eng

Deyimler Sözlüğü (F)

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z
F - 1. Sayfa
faaliyet göstermek :
1) çalışmak; 2) işler durumda olmak, etkinlik göstermek:
faaliyete geçmek :
1) çalışmaya başlamak, çalışır duruma geçmek, işlemeye başlamak; ...
faaliyette bulunmak :
çalışma içine girmek:
faaliyetten alıkoymak :
çalışması durdurulmak, çalışmadan alıkonulmak.
faça etmek :
serenleri başa veya geriye doğru çevirerek yelkenleri sarmak.
façası olmak :
havalı, gösterişli olmak.
façasını almak (al aşağı etmek) :
birini mahcup etmek, bozmak.
façuna etmek :
sürtünme veya hava olaylarından korumak amacıyla halatı ince iple ...
faize yatırmak (vermek) :
parasını faizle çoğaltmak için bankaya para yatırmak.
faka basmak :
aldatılmak, tuzağa düşmek.
fakir düşmek :
yoksullaşmak.
fakir tavuğu tek tek yumurtlar :
destekçisi olmayan, dayanağı olmayan kimsenin işleri yavaş yürür' ...
fakirlik ayıp değil, tembellik ayıp :
yoksulluk utanılacak bir şey değildir, çalışmamak en büyük ayıptı ...
fal açmak (bakmak) :
bakla, su, iskambil vb.ne bakarak gelecekte olacak şeyleri anlama ...
fal taşı gibi :
iri, büyük:
fala bakmak :
fal açmak:
falakaya çekmek (yatırmak veya vurmak veya yıkmak) :
falakaya bağlayarak dövmek.
falso çıkmak :
bozuk olmak:
falso vermek :
1) bozulmaya yüz tutmak: 2) açık vermek
falso yapmak :
yanlış davranışta bulunmak:
faraş gibi (kadar) :
normalinden fazla açılan (ağız).
fare çıktığı deliği bilir :
bir kabahate, suça veya gizli işe kalkışan kişi, yakalanacağını a ...
fare deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna (kıçına) kabak bağlamış :
1) 'yapamayacağı kadar ağır bir işi varken başka bir iş daha yükl ...
fare deliği bin altın :
herkesin kaçıp saklanacak bir yer aradığı durumlarda, saklanılaca ...
fare düşse başı yarılır :
bir yerin boş ve yoksulluk içinde bulunduğunu anlatan bir söz.
fareler cirit atmak (oynamak) :
bir yerde hiç insan bulunmamak, o yer çok ıssız olmak.
fariğ olmak :
vazgeçmek, çekilmek, el çekmek.
fark atmak :
ileri gitmek, çok üstün gelmek.
fark etmek :
1) görmek, seçmek: 2) anlamak, sezmek
fark etmez :
önemi yok, etkisi olmaz, değişmez' anlamında kullanılan bir söz.
fark gözetmek :
ayrı tutmak:
fark olunmak :
1) seçilip ayırt edilmek; 2) anlaşılmak; 3) sezilmek
fark yapmak :
üstünlük sağlamak.
farkına varmak :
gözüne çarpmak, fark etmek, anlamak:
farkında olmak :
görülmesi veya bilinmesi gereken şeylerden haberi bulunmak, kavra ...
fart furt etmek :
anlamsız, boş sözlerle böbürlenmek, farta furta etmek.
farta furta etmek :
fart furt etmek.
fartası furtası olmamak :
patavatsızca konuşmak.
farz etmek :
varsaymak:
farz olmak :
yapılması kaçınılmaz olmak:
farz olunmak :
varsayılmak:
fasıla vermek :
ara vermek, kesmek:
fasit olmak :
namaz, oruç, abdest vb. bozulmak.
fasulye gibi kendini nimetten saymak :
kendine çok değer vermek, kendini bir şey sanmak.
fasulye sırığı gibi :
zayıf, sıska ve çok uzun boylu:
fatura etmek :
faturalamak.
fatura kesmek :
satılan bir şey için fatura düzenlemek.
faturasını (birine) çıkarmak (ödetmek) :
sorumluluğu birine yüklemek.
fayda etmemek :
etkisi olmamak, işe yaramamak, yararlı olmamak:
fayda vermemek :
yararlı olmamak.
faydalı olmak :
yararlı olmak:
faydası dokunmak :
yararı dokunmak:
faydası olmak :
yararı olmak:
faydasını görmek :
1) yarar sağlamak: 2) kâr elde etmek
faydasız baş mezara yaraşır :
yaşayan kimse bir işe yaramalıdır, bir işe yaramayan kimsenin ölü ...
fayrap etmek :
1) ocağın ateşini harlandırmak; 2) (Argo) herhangi bir işi veya ş ...
fazla gelmek (kaçmak) :
çekilmeyecek, bıktıracak, tedirgin edecek bir durum almak.
fazla kaçırmak :
alışılmış olan ölçüden çok içmek, yemek veya konuşmak.
fazla mal göz çıkarmaz :
ne kadar ve ne türden mal olursa olsun elden çıkarılmamalıdır' an ...
fazla olmak :
dayanma gücünü aşacak davranışlarda bulunmak, çok olmak.
fazlalık etmek :
birinin varlığı, bulunduğu yerde gereksiz olmak.
feda etmek :
kıymak, gözden çıkarmak:
feda olmak :
uğrunda yok olmak:
feda olsun! :
varsın gitsin, uğrunda yok olsun!' anlamında kullanılan bir söz:
fedakârlığa katlanmak :
bir amaca, bir emele ulaşmak için birçok sıkıntıya, üzüntüye, güç ...
fedakârlık etmek :
1) özverili davranmak: 2) azlığına katlanmak, az oluşu ile yetinm ...
fedakârlık yapmak (göstermek) :
özverisini ortaya koymak:
felah bulmak :
kurtulmak, onmak:
felç gelmek :
inme inmek:
felç olmak :
1) inme inmek; 2) bir iş içinden çıkılamaz durum almak, tıkanmak
feleğe küsmek :
talihten yakınmak, şanstan ümidini kesmek.
feleği şaşmak :
(Argo) feleğini şaşırmak.
feleğin çemberinden geçmek :
hayatta acı tatlı günler görmüş geçirmiş olmak, olgunlaşmış, dene ...
feleğin sillesini yemek (sillesine uğramak) :
büyük bir yıkıma uğramak.
feleğini şaşırmak :
(Argo) ummadığı bir durumda kalmak, şaşkınlık içine düşmek:
felek yâr olursa :
bir terslik çıkmazsa, şartlar uygun giderse' anlamında kullanılan ...
felek, kimine kavun yedirir kimine kelek :
bu dünyada kimi insanlar mutluluk içinde yaşarlar, kimileri de ta ...
felekten bir gün (gece) çalmak :
güzel bir gün veya gece geçirmek.
felekten kâm almak :
güzel vakit geçirmek, istediği gibi eğlenmek.
felsefe yapmak :
1) olayların sebep ve sonuçları üzerine kendince soyut birtakım d ...
fena bulmak :
ölmek, yok olmak.
fena değil (sayılmaz) :
oldukça iyi.
fena yapmak :
kötü duruma düşürmek.
fenalık etmek :
kötülük etmek, kötülükte bulunmak:
fenalık geçirmek (gelmek veya çökmek) :
kendini bilmeyecek veya bayılacak bir duruma gelmek:
fenasına gitmek :
üzülmek, gücenmek, kırılmak, sinirlenmek.
fenaya çekmek :
söylenen bir sözü kötü tarafından anlamak.
fenaya sarmak :
iş veya durum kötüye gitmek.
fener çekmek :
1) elinde fenerle önden gitmek: 2) (Mecaz) bir kalabalığa önderli ...
feneri nerede söndürdün :
(Şaka) geç kalanlara takılmak için söylenen bir söz.
fenersiz yakalanmak :
beklenmedik bir zamanda istenmeyen bir durumla karşılaşmak.
fennini almak (kapmak) :
bir işin inceliklerini, püf noktalarını kavrayıp o alanda usta ol ...
fent çevirmek :
düzen, hile yapmak.
feragat etmek (göstermek) :
hakkından vazgeçmek, el çekmek:
ferah tutmak :
iç rahatlığını, huzurunu korumak:
ferahlık duymak :
içinin açıklığını, rahatlığını hissetmek:
ferahlık vermek :
iç açmak, rahatlık hissettirmek:
ferih fahur yaşamak :
bağımsız, bağlantısız bir biçimde yaşamak:
feriştahı gelse :
1) (Argo) 'en güçlüsü, en yetkilisi, en üstünü olsa' anlamında ku ...
ferman çıkarmak :
1) padişah tarafından herhangi bir konuda emir verilmek; 2) yetki ...