eng

Deyimler Sözlüğü (D)

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z
D - 1. Sayfa
dadılık etmek :
1) çocuk bakıcılığı ile uğraşmak: 2) (Mecaz) üzerine sorumluluk a ...
dağ (dağlar) gibi (kadar) :
1) çok büyük, çok iri, çok güçlü: 2) pek çok
dağ (dağları) devirmek :
çok zor işleri başarmak.
dağa çıkmak :
1) eşkıyalık etmek; 2) hükûmete karşı gelmek için dağlara çekilme ...
dağa kaldırmak :
birini, herhangi bir amaçla, zorla dağa veya ıssız bir yere götür ...
dağarcığına atmak :
bir bilgiyi eski bilgilerine katmak, zihnine yerleştirmek.
dağarcığındakini çıkarmak :
hazırladığı bir sözü söylemek.
dağarcıkta bir şey kalmamak :
her şeyi tüketmek, bitirmek.
dağda büyümüş :
kaba ve görgüsüz kimse.
dağdan gelip bağdakini kovmak :
sonradan geldiği bir yerde, kendinden önce gelen kişinin yerini a ...
dağlara düşmek :
büyük bir üzüntü dolayısıyla insanlardan kaçıp ıssız yerlerde yaş ...
dağlara taşlara :
kötü bir durumdan söz edilirken 'hepimizden ırak olsun' anlamında ...
dağların misafir aldığı mevsim :
(Şaka) yaz mevsimi.
dağların şenliği (gelin anası) :
(Şaka) kaba, anlayışsız kimse:
daha neler! :
hiç öyle şey olur mu?' anlamında kullanılan bir söz.
dahası var :
bir konuda bilinmesi gereken başka şeyler de olduğunu anlatmak iç ...
dakikası dakikasına uymamak :
her an başka bir ruh durumu göstermek.
daktilo etmek :
yazı makinesiyle yazmak.
daktiloya çekmek :
yazı makinesiyle yazmak:
dal budak salmak :
1) karmaşık bir biçimde yayılıp genişlemek: 2) soy yönünden geniş ...
dal gibi :
ince uzun yapılı:
dal gibi kalmak :
vücudu çok zayıflamak.
dal sürmek :
yayılmak, kaplamak:
dal vermek :
dayanmak, yaslanmak.
dala çıka :
büyük güçlüklerle.
dalak kestirmek :
(Halk Dili) sıtmadan büyümüş dalağı eski bir yöntemle tedavi etti ...
dalalete düşmek :
doğru yoldan ayrılmak, sapkınlık etmek.
dalavere çevirmek (dalaveresini döndürmek) :
yalan dolanla gizlice kötü iş görmek:
daldan dala konmak :
sık sık iş, konu veya düşünce değiştirmek:
dalga geçmek :
1) (Argo) üzerinde durulması gereken işle ilgilenmeyerek başka şe ...
dalga saymak :
1) boş ve aylak durmak; 2) yersiz ve gereksiz şeylerle uğraşmak
dalgalanmaya bırakmak :
1)(Ekonomi) paranın gerçek değerini bulması için girişimde bulunm ...
dalgasına taş atmak :
(Argo) işini bozmak, keyfini kaçırmak.
dalgasını taşlamak :
birinin işini bozmak.
dalgaya düşmek (gelmek) :
(Argo) yanılmak, dalgınlıkla unutmak.
dalgayı başa almak :
gemi veya sandalın başını dalgaların geldiği yöne çevirmek.
dalgınlığına gelmek :
dalgınlık dolayısıyla fark edememek.
dalgınlığına getirmek :
birinin dalgınlığından yararlanıp kendi isteğini gerçekleştirmek:
dalına basmak :
hoşlanmadığı şeyleri yaparak birini kızdırmak:
dalına binmek :
bir kimseye bir iş yaptırmak için asılmak, musallat olmak, sıkışt ...
dalıp çıkmak :
1) deniz, göl vb. yerlerde suyun içinde kaybolup yeniden görünmek ...
dalıp gitmek :
bir düşünce veya hayal ile bulunduğu ortamdan uzaklaşmak:
dallanıp budaklanmak :
bir iş, bir sorun büyüyerek karışık duruma gelmek:
dalları basmak :
ağaçta dalları eğecek kadar çok meyve olmak.
dalyan gibi :
boylu boslu:
dama çıkmak :
cinsel istekleri artmak.
dama demek :
1) gücü kalmayarak bir işi daha ileri götüremeyecek duruma gelmek ...
dama taşı gibi oynatmak :
birini sık sık bir yerden bir yere göndermek veya atamak.
damardan girmek :
(Argo) karşısındaki kişiyi en fazla etkileyebilecek noktadan konu ...
damarı (damarları) kabarmak :
bir huy veya duygu güçlü bir biçimde ortaya çıkmak:
damarı kurusun! :
birinin huysuzluğuna öfkelenildiğinde söylenen bir ilenme sözü.
damarı tutmak :
kötü huyu, aksiliği depreşmek, inatlaşmak:
damarına (damarlarına) işlemek :
kötü bir huy, vazgeçilmez bir biçimde yerleşmek.
damarına basmak :
birini, duyarlı olduğu bir konuda kızdırmak:
damarına çekmek :
soyunun özelliklerini taşımak.
damarına girmek :
birinin hoşlanacağı şeyler yaparak kendisini ona sevdirmek.
damat girmek :
aileye güveyi olarak katılmak:
damdan çardağa atlamak :
hiçbir mantık bağı kurmadan konudan konuya geçmek.
damdan düşer gibi :
birdenbire ve yersiz olarak:
damdan düşercesine :
birdenbire ve yersiz olarak:
damga vurmak :
1) damgalamak: 2) (Mecaz) iz bırakmak
damga yemek :
biri kötü bir yargıya veya nitelenmeye uğramak:
damgasını vurmak :
biri hakkında kötü bir yargıya varmak:
damlaya uğramak :
yüreğine inmek, felç olmak.
dan dun konuşmak (etmek) :
yerli yersiz, ileri geri konuşmak.
danalar gibi bağırmak (böğürmek) :
çok kuvvetle bağırmak, haykırmak.
dananın kuyruğu kopmak :
beklenen veya korkulan sonuç gerçekleşmek:
daniskasını yapmak :
bir işi her yolu deneyerek gerçekleştirmek.
dar gelmek :
sıkıntı ve huzursuzluk vermek:
dar kaçmak :
istemediği bir çevreden kendini dışarı atmak.
dara boğmak :
birinin güç durumundan yararlanmak.
dara düşmek :
para sıkıntısına düşmek:
dara gelmek :
1) aceleye gelmek; 2) mecbur olmak
dara getirmek :
aceleye getirmek.
darağacına çekmek :
idam cezası alan bir kimseyi asmak:
darasını almak :
içine bir şey konulacak kabın ağırlığını tartmak.
darasını düşmek :
kabın ağırlığını hesaba katmamak.
daraya atmak (çıkarmak) :
değer vermemek.
darbe (darbeyi) yemek :
1) gücü sarsılmak: 2) kötü, olumsuz bir duruma maruz kalmak
darbe almak :
kötü bir duruma düşmek.
darbe vurmak (indirmek) :
iyi olan bir durumu kötüye dönüştürmek:
darda bulunmak :
bir şeyin sıkıntısını çekmek:
darda kalmak :
1) paraca sıkıntı içine girmek; 2) zor duruma düşmek:
dargın durmak :
küskün durumda olmak:
darısı ... başına (darısı başına) :
bir başarı, bir mutluluk başkası için istendiğinde söylenen bir s ...
darmadağın etmek :
1) dağıtmak, karıştırmak; 2) (Mecaz) dayak atıp iyice dövmek:
darmadağın olmak :
1) dağınık ve karışık duruma gelmek: 2) (Mecaz) kötü bir biçimde ...
darmaduman etmek :
karmakarışık bir duruma getirmek.
darmaduman olmak :
karmakarışık bir duruma gelmek:
dava etmek (açmak) :
hukuksal korunmanın bir hüküm ile sağlanması için yargı organları ...
dava görmek :
açılan davaları incelemek ve sonuca bağlamak:
davacı olmak :
dava etmek.
davar gütmek :
1) sürüyü otlatmak, korumak ve gerektiğinde süt sağmak: 2) (Argo) ...
davaya bakmak :
açılan davayı incelemek, araştırmak ve sonuçlandırmak:
davet etmek :
1) çağırmak: 2) birinin bir şeye uymasını istemek
davete icabet etmek :
çağrılı olduğu yere gitmek:
davul çalmak (dövmek) :
1) davula vurarak ses çıkarmak; 2) (Mecaz) bir şeyi herkesin habe ...
davul çalsan işitmez :
1) sağır; 2) uykusu çok ağır, derin uykuda
davul gibi :
şiş ve gergin.