eng

özne ne demek?

özne

Yüklemin gösterdiği kılış ile doğrudan ilgili olan kişi ya da şeye verilen ad bir oluş ve kılışın gerçekleşmesini sağlayan kimse veya şey: Eskiler, baharı ya tabiatta yahud tecrid hâlinde, tek manzarasında severlerdi (A. H. Tanpınar, Yaşadığım Gibi, s. 114). Oda karşıma düşen duvardaki hücreye konmuş büyükçe bir gaz lambasıyla aydınlanıyordu A. H. Tanpınar, Abdullah Efendinin Rüyaları, s. 90). Bu tahammül edilemez bir ömürdü... (R. H. Karay, Memleket Hikâyeleri, s. 34). Agâh Bey, içti biraz buruk, lakin baygın kokulu, tuhaf lezzetli, hoş bir içkiydi (R. H. Karay, göst. e., s. 35). Ben Anadolu'ya gitmezden önce manevî kuvvet denilen şeyin millet mücadelelerinde büyük bir rol oynadığına ve bunun ruhtan gelen bir yüreklilikle oluştuğuna inandım (Y. K. Karaosmanoğlu, Ergenekon, s. 114). Odada, galiba, teyzesi yatıyor. (P. Safa, Şimşek, s. 210). Hakikatte bütün İstanbul garip bir sinirlilik içinde idi (A. H. Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler, s. 276). O, zamanın sahibi idi (A. H. Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, s. 37). Siz doğru dürüst konuşmasını bilmez misiniz hiç? (T. Buğra, Yalnızlar, s. 216). Melek, hastanın başucuna götürüldüğü zaman, bu burnu uzamış, gözleri çukura kaçmış adamla alakasını anlayamamıştı (S. F. Abasıyanık, Bütün Eserleri 3: Medarı Maişet Motoru, s. 170). Yol ayrımına, yolu olan gelir! (K. Tahir, Yol Ayrımı, s. 310). İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar (Y.Kemal Bayatlı, Kendi Gök Kubbemiz, s. 91) vb.

Gramer Terimleri Sözlüğü

özne

(Yun. hypokeimenon = alta düşen, altta bulunan) : Hypokeimenon-subject terimi Aristoteles'te, sonra da ortaçağda töz anlamına kullanılır ancak 17. yüzyıldan beri bugünkü anlamını kazanır, ruhbilim ve bilgi kuramı açısından "ben" anlamını alır: kendini ben-olmayanın, nesnenin (object'in) karşısında bulan, karşısına koyan ya da karşısına konduğu, kendini karşısında bulduğu nesneye bilme ve eyleme ereği ile yönelen birey. Ruhbilim açısından: ruhsal yaşantıların taşıyıcısı, düşünen, tasarımlayan, bilen, duyan, isteyen ben. Bilgi kuramı açısından: Bilen, bilmeye yönelen, ama kendisi bilgi nesnesi olmayan varlık. Mantık-dilbilgisi açısından: Yüklemin taşıyıcısı = özne kendisi üzerine bir şey söylenen = konu.

TDK Felsefe Terimleri Sözlüğü

özne

Çekimli eylemin veya eylemsinin meydana gelmesini sağlayan kişi. Dilbilgisinde kişi kavramiyle çekimli eylemi veya bazı eylemsileri meydana getiren "insan, hayvan, bitki veya şey" özne adı altında belirtilir: Bu mektubu ben yazdım Çocuklar camı kırdılar Ali Ankara'ya gitti Sen yorgunsun galiba Birisi geldi Evlerinin önü daima temizdir Ali, Ahmet gelince gitti Kedi kaçmış örneklerinde olduğu gibi.

Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü

özne

Azerbaycan Türkçesi: mübtäda Türkmen Türkçesi: eye Gagauz Türkçesi: subyekt Özbek Türkçesi: ega Uygur Türkçesi: igäTat: iyä Başkurt Türkçesi: eyä Kmk: iyesi Krç.-Malk.: başçı Nogay Türkçesi: *iye ~podlejaşçeye Kazak Türkçesi: bastawis Kırgız Türkçesi: ee Alt:: baştaaçı Hakas Türkçesi: söyleeçîTuva Türkçesi: kol sös Şor Türkçesi: *aydılım Rusça: podlejaşçeye

Türk Dünyası Gramer Terimleri Sözlüğü

özne

Bir cümledeki hüküm veya haber kendisine yöneltilmiş bulunan cümle öğesi. "Ev büyüktür"ve "Ev çöktü" cümlelerindeki büyük ve çökme hükmü ev kavramına yöneltilmiş olduğu için év kelimesi bu cümlelerin öznesidir. ( bk. Mantıkça ve Gramatikal özne ).

özne

Bir bilginin konusunu bilen ya da bir yargıda yüklemde bulunan öğe.

özne

SaP, SeP,SiP,SoP gibi bir özne-yüklem önermelerinde geçen S terimi.