|
Deyimler Sözlüğü (H - 1)
Deyimler Sözlüğü (H - 1. Sayfa)
-
ha babam (ha)
:
-
1) karşısındakinin çabasını artırmak için kullanılan bir söz; 2) ...
-
ha babam de babam
:
-
durmaksızın, sürekli.
-
ha bire
:
-
durmadan, ara vermeden, arka arkaya, sürekli olarak:
-
ha bugün ha yarın
:
-
neredeyse, kısa bir süre içinde:
-
ha deyince
:
-
istenilen anda.
-
ha gayret
:
-
kuvvet vermek, cesaretlendirmek, yardım etmek için söylenen bir s ...
-
ha Hoca Ali ha Ali Hoca
:
-
değişik gibi gösterilen iki şeyin, gerçekte aynı olduğunu anlatan ...
-
ha şöyle
:
-
yapılan bir işin beğenildiğini anlatan bir söz.
-
ha şunu bileydin
:
-
(Teklifsiz Konuşma) 'bunu çoktan anlaman, bilmen gerekirdi' anlam ...
-
habbesi kalmadı (yok)
:
-
kalmadı, bitti, tükendi' anlamında kullanılan bir söz.
-
habbeyi kubbe yapmak
:
-
önemsiz bir şeyi abartmak:
-
haber almak
:
-
kendisine bildirilmek, öğrenmek, bilgi edinmek:
-
haber atlamak
:
-
gazetecilikte bir haberi vaktinde yayımlayamamak.
-
haber çıkmamak
:
-
biri veya bir şey için beklenen bilgi gelmemek.
-
haber geçmek
:
-
teleks, telefon vb. ile bilgi iletmek.
-
haber göndermek
:
-
herhangi bir araçla bildirmek:
-
haber patlatmak
:
-
çok önemli bir haberi ilk kez açıklamak:
-
haber salmak (yollamak)
:
-
haber göndermek:
-
haber uçurmak
:
-
gizlice haber göndermek.
-
haber vermek
:
-
1) bildirmek, haber ulaştırmak: 2) bir durumun, bir olayın belirt ...
-
haberden haber vermek
:
-
(Teklifsiz Konuşma) bir kimse veya bir konuda bilgi istemek.
-
haberi olmak
:
-
bilgisi olmak, bilmek:
-
haberin olsun!
:
-
birine herhangi bir konuda uyarıda bulunmak için söylenen bir söz ...
-
haberli olmak
:
-
öğrenmiş olmak, haber almış bulunmak:
-
hacamat etmek
:
-
1) hacamat yoluyla kan almak; 2) (Argo) hafifçe yaralamak
-
hacet dilemek
:
-
istekte bulunmak:
-
-
hacet görmek
:
-
1) gerekli bulmak, gerekli saymak: 2) tuvalete gitmek; 3) alışver ...
-
hacet kalmamak
:
-
gereği olmamak:
-
hacet yok
:
-
gerekliği yok, gerekli değil, istemez' anlamında kullanılan bir s ...
-
hacetini yapmak (görmek)
:
-
küçük veya büyük abdestini yapmak.
-
hacıağalık etmek
:
-
gereksiz yere, gösteriş için bol para harcamak.
-
hacir altına almak
:
-
1) kısıtlamak: 2) (Hukuk) hastalık, bunama vb. sebeplerden dolayı ...
-
haç çıkarmak
:
-
Hristiyanlar, sağ ellerini alın, karın, iki omuz başı ve göğüs hi ...
-
haddeden geçirmek
:
-
1) madenleri tel durumuna getirmek için haddeyi kullanmak; 2) (Me ...
-
haddi hesabı yok
:
-
sayılamayacak kadar çok, sınırsız, ölçüsüz:
-
haddi mi (haddine mi düşmüş)
:
-
onun bunu yapmaya yetkisi veya yeteneği yoktur' anlamında kullanı ...
-
haddikifayeyi bulmak
:
-
yeterince olmak.
-
haddini aşmak
:
-
ölçüyü kaçırmak, aşırı gitmek:
-
haddini bilmek
:
-
kendi değer ve yeteneğini olduğundan üstün görmemek:
-
hadım etmek
:
-
1) kısırlaştırmak; 2) (Mecaz) köreltmek, önemini azaltmak:
-
hadi canım sen de
:
-
haydi canım sen de.
-
hadi oradan
:
-
haydi oradan.
-
hadise çıkarmak
:
-
olay çıkarmak:
-
hafakanlar basmak (boğmak)
:
-
sıkıntıdan bunalmak.
-
hafızayı yoklamak
:
-
hatırlamaya çalışmak:
-
hafif atlatmak
:
-
kötü bir durumdan çok az bir zararla kurtulmak.
-
hafif gelmek
:
-
1) ağırlığı fazla olmamak: 2) (Mecaz) önemsiz görmek, değer veril ...
-
hafife almak
:
-
küçümsemek, önemsememek:
-
hafiflik etmek
:
-
yakışıksız bir davranışta bulunmak veya söz söylemek.
-
hafiften almak
:
-
önemsiz bulup üzerine düşmemek, yeterince ilgilenmemek.
-
hafta sekiz, gün dokuz
:
-
tedirgin edercesine sık sık' anlamında kullanılan bir söz:
-
-
hah şöyle
:
-
ha şöyle:
-
hak (hakkını) yemek
:
-
başkalarının hakkını vermemek:
-
hak etmek
:
-
1) bir emek karşılığı hakkı olan şeyi elde etmek, hak kazanmak: 2 ...
-
Hak getire
:
-
yoktur, bulunmaz, ne arar' anlamında kullanılan bir söz:
-
hâk ile yeksan etmek (olmak)
:
-
1) yapı, şehir vb. için temelinden yıkıp harap etmek, bütünüyle o ...
-
hak kazanmak
:
-
emeğin karşılığını alabilecek duruma gelmek:
-
hakaret görmek
:
-
ağır veya küçültücü davranış görmek, aşağılanmak:
-
hakaret saymak
:
-
bir sözü veya davranışı hakaret olarak kabul etmek.
-
hakikatsiz çıkmak
:
-
yakınlığı ve bağlılığı sürekli olmamak:
-
hakir görmek
:
-
önemsememek, değer vermemek, küçümsemek, küçük görmek, hor görmek ...
-
hakkı geçmek
:
-
1) birinin payından başkası almış olmak; 2) birinde veya bir şeyd ...
-
hakkı olmak
:
-
1) payı, alacağı, hissesi olmak; 2) sözünde, düşüncesinde, iddias ...
-
hakkı ödenmemek
:
-
birinin iyiliklerine, emeklerine karşılık olarak ne yapılsa az ol ...
-
hakkı var
:
-
doğru düşünüyor, doğru söylüyor, doğru davranıyor' anlamında kull ...
-
Hakk'ın rahmetine kavuşmak (Hakk'a kavuşmak, Hakk'a yürümek)
:
-
ölmek:
-
hakkından gelmek
:
-
1) zor bir işi başarı ile sona erdirmek: 2) yenmek, öç almak veya ...
-
hakkını aramak
:
-
hakkı olduğuna inandığı şeyi elde etmeye çalışmak.
-
hakkını helal etmek
:
-
hakkını, emeğini bağışlamak:
-
hakkını vermek
:
-
1) gereğini bütün olarak yerine getirmek: 2) birinin çalışmasının ...
-
haklı bulmak
:
-
davasını, iddiasını, düşüncesini, davranışını doğru bulmak, yerin ...
-
haklı çıkmak
:
-
davasının, iddiasının, düşüncesinin veya davranışının doğru olduğ ...
-
haksız bulmak
:
-
bir iddiayı, düşünceyi, davranışı doğru ve yerinde bulmamak.
-
haksızlığa uğramak
:
-
adalete aykırı bir duruma düşmek, haksızlıkla karşılaşmak:
-
hâl hatır (hâlini hatırını) sormak
:
-
bir kimseye 'nasılsınız, ne durumdasınız' anlamında nezaket sorus ...
-
hâlâ o masal
:
-
hep aynı söz, aynı düşünce, davranış veya sorun' anlamında kullan ...
-
-
halay çekmek (tepmek)
:
-
halay oyunu oynamak:
-
hâlden anlamak (bilmek)
:
-
bir kimsenin içinde bulunduğu güç durumu anlayarak sezip anlayış ...
-
hâle yola koymak
:
-
iyi bir düzen vermek, tertiplemek:
-
halebi orada ise arşın burada
:
-
bir iddia veya söz abartılı bulunduğunda kanıtını istemek için ku ...
-
halef selef olmak
:
-
biri ötekinin makamını almak, yerine geçmek.
-
halel gelmek
:
-
bozulmak, zarara uğramak:
-
halel getirmek
:
-
zarar vermek:
-
halel vermek
:
-
bozmak, sarsmak:
-
haleldar etmek
:
-
bozmak, sarsmak:
-
halı altına süpürmek
:
-
çözümlenemeyen sorunların görüşülmesini ertelemek, gözden uzak et ...
-
hâli (hâlleri) duman olmak
:
-
(Argo) kötü duruma düşmek:
-
hâli harap olmak
:
-
bitkin, perişan olmak, kötü duruma düşmek:
-
hâli kalmamak
:
-
gücü, takati, eski durumu olmamak:
-
hâli tavrı yerinde
:
-
durumu, görünüşü, davranışı düzgün.
-
hâli üzere
:
-
olduğu gibi:
-
hâli vakti yerinde
:
-
paraca durumu iyi, zengin:
-
hâline bakmamak
:
-
kendisinin ne durumda olduğunu düşünmeden gücünü aşan işlere kalk ...
-
hâline köpekler bile güler
:
-
(Teklifsiz Konuşma) çok kötü bir duruma düşenler için kullanılan ...
-
halka inmek
:
-
halkın anlayışı ve görüşü düzeyinde olmak.
-
halka olmak
:
-
bir çember biçiminde dizilmek:
-
hallaç pamuğu gibi atmak
:
-
toplu durumda bulunan kişi veya nesneleri darmadağın etmek.
-
hâllenip küllenmek
:
-
kendi imkânlarıyla iyi kötü geçinip gitmek, kendi yağıyla kavrulm ...
-
hallihamur olmak
:
-
içinde bulunduğu koşullara uymak:
-
halt etmek
:
-
(Teklifsiz Konuşma) uygunsuz bir söz söylemek, uygunsuz davranmak ...
Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama
|