidir. Mekke’de inmiştir. Kırk dokuz ayettir. Adını birinci ayette geçen ve
”dağ” anlamına gelen
”Tu^r” kelimesinden almıştır. Sureye, diğer peygamberlere vahiy inen yerlerin, vahyin bir araya getirildiği kitabı okumanın, evrenin en güzel biçimde yaratılmasının önemini belirtilerek başlanır. Kıyamet koparken meydana gelecek olayların tasviri yapılır. Kıyamet gününde, peygamberleri ve peygamberlerin getirdiği hakikatleri yalanlayanların kötü durumları anlatılır. Peygamberleri yalanlayan kimselerin yerlerinin cehennem olduğu vurgulanır. İman edip peygamberiyle ortak hareket eden müminlerin cennetteki mutlulukları da ele alınır.
Surede, cennetteki güzellikler ve nimetler tasvir edilirken onlara bir müjde olarak, Müslüman olan yakın akrabalarıyla buluşacakları haber verilir. Cennette çeşitli nimetlere kavuşan müminlerin bu nimetler sebebiyle Allah’a yapmış oldukları şükür ve dualar da surede anlatılır.
Surede, peygamberliğin önemi üzerinde durulur ve Hz. Peygamber’e iftira atan Mekke müşrikleri kınanır. Onlara, Kur’an-ı Kerim’in Hz. Peygamber’in sözü olmayıp Allah’ın sözü olduğu hatırlatılır. Allah’ın yaratmadaki eşsizliği ele alınır. Allah’ın çocuk edinmesinin söz konusu olmadığı açıklanır. Bu açıklamayla Üzeyir’i, İsa’yı ve melekleri Allah’ın çocukları olarak kabul eden Yahudiler, Hristiyanlar ve Mekke müşrikleri üstü kapalı bir şekilde yerilir. Surede Allah’a, Kur’an’a ve Hz. Muhammed’e inanmayanları ahirette bekleyen acıklı sona yer verilir. İnkârcıların dünyada yaptıkları iyiliklerin, imanları olmadığı için ahirette kendilerine yarar sağlamayacağı bildirilir. Hz. Peygamber’e Mekke müşriklerinin yapmış olduğu her türlü işkenceye sabretmesini ve Allah’ı sürekli tespih etmesini emreden ayetlerle sure son bulur.