eng

Deyimler Sözlüğü (S)

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z
S - 1. Sayfa
saat başı galiba! :
bir toplantıda, herkesin dalıp sustuğunda bu durumu fark eden bir ...
saat bir (iki, üç ...) yönünde :
saat başlarını söyleyerek hedefi yön açısından belirlemek için ku ...
saat bu saat :
ele geçen fırsattan yararlanmanın tam zamanı' anlamında kullanıla ...
saat gibi :
tam bir düzgünlükte, tıkır tıkır.
saat gibi işlemek :
aksamadan, ara vermeden çalışmak.
saat on bir buçuğu çalmak :
yaşı çok ilerlemiş olmak.
saat tutmak :
saate bakarak bir işin ne kadar sürdüğünü hesaplamak.
saati çalmak :
bir şeyin vakti gelmek:
saati saatine uymamak :
durumu, huyu sık sık değişmek.
sabaha çıkmamak :
sabaha kadar yaşayamamak, sabahtan önce ölmek:
sabaha kadar :
bütün gece boyunca.
sabahı bulmak (etmek) :
sabahlamak:
sabahı sabah etmek :
sabahın olmasını uyumadan sabırsızlıkla beklemek.
sabahı zor etmek :
bir türlü sabah olmamak:
sabahlar (sabahışerifler) hayrolsun! :
1) günaydın! 2) iş işten geçtikten, olan olduktan sonra gösterile ...
saban sürmek :
1) toprağı sabanla kazıp altüst etmek; 2) (Spor) güreşte, hasmı a ...
sabit olmak :
1) bir şeyin varlığı, gerçekliği kesin olarak belli olmak: 2) dur ...
sabrı taşmak (tükenmek) :
artık katlanamaz, dayanamaz duruma gelmek, sabrı kalmamak:
sabunköpüğü gibi sönmek :
gösterişli olmakla birlikte en hafif bir etki ile yok olmak.
saç ağartmak :
saç sakal ağartmak.
saç saça baş başa :
kadınlar, birbirlerini kıyasıya hırpalayacak biçimde.
saç saça baş başa gelmek (dövüşmek) :
kadınlar, birbirlerini kıyasıya hırpalayacak biçimde kapışmak:
saç sakal birbirine karışmak :
saçı sakalı uzamak, bakımsız görünmek.
saçak öpmek :
(Tarih) sarayda bayramlaşma törenine katılan büyükler, padişahın ...
saçı (saçları) değirmende ağartmamak :
deneyimli olmak:
saçı başı ağarmak :
yaşlanmak.
saçı başı birbirine karışmak :
bakımsız olmak:
saçı bitmedik (yetim) :
doğalı çok olmamış (yetim).
saçı kılmak (atmak) :
gelinin başından çiçek, şeker, arpa, para vb. saçmak.
saçı sakalı akar gibi :
üstü başı perişan bir durumda:
saçı topuklarını dövmek :
saçı çok uzun olmak.
saçı uzun aklı kısa :
(Eskimiş) kadınları aşağılamak için kullanılan bir söz:
saçılıp dökülmek :
1) gereğinden veya kaldırabileceğinden çok harcamak; 2) (Mecaz) i ...
saçına ak (kır) düşmek :
saçı ağarmaya başlamak, yaşlanmak:
saçına başına bakmadan :
ilerlemiş yaşına yakışmayacak biçimde.
saçına kar yağmak :
saçı aklaşmaya başlamak.
saçını başını yolmak :
çok üzülmek, üzüntüsünden dövünmek:
saçını süpürge etmek :
kadın özveri ile çalışıp hizmet etmek:
saçıp savurmak :
parasını düşüncesizce, boşuna harcamak.
saçları iki türlü olmak :
yaşı ilerlemiş bulunmak.
sadakat göstermek :
bağlı kalmak:
sadakatsizlik göstermek :
sadakatsiz olduğunu ortaya koymak, açıklamak:
sadede gelmek :
konuyla ilgisiz sözleri bırakarak asıl konuya dönmek:
sadık kalmak :
birine, bir şeye bağlılığını sürdürmek, bağlı kalmak:
sadra şifa vermek :
gönlü, yüreği rahatlatmak, ferahlatmak:
saf bağlamak :
sıralanmak, sıraya girmek.
saf değiştirmek :
başka bir gruba katılmak.
saf dışı etmek (bırakmak) :
1) dizinin dışına çıkarmak; 2) (Mecaz) ilgisini kesmek, işin gere ...
saf dışı olmak :
1) dizinin dışına çıkmak; 2) (Mecaz) ilgisi kesilmek, işin gereği ...
saf tutmak :
1) saf bağlamak; 2) belli bir gruba katılmak
saflara ayırmak :
belli kümeler içinde toplamak.
safra atmak :
1) insana veya araca fazla yük olan malzemeleri atmak; 2) (Mecaz) ...
safra bastırmak :
açlığını yatıştıracak kadar az bir şey yemek.
safrası kabarmak :
açlıktan midesi bulanmak.
sagu sağmak :
ağıt yakmak.
sağ eliyle sol kulağını göstermek :
kısa yoldan yapılacak bir işi dolambaçlı yollardan geçerek yapmay ...
sağ gösterip sol vurmak :
şaşırtmak.
sağ gözünü sol gözünden sakınmak :
çok kıskanç olmak.
sağ kalmak :
ömrünü devam ettirmek, yaşamasını sürdürmek:
sağ ol :
hoşa giden bir davranış için 'çok yaşa, teşekkür ederim' anlamlar ...
sağ olsun :
1) biri için sitem yollu bir şey söyleneceği zaman söyleyenin iyi ...
sağ yap! :
direksiyonu sağa çevirerek sağ yöne git!' anlamında kullanılan bi ...
sağ yapmak :
direksiyonu sağa doğru çevirmek, sağa yöneltmek.
sağa kaymak :
siyasette ve ekonomide sağ eğilimli olmak.
sağa sola :
rastgele yerlere:
sağa sola bakmadan :
ortalığı kollamadan, saygısızca.
sağdan geri dönmek (etmek) :
geri dönmek, geri dönüp gitmek:
sağı solu olmamak :
1) nasıl davranacağı kestirilmez olmak; 2) olumlu mu olumsuz mu d ...
sağını solunu bilmemek :
düşüncesiz, dikkatsiz olmak.
sağlam durmak :
gücünü, yeteneğini ve cesaretini toplamak:
sağlam pabuç (ayakkabı) değil :
bir kimsenin güvenilmez olduğunu belirten bir söz:
sağlama almak :
güvenilir bir durumda olmasını sağlamak:
sağlıcakla kal (kalın) :
ayrılırken kalanlara söylenen bir esenlik sözü, hoşça kal.
sağlık olsun! :
üzücü bir durum veya bir zarar karşısında avunma sözü olarak söyl ...
sah çekmek :
bir yazının doğru olduğunu bu işaretle belirtmek.
sahabet etmek :
korumak, kayırmak:
sahabetçi çıkmak :
kayırmak, arka çıkmak:
sahaya çıkmak :
1) spor karşılaşmasına başlamak için sahada yerini almak; 2) alan ...
sahile bindirmek :
(Denizcilik) gemiyi içindeki yükü oluşan tehlikeden kurtarabilmek ...
sahile vurmak :
bir nesne dalga veya akıntının etkisiyle kıyıya gelmek, kıyıda bu ...
sahip çıkmak :
1) kendinin olduğunu ileri sürmek; 2) korumak, koruyucu olmak, il ...
sahip kılmak :
sahip olmasını sağlamak.
sahneye çıkmak :
1) tiyatro, müzik vb. sanatçılar için sanatını izleyici önünde uy ...
sahneye koymak :
(Tiyatro) tiyatro eserini veya müzikal bir oyunu, metin, oyun, yo ...
sahura kalkmak :
oruç tutan kimse gün doğmadan yemek yemek için yataktan kalkmak.
sak durmak :
dikkatli, uyanık durumda bulunmak.
sak yatmak :
derin uykuya dalmadan uyumak.
saka beygiri gibi :
1) bir iş uğruna birçok yere uğrayarak dolaşan (kimse); 2) yalnız ...
sakal bırakmak (koyuvermek veya salıvermek veya uzatmak) :
sakalını tıraş etmeyip büyütmek: 'Yaşıtlarının hemen hepsi sakal ...
sakal oynatmaz :
ağızda eriyecek kadar olgunlaşmış (yemiş, yiyecek).
sakalı değirmende ağartmak :
yıllar pek çok deneyim kazandırmış olmak.
sakalı ele vermek (kaptırmak) :
başkasının sözünden çıkmayacak bir duruma düşmek:
sakalı saydırmak :
saygınlıktan düşmek.
sakalına ak (kır) düşmek :
sakalı ağarmaya başlamak, yaşlanmak:
sakalına göre tarak vurmak :
birinin hoşlanacağı biçimde konuşmak veya davranmak:
sakalına kar yağmak :
sakalı aklaşmaya başlamak.
sakata gelmek :
(Argo) tuzağa düşmek.
sakın ha! :
yapma, yapmaktan çekin' anlamında, yapılması istenmeyen bir davra ...
sakınması olmamak :
1) korkusu, çekinmesi olmamak; 2) incelik kurallarına, saygıya al ...
sakız gibi :
1) çok temiz, çok beyaz: 2) ayrılmak bilmez, yapışkan