Sömürmek fiiline karşılık gelen olgudur. İnsanlık tarihi kadar eski olabilecek bu olgunun sistematik bir devlet politikası olarak uygulanmasının kökenleri 16. yüzyılın başlarına dayanmaktadır. Bu süreçte Reform ve Rönesans hareketleri, coğrafi keşifler ile desteklenmiş; Avrupa devletlerinin ekonomik saikler temelli merkantilist politikaları merkezi bir konum almıştır. Bu dönemde sömürgecilik zenginlik kaynağı olarak görülen değerli madenlerin ülke içerisinde toplanmasına karşılık gelmektedir. Devam eden süreçte 18. yüzyılda temelleri atılan ve 19. yüzyılda hız kazanan Sanayi Devrimi ile birlikte sömürgecilik ekonomi merkezli bir temelde var olmaya devam etmiş ancak daha sistematik bir ilerleme göstermiştir. Bu dönemde sömürgeci devletler, sömürdükleri devletlerin doğal kaynaklarından ve ekonomik değerlerinden çıkar sağlamayı amaçlamıştır. Böylece sömürülen devletlerin üzerinde siyasal ve ekonomik tahakküm kurulmuştur. Bu politika daha sonra kolonyalizm kavramıyla da ifade edilmiştir.
Sömürgeciliğin doğrudan askeri kontrol veya dolaylı siyasi baskısına işaret eden kolonyalizm sonrası post-modern dönemde neo-kolonyalizm ve post-kolonyalizm kavramları gündeme gelmiştir. Buna göre sömürgecilik günümüzde finansal kapitalizm ve kültür emperyalizmi üzerinden gerçekleştirilmeye devam etmektedir. Dolayısıyla günümüzde sömürgeci faaliyetler ekonomik saiklerin yanında kültür, sanat, eğitim ve ahlak gibi toplumsal birçok kurum üzerinden yürütülmektedir. Yukarıda bahsedilenler sömürünün makro perspektifine işaret etmektedir. Bununla birlikte birey merkezli bir düşünme biçiminde ilgili kavramın mikro anlamda işaret ettiği noktalar da vardır. Toplumda sınıflar arasında, güç ilişkileri de kullanılarak sömürü gerçekleşebilmektedir. Emek sömürüsü buna bir örnektir.