eng

Deyimler Sözlüğü (Z)

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z
Z - 1. Sayfa
zaaf göstermek :
zayıflığı, yeteneksizliği ortaya çıkmak.
zaafa düşmek :
zaafa kapılmak:
zaafa kapılmak :
direnme gücü gösterememek:
zaafa uğramak :
eksikliği, yetersizliği belli olmak:
zabıt tutmak :
tutanak düzenlemek:
zafiyet geçirmek :
zayıflayıp iyice kuvvetten düşmek:
zahmet çekmek :
güçlükle karşılaşmak, sıkıntıya katlanmak:
zahmet olmazsa :
rica ederim' yerine kullanılan bir nezaket sözü.
zahmete girmek (katlanmak) :
zahmet etmek:
zahmete sokmak :
birine yorgunluk vermek veya masraf ettirmek:
zahmetine değmek :
verilen emeği karşılamak.
zam gelmek :
fiyatı artmak.
zam görmek :
1) fiyatı artmak: 2) ücreti artmak
zam yapmak :
söz konusu fiyatı artırmak.
zaman almak :
sürmek, devam edip zamanı geçirmek.
zaman bırakmak :
bir iş için süre ayırmak.
zaman ile yarışmak :
hızlı hareket etmek.
zaman kazanmak :
vakit kazanmak.
zaman kollamak :
1) bir işin sırasını beklemek; 2) uygun bir fırsat beklemek
zaman öldürmek :
boş şeylerle vakit geçirmek.
zaman tanımak :
1) bir iş için yeterli zaman vermek; 2) bitmeyen bir iş için süre ...
zaman vermek :
bir iş için belli bir süre ayırmak.
zamana uymak :
davranışlarını içinde bulunulan günün şartlarına uydurmak.
zamanı avlamak :
uygun zamanı bulmak:
zamanı dolmak :
bir iş için ayrılan süre sona ermek.
zamanı geçirmek :
oyalanmak:
zambırından geçilmemek :
çok çalım yapmak:
zan altında bulunmak :
bir şeyle suçlanmak, sanık durumunda olmak.
zangır zangır titremek :
aşırı bir biçimde titremek.
zannına düşmek :
sanmak:
zapt etmek :
1) zorla almak: 2) tutmak
zapt olunmak :
kavranmak, bütünüyle öğrenilmek:
zapturapt altına almak :
düzeni ve disiplini sağlamak.
zar almak :
oyunu kazanmak.
zar atmak :
1) zarı hızla yuvarlamak; 2) (Mecaz) kader ile oynamak, geleceği ...
zar gelmek :
şansı iyi olmak.
zar gibi :
çok ince, saydam.
zar kesmek :
zarını bozmak.
zar tutmak :
istediği sayıyı getirmek için zarı, atmadan önce parmaklar arasın ...
zarar çekmek :
zarara uğramak.
zarar gelmek :
kötülük gelmek:
zarar görmek :
kötü sonuca uğramak:
zarar vermek :
1) kötülük etmek: 2) birinin parasal kayba uğramasına sebep olmak
zarara sokmak :
zarar vermek.
zarara uğramak :
1) kötü bir durumla karşılaşmak; 2) parasal kayba uğramak
zararda olmak :
1) alışverişte kâr elde edememek; 2) kötü duruma düşmek
zararı dokunmak :
kötülüğe uğratmak.
zararı olmamak :
kötülüğe yol açmamak.
zararı yok :
özür dileyenlere karşılık olarak bağışlandığını, olayın pek öneml ...
zararlı çıkmak :
1) bir işin sonunda değerli sanılan bazı şeyleri yitirmek; 2) zar ...
zarf atmak :
1) dolandırıcı zarf vb. kullanarak bir tür para sızdırmak veya ça ...
zarını bozmak :
1) tavla oyununda oyuncu, yenilmesini yanına oturan kimseden bilm ...
zart zurt etmek :
yüksekten atıp tutarak çıkışmak, kaba kuvvet gösterisinde bulunma ...
zartayı çekmek :
(Argo) ölmek.
zayıf düşmek :
1) zayıflamak: 2) (Mecaz) güçsüzleşmek
zayıf yerinden yakalamak :
güçsüz, eksik ve yanlış bir tutum ve davranışı yüzünden zor durum ...
zayiat vermek :
kayba uğramak, zarar ziyan görmek:
zebun kalmak :
güçsüz, zavallı durumda bulunmak:
zehaba (zehabına) kapılmak :
kuruntuya düşmek, vesveselenmek:
zehapta bulunmak :
vesveseye kapılmak, kuruntu içinde olmak:
zehir gibi :
1) çok acı; 2) çok soğuk (hava); 3) çok becerikli, usta:
zehir kesilmek :
1) çok acı ve yakıcı olmak; 2) (Mecaz) ortalık ümit, sıkıntılı bi ...
zehir saçmak :
çevreye kötü propaganda yapmak veya insanları olumsuz davranışlar ...
zekât vermek :
Müslümanlıkta, sahip olunan mal ve paranın kırkta birlik payını s ...
zembereği boşalmak (boşanmak) :
1) zembereği kurulmaz duruma gelmek; 2) (Mecaz) kendini tutamayar ...
zemberek gibi :
birdenbire, aniden:
zemberek kurulmak :
durum kızışmak:
zemin hazırlamak :
uygun ortam yaratmak.
zemin ve zamana uygun :
konuya, içinde bulunulan şartlara uygun.
zemzem kuyusuna işemek :
ünlü olsun, adı anılsın diye herkesi iğrendirip kızdıran kötü bir ...
zemzem suyu ile yıkanmak :
hiçbir suçu veya günahı olmamak:
zenneye çıkmak :
(Tiyatro) orta oyununda erkek oyuncu, kadın rolüne çıkmak.
zerre kadar :
1) bir parça, çok az: 2) hiç
zerresi (zerre kadar eseri) kalmamak (olmamak veya yok) :
hiç bulunmamak, tükenmek, yok olmak:
zevahiri kurtarmak :
görünüşü kurtarmak:
zeval bulmak :
bozulup yok olmak, çökmek.
zeval vermemek :
yok etmemek, sona erdirmemek.
zevale ermek :
zeval bulmak.
zevale yüz tutmak :
bozulmaya, alçalmaya, yok olmaya başlamak.
zevk etmek :
eğlenmek.
zevk için :
1) yalnız eğlenmek için; 2) alay etmek için
zevki çıkmak :
hoşa gitmek.
zevkinde olmak :
zevkine bakmak.
zevkine bakmak :
yalnız kendi eğlencesini düşünmek:
zevkine ermek (varmak) :
zevkini çıkarmak:
zevkine gitmek :
(Halk Dili) hoşuna gitmek.
zevkli geçmek :
eğlenceli bir biçimde sürmek:
zevkli gelmek :
eğlenceli olduğunu düşünmek:
zevkten dörtköşe olmak :
çok sevinip keyiflenmek, aşırı zevk duymak.
zeytin dalı uzatmak :
barış için ilk adımı atmak.
zeytinyağı gibi üste çıkmak :
bir sorunda haksız olduğunu kabul etmemek, ustalıkla kendini hakl ...
zıddına basmak (gitmek) :
sinirlendirmek, sinirini bozmak:
zıkkımın kökünü (pekini, dibini) ye! :
sunulan yiyeceği beğenmeyenlere söylenen bir söz.
zılgıt vermek :
korkutmak, çıkışmak, azarlamak, gözdağı vermek:
zılgıt yemek :
azar işitmek:
zınk diye durmak :
birdenbire durmak:
zıp diye çıkmak :
beklenmeyen bir zamanda ortaya çıkmak.
zıp zıp zıplamak :
çok sevinmek.
zırıltı çıkarmak :
anlaşmazlık sebebiyle kavga etmek:
zırnık (bile) koklatmamak :
en ufak bir şey vermekten kaçınmak: