eng

Deyimler Sözlüğü (A)

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z
A - 1. Sayfa
aba gibi :
kaba ve kalın (kumaş).
abanoz gibi :
1) çok sert: 2) kapkara
abazan kalmak :
1) uzun süre cinsel ilişkide bulunmamak; 2) aç kalmak
abdest almak :
1) Müslümanlar, belli ibadetleri yapabilmek için bir düzen içeris ...
abdest bozmak :
idrar veya dışkı yapmak.
abdest tazelemek :
abdesti bozulmadığı hâlde yeniden abdest almak.
abdesti gelmek :
abdest bozmaya gereksinim duymak.
abdesti kaçmak :
abdesti bozulmak.
abdestinde namazında olmak :
dindar olmak.
abdestinden şüphesi olmamak :
yaptığı işte kusuru olmadığını kesin olarak bilmek.
abdestsiz yere basmamak :
dinî kurallara titizlikle bağlı olmak.
abesle iştigal etmek (uğraşmak) :
yersiz, yararsız işlerle vakit öldürmek:
abıhayat içmiş :
yaşı çok ilerlemiş olmasına karşın genç görünen (kimse).
abliyi kaçırmak (bırakmak, koyuvermek) :
1) soğukkanlılığını yitirip davranışlarını denetleyememek; 2) şaş ...
ablukayı yarmak :
kuşatılan bölgeden zor kullanarak dışarı çıkmak.
abuk sabuk konuşmak :
ne söylediğini bilmeden, düşüncesiz, tutarsız konuşmak.
acayibine gitmek :
yadırgamak, tuhafına gitmek.
Acem kılıcı gibi :
her iki tarafı da idare edebilen, güvenilmez (kimse).
acemilik çekmek :
alışamadığı bir işte zorluk çekmek.
acı (acılar) görmek :
kötü günler yaşamak.
acı çekmek (duymak) :
1) ağrı, sızı duymak: 2) (Mecaz) üzülmek, üzüntü içinde kalmak
acı gelmek :
dokunmak, kırmak, üzmek:
acı söylemek :
olumsuz bir davranış karşısında gerçeği olduğu gibi söylemek.
acından ölmek :
1) çok acıkmak; 2) aşırı derecede yoksul olmak
acısı içine (yüreğine) çökmek (işlemek) :
1) bir şeyin acısını derinden duymak; 2) kötü bir şey olacağını d ...
acısı ortaya çıkmak :
olumsuz sonucu yavaş yavaş ortaya çıkmak:
acısını almak :
1) acılığını gidermek; 2) sızıyı dindirmek
acısını bağrına (içine) basmak (gömmek) :
bir üzüntüye, sıkıntıya yakınmadan katlanmak.
acısını çekmek :
yapılan yanlış bir işin doğurduğu sıkıntı ve üzüntü içinde bulunm ...
acısını çıkarmak :
1) acılığını yok etmek: 2) (Mecaz) uğradığı maddi veya manevi zar ...
acısını görmek :
bir yakınının ölümünü görmek.
aciz içinde olmak :
gücü yetmemek, becerememek.
acze düşmek :
çaresiz kalmak, elinden bir şey gelmemek.
aç açık kalmak :
yoksulluk içinde, evsiz barksız kalmak.
aç doyurmak :
yoksulları beslemek.
aç kalmak :
1) karnını doyuramamak: 2) yoksulluğa düşmek
aç kurt gibi :
büyük bir istekle.
aç susuz kalmak :
1) yoksulluktan yaşayamayacak bir duruma gelmek; 2) yoksul bir du ...
açığını kapamak (kapatmak) :
1) eksiğinin veya küçük düşürücü durumunun anlaşılmamasını sağlam ...
açık düşmek :
1) herhangi bir sebeple bir filodan veya istenilen yerden uzakta ...
açık kapamak :
bütçenin gider fazlasını, para sağlayarak ortadan kaldırmak.
açık kapı bırakmak :
gereğinde, bir konuya yeniden dönebilme imkânı bırakmak, kesip at ...
açık vermek :
1) geliri, giderini karşılamamak; 2) gizlenmek istenen bir olayı, ...
açıklar livası olmak :
(Alay) işsiz ve kazançsız kalmak.
açıklığa kavuşturmak :
bir konu veya sorunu aydınlatmak, kapalılıktan kurtarmak, anlaşıl ...
açıklık getirmek :
bir konu veya sorunu anlaşılır duruma getirmek.
açıklık kazanmak :
bir konu aydınlanmak, anlaşılır duruma gelmek.
açıkta kalmak (olmak) :
1) iş ve görev bulamamak; 2) yersiz yurtsuz kalmak; 3) birkaç kiş ...
açıktan almak :
1)(Denizcilik) açıktan geçmek; 2) (Mecaz) bir tehlikenin uzağında ...
açılıp saçılmak :
1) kadın açık saçık giyinmeye başlamak; 2) kadın eskisine göre öl ...
açlığını öldürmek :
açlık duygusunu yatıştırmak:
açlık çekmek :
yoksulluk içinde bulunmak.
açlıktan gözü (gözleri) dönmek (kararmak) :
çok acıkmak:
açlıktan imanı gevremek :
çok acıkmak.
açlıktan nefesi kokmak :
yoksulluk içinde bulunmak.
açlıktan ölmek :
dayanılmaz derecede acıkmak, çok acıkmak.
açlıktan ölmeyecek kadar :
çok az:
açmaza düşmek :
içinden çıkılması güç durumda kalmak.
açmaza getirmek (düşürmek) :
düzen, hile yapmak, bir kimseyi oyuna getirmek, zor duruma sokmak ...
açtırma ağzımı :
kötü bir söz söylememe fırsat verme' anlamında kullanılan bir söz ...
ad almak :
1) kendisine ad verilmek; 2) ün kazanmak
ad çekmeye girmek :
1) kuraya tabi olmak: 2) (Spor) oyunun başlangıcında, alan seçimi ...
ad koymak :
adlandırmak.
ad takmak :
1) adlandırmak: 2) alay etmek veya övmek amacıyla lakap takmak
ad vermek :
adlandırmak.
ad yapmak :
bir alanda ün kazanmak, ün almak.
ada gibi :
pek büyük (gemi).
adak adamak :
bir dileğin gerçekleşmesi amacıyla kurban kesip yoksullara dağıtm ...
adalet dağıtmak :
kanunların saydığı hakları sahiplerine vermek.
adam beğenmemek :
herkesi değersiz görmek.
adam değilim :
herhangi bir durumun gerçekleşmemesi durumunda, kendisinin insan ...
adam gibi :
1) terbiyeli, akıllı uslu; 2) adamlığa, insanlığa yaraşır yolda; ...
adam içine çıkmak :
topluluğa karışmak, insanların bulunduğu yerlere gitmek, eşe dost ...
adam içine karışmak :
bir topluluğa girmek, kendisine değer verilir olmak.
adam kullanmak :
1) birini çalıştırmasını bilmek; 2) birini kendi çıkarına alet et ...
adam olana çok bile :
layık olmadığı, hak etmediği hâlde kişinin beklentisi daha fazla ...
adam sen de! :
bir işin önemsenmediğini anlatmak için söylenen bir söz.
adam sırasına geçmek (girmek) :
daha önce toplumda önemli bir yeri veya özel bir değeri yokken ar ...
adama benzemek (dönmek) :
1) giyim kuşamıyla, davranışlarıyla insana yakışır bir biçim alma ...
adamına göre :
1) kişiler arasında ayrıcalık gözeterek; 2) herkesin yeteneğine u ...
a'dan z'ye (kadar) :
baştan aşağı, tamamen, tamamıyla, bütünüyle:
aday göstermek :
bir iş veya bir görev için birini aday olarak belirlemek, namzet ...
adaylığını koymak :
bir iş veya göreve seçilmek için kendini ileri sürmek:
adı (bile) olmamak :
değeri olmamak:
adı batmak :
sevilmeyen bir şey veya kimse unutulmak, adı anılmaz olmak, artık ...
adı bile okunmamak :
birine veya bir şeye hiç önem verilmemek.
adı çıkmak :
1) kötü bir ün kazanmak: 2) hakkı olmayan bir ün kazanmak
adı çıkmış dokuza, inmez sekize :
birinin bir kere adı çıktıktan sonra onun hakkındaki yaygın inanç ...
adı deliye çıkmak :
deli olmadığı hâlde deli olarak tanınmak:
adı geçmek :
anılmak, söz konusu olmak, ismi geçmek:
adı gibi bilmek :
çok iyi bilmek.
adı kaldırılmak :
anılmaz olmak, silinip gitmek:
adı kalmak :
bir kimse veya bir şey öldükten, ortadan çekildikten sonra diller ...
adı kötüye çıkmak :
ünü kötü olarak yayılmak.
adı olmak :
gereksiz, yersiz ünü olmak.
adı sanı olmak :
bilinmek, tanınmak, ünlü olmak:
adı var :
1) beklenilen, istenilen özelliklere sahip olmayan; 2) tercih edi ...
adım (adımını) atmak :
1) yürümek için ayağını öne doğru uzatıp basmak: 2) (Mecaz) bir i ...
adımını attırmamak :
1) rahat davranmasını engellemek amacıyla sürekli olarak denetim ...
adımını geri atmak :
başladığı bir işten geri dönmek.