|
Deyimler Sözlüğü (E - 1)
Deyimler Sözlüğü (E - 1. Sayfa)
-
ebedî uykuya dalmak
:
-
ölmek:
-
ebediyete intikal etmek
:
-
ölmek.
-
ecel aman verirse
:
-
ömür yeterse, ölmezsem' anlamında kullanılan bir söz.
-
eceli gelmek
:
-
ölümü veya yok olması kaçınılmaz duruma gelmek:
-
eceline susamak
:
-
ölmek istermiş gibi tehlikeli işlere girişmek.
-
eceliyle ölmek
:
-
olağan sayılan herhangi bir biçimde ölmek.
-
edebini takınmak
:
-
edepli davranmaya başlamak.
-
edebiyat yapmak
:
-
bir konu üzerinde gereksiz yere süslü sözler söylemek:
-
edep etmek
:
-
utanmak, sıkılmak.
-
edep yahu
:
-
kötü davranışlarda bulunanlara 'utan, edebini takın' anlamında ku ...
-
edeptir söylemesi
:
-
(Halk Dili) 'affedersiniz, söylemesi ayıptır ama' anlamında kulla ...
-
efendi gibi yaşamak
:
-
sıkıntısız, varlık içinde yaşamak.
-
efendiden bir adam
:
-
terbiyeli, kibar ve ağırbaşlı kimse.
-
efendime söyleyeyim
:
-
1) söz söylerken gerekli kelimeyi bulamayan bir kimsenin kullandı ...
-
efkâr basmak
:
-
tasalanmak, kaygılanmak:
-
efkâr dağıtmak
:
-
sıkıntıyı gidermek, üzüntüden uzaklaşmak.
-
efkârı dağılmak
:
-
sıkıntı ve üzüntüden kurtulmak, rahatlamak, huzur bulmak:
-
eflake ser çekmek
:
-
çok yüksek olmak.
-
efradını cami, ağyarını mâni
:
-
ne eksik ne fazla, eksiği artığı olmayan' anlamında kullanılan bi ...
-
eğilip bükülmek
:
-
bir kimsenin karşısında sıkıntı, utanç vb. duygularını açığa vura ...
-
eğitim almak
:
-
belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetişmek.
-
eğitim vermek
:
-
belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetiştirmek.
-
eğreti almak
:
-
ödünç almak.
-
eğreti oturmak
:
-
bir yerde çok kısa süre kalacakmış gibi oturmak.
-
eğreti vermek
:
-
ödünç vermek.
-
eğretiye almak
:
-
bir yapının alt bölümünü onarmak için üstünü destekler üzerinde d ...
-
-
eğri (eğri gözle) bakmak
:
-
kötü düşünce ile bakmak.
-
eğri gemi doğru sefer
:
-
kullanılan araç yetersiz ancak yapılan iş isteğe uygun' anlamında ...
-
eğrisi doğrusuna gelmek
:
-
olmayacak gibi görünen bir iş, bir girişim, rastlantı sonucu olum ...
-
ejder gibi
:
-
iri yapılı ve korkunç görünüşlü.
-
ejderha gibi
:
-
ejder gibi.
-
ek bent olmak
:
-
şaşırıp ne diyeceğini bilememek.
-
ekini belli etmemek
:
-
eksik, bozuk, yanlış, kusurlu bir işi sağlam, doğru ve doğal imiş ...
-
ekip biçmek
:
-
tarım yapmak.
-
ekmediği yerden biter
:
-
umulmayan ve istenilmeyen yerde karşılaşılan kimseler için kullan ...
-
ekmeğinden etmek
:
-
işinden çıkarmak, işinden atmak.
-
ekmeğinden olmak
:
-
geçimini sağlayan işinden zorunlu olarak ayrılmak:
-
ekmeğine göz koymak (dikmek)
:
-
birinin geçimini sağlayan işi elinden almaya çalışmak.
-
ekmeğini çıkarmak
:
-
çalıştığı işten geçimini karşılayacak kadar kazanç sağlamak:
-
ekmeğini kana doğramak
:
-
büyük bir sıkıntı ve üzüntüye katlanmak.
-
ekmeğini kazanmak
:
-
geçimini sağlamak:
-
ekmeğini taştan çıkarmak
:
-
1) geçimini sağlamakta çok becerikli olmak; 2) en zor koşullarda ...
-
ekmeğini yemek
:
-
1) birisinin işinde çalışarak kendi geçimini sağlamak: 2) geçim y ...
-
ekmek elden su gölden
:
-
kendisi çalışmayıp başkasının kazancıyla geçinme durumu' anlamınd ...
-
ekonomi yapmak
:
-
tutumlu davranmak.
-
eksik doğmak
:
-
vaktinden önce veya organları gelişmeden doğmak.
-
eksik etmemek
:
-
her zaman bulundurmak:
-
eksik gedik kapamak
:
-
ufak tefek gereksinimleri karşılamak.
-
eksik gelmek
:
-
yetişmemek, yetmemek.
-
eksik olma!
:
-
var ol, sağ ol!' anlamında kullanılan bir söz.
-
eksik olmamak
:
-
her vakit ve her fırsatta bulunmak:
-
-
eksiltmeye çıkarmak
:
-
bir işi, istekliler arasında en ucuz fiyat verene bırakmak için i ...
-
el açmak
:
-
1) dilenmek: 2) başkasının yardımını isteyecek durumda olmak; 3) ...
-
el almak
:
-
1)(Eskimiş) tarikatlarda bir mürit, mürşidinden, başkalarına yol ...
-
el arı düşman gayreti
:
-
dosta düşmana karşı küçük düşmemek için çaba gösterme' anlamında ...
-
el atmak
:
-
1) birisinin işine karışmak, müdahale etmek: 2) bir işe girişmek, ...
-
el ayak çekilmek
:
-
ortalıkta hiç kimse kalmamak, ıssızlaşıp sessizleşmek:
-
el bağlamak
:
-
1) saygı için ellerini göbeğinin üstüne kavuşturup durmak; 2) nam ...
-
el basmak
:
-
kutsal bir şey üzerine el koyarak yemin etmek.
-
el bebek gül bebek
:
-
nazlı, şımarık bir biçimde:
-
el bende!
:
-
tekrarlanan oyunda başlama sırası veya hakkı bende' anlamında kul ...
-
el birliği etmek
:
-
birlikte davranmak, dayanışmak.
-
el çekmek
:
-
vazgeçmek.
-
el çektirmek
:
-
görevinden uzaklaştırmak:
-
el çırpmak
:
-
1) alkışlamak, tempo tutmak: 2) birini çağırmak için ellerini bir ...
-
el dokunulmamak
:
-
daha önce kullanılmamak, el değmemiş olmak:
-
el el üstünde oturmak
:
-
herhangi bir iş yapmadan boş oturmak:
-
el elde baş başta
:
-
elde bulunan her şeyin tükendiğini anlatan bir söz:
-
el ele vermek
:
-
1) el tutuşmak: 2) (Mecaz) birlikte davranmak, bir konuda birleşm ...
-
el emeği göz nuru
:
-
yapımı uzun zaman alan ve çok emek isteyen iş, el işi göz nuru.
-
el ense çekmek (etmek)
:
-
1)(Spor) güreşte, kolunu hasmın boynuna getirip başparmağı gırtla ...
-
el etek öpmek
:
-
1) bir işi yaptırmak için çok yalvarmak; 2) yaltaklanmak
-
el etek tutmak
:
-
tarikata girmek, derviş olmak.
-
el etmek
:
-
1) bir kimseyi el işaretiyle çağırmak: 2) uzaktan el sallamak
-
el işi göz nuru
:
-
el emeği göz nuru.
-
el iyisi olmak
:
-
yakın çevresine değil, yabancılara yardımcı olmayı sevmek.
-
-
el kadar
:
-
çok küçük, küçücük:
-
el kaldırmak
:
-
1) oy verdiğini veya söz istediğini elini kaldırarak belirtmek; 2 ...
-
el kapısına düşmek
:
-
yabancıya muhtaç olmak:
-
el katmak
:
-
1) bir işe karışmak, müdahale etmek; 2) bir işin yapılmasına yard ...
-
el kazanıyla aş kaynatmak
:
-
başkasının hazırladığı imkânları kendi hesabına kullanarak iş çev ...
-
el ovuşturmak
:
-
1) birinin karşısında ezilip büzülmek; 2) birinin kötü duruma düş ...
-
el pençe
:
-
el pençe divan.
-
el pençe divan
:
-
1) saygı gösterilen kimse karşısında el kavuşturmuş bir biçimde: ...
-
el sıkışmak
:
-
pazarlıkta anlaşmak.
-
el sıkmak
:
-
selamlaşmak için birinin elini tutmak.
-
el sürmemek
:
-
1) dokunmamak, değmemek; 2) bir işi yapmamak, ilgilenmemek:
-
el tazelemek
:
-
bir işte yorulan kimse yerine başka birini getirmek.
-
el tutmak
:
-
bir iş uzun süre uğraştırmak, vakit kaybettirmek.
-
el uzatmak
:
-
1) birinden bir hakkı almaya kalkışmak: 2) yardım etmek
-
el vermek
:
-
1) yardım etmek; 2) (Eskimiş) tarikatlarda mürşit, bir müride, ba ...
-
el vurmamak
:
-
bir işi yapmaya yanaşmamak ve başlamamak.
-
el(I) el koymak
:
-
1) bir yolsuzluğu ortaya çıkarmak, incelemek, vaziyet etmek; 2) ü ...
-
elaman çekmek
:
-
bezginlik gösterip yakınmak.
-
elaman demek
:
-
çok bezmek.
-
elde (elinde) olmamak
:
-
iradesi dışında gerçekleşmek:
-
elde avuçta (bir şey) kalmamak
:
-
mal ve parasını harcayıp bitirmiş olmak.
-
elde avuçta (ne varsa)
:
-
sahip olunan mal, para vb., her şey:
-
elde etmek
:
-
1) bir şeye sahip olmak: 2) bir kimseyi kendi hizmetine almak vey ...
-
elde kalmak
:
-
geride kalmak:
Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama
|