eng
Dil Bilgisi Terimleri Sözlükleri
Bilim Terimleri Sözlükleri
Teknik Terimler Sözlükleri
Sanat Terimleri Sözlükleri
Spor Terimleri Sözlükleri
Hukuk Terimleri Sözlükleri
Ekonomi Terimleri Sözlükleri
Eğitim Terimleri Sözlükleri
Çevre Terimleri Sözlükleri
Sağlık Terimleri Sözlükleri
Sosyal Terimler Sözlükleri
Tarihi Şahsiyetler
Sarı Sayfalar
Deyimler Sözlüğü (V - 1)
#
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama
Deyimler Sözlüğü (V - 1. Sayfa)
vaadinde durmak
:
vaadini tutmak.
vaadini tutmak
:
verdiği sözü yerine getirmek.
vaatte bulunmak
:
söz vermek.
vaaz vermek
:
cami, mescit vb. yerlerde dinî konuşma yapmak:
vacip olmak
:
1)(Din) İslam dinine göre yapılması gerekli olmak; 2) (Mecaz) yap
...
vadesi gelmek
:
1) süresi dolmak, zamanı gelmek: 2) (Mecaz) ömrü sona ermek, ecel
...
vadesi yetmek
:
ölmek.
vahamet kesbetmek
:
gittikçe zorlaşmak, tehlikeli ve korkulacak bir durum almak.
vakit geçirmek
:
oyalanmak, uğraşmak.
vakit kazanmak
:
1) bir şeye ayrılan süreyi azaltmak; 2) karşı tarafı oyalayarak k
...
vakit öldürmek
:
zamanı yararsız, gereksiz işlerle veya iş yapmadan geçirmek:
vakit saat aramamak
:
zamana hiç aldırmamak:
vakti gelmek
:
1) ölmek üzere olmak, ölümü yaklaşmak; 2) zamanı gelmek, süresi d
...
vaktini şaşmamak
:
her şeyi tam zamanında yapmak.
vantuz çekmek
:
şişe çekmek:
var olmak
:
sağ olmak, yaşamak.
var yok
:
belli bir ölçüye ya ulaşır ya ulaşmaz, herhangi bir ölçüye, mikta
...
vareste kalmak
:
bir şeyi yapıp yapmamakta özgür bırakılmak:
vareste tutmak (kılmak)
:
bir şeyi yapıp yapmamakta özgür bırakmak.
varit olmak
:
geçerli durumda bulunmak:
varla yok arası
:
belli belirsiz:
varlık göstermek
:
kendinden beklenilen görevi yerine getirmek, beğenilir bir iş yap
...
varlık içinde yaşamak
:
bolluk içinde sıkıntısız yaşamak.
varlıkta darlık çekmek
:
herhangi bir engel yüzünden elindeki imkândan yararlanamamak.
varsa ... yoksa ...
:
başına getirildiği kelimenin her şeyin üstünde tutulduğunu anlata
...
varsay ki '
:
bunları hesaba katmasak da' anlamında kullanılan bir söz.
vartadan atlamak
:
zor bir durumdan kurtulmak:
vartayı atlatmak
:
tehlikeli bir durumdan kurtulmak:
vatan tutmak
:
yurt edinmek:
vaveyla koparmak
:
çığlık atmak.
vay anam! (anasını!, canına!)
:
(Teklifsiz Konuşma) 'çok şaşılacak şey' anlamında kullanılan bir
...
vay sen misin?
:
herhangi bir söz veya davranışın öfke yarattığını anlatan bir söz
...
vazife etmek
:
görev bilmek.
vazife görmek
:
bir görevi yerine getirmek, sürdürmek:
vazifesi mi?
:
umurunda değil:
vaziyet almak
:
1) belli bir durum veya davranış biçimini benimsemek, tavır almak
...
vaziyeti kurtarmak
:
herhangi bir güç durumdan sıyrılmak:
vebal altında kalmak
:
manevi sorumluluk yüklenmek:
vebali boynuna
:
ben karışmam, sorumluluk sana veya ona düşer' anlamında kullanıla
...
vecde gelmek
:
kendinden geçecek kadar coşmak, bir şey karşısında sonsuz heyecan
...
vecde kapılmak
:
coşmak, kendinden geçmek:
veda etmek
:
1) vedalaşmak, esenleşmek: 2) (Mecaz) sevilen bir şeyle olan ilgi
...
vehme kapılmak (düşmek)
:
yersiz korkuya, yanlış düşünceye kapılmak:
velvele kopmak
:
büyük gürültü çıkmak:
velveleye vermek
:
gereksiz telaşa ve heyecana düşürmek:
ver elini ...
:
ansızın verilen bir kararla yola çıkıldığını anlatan bir söz:
verem olmak
:
1) verem hastalığına yakalanmak; 2) (Mecaz) sabırsızca davranmak
veresiye almak
:
malı parasını daha sonra vermek şartıyla almak:
veresiye vermek
:
malı parasını daha sonra almak şartıyla vermek:
vergi kaçırmak
:
bildirimde bulunmamak veya eksik bildirim sonucu ödemesi gereken
...
vergiye bağlamak
:
1) bir kimse veya şeyden vergi almak; 2) bir yerden, bir kimseden
...
verilmiş sadakası olmak
:
büyük bir tehlike veya kaza atlatıldığında söylenen bir söz:
verim düşürmek
:
verimli olmaya engel olmak:
vesikaya bağlamak
:
mevcudu yeteri kadar bulunmayan ancak çok talep edilen bir şeyi b
...
vesile aramak
:
bir fırsatını kollamak:
vesile bulmak
:
sebep yaratmak, bahane göstermek:
vesveseye düşmek
:
kuruntuya kapılmak.
veto yemek
:
engellenmek, reddedilmek.
vıdı vıdı etmek
:
çevresini rahatsız edecek biçimde yerli yersiz çok konuşmak:
vır vır etmek
:
usandırıcı, sinirlendirici bir biçimde durmadan konuşmak:
vicdan azabı çekmek (duymak)
:
istenilmeden veya bilinçsizce yapılan kötü bir işten dolayı üzülm
...
vidaları gevşemek
:
(Argo) kendini tutamayıp çok gülmek.
vido çekmek
:
oyundaki kazanılacak sayıyı veya parayı iki katına çıkarmayı tekl
...
vidoyu görmek
:
vidoyu kabul etmek.
vikaye etmek
:
korumak.
Vira Etmek
:
toplamak, almak:
viraj almak
:
virajı dönmek:
viraneye çevirmek
:
yıkıntı durumuna getirmek.
vites büyütmek
:
1) aracın hızını artırmak için daha yüksek vitese geçmek; 2) (Mec
...
vites değiştirmek
:
otomobilin çekiş ve hızını değiştirmek:
vites küçültmek
:
1) aracın hızını azaltmak için daha düşük vitese geçmek; 2) (Meca
...
vitese takmak
:
motorlu taşıtlarda vites kolunu uygun duruma getirip aracı kalkış
...
vitesten atmak
:
çok kızmak.
voli çevirmek
:
1) voli ile balık avlamak; 2) (Argo) tuzağa düşürmek:
voli vurmak
:
(Argo) vurgun vurmak.
volta atmak
:
(Argo) bir aşağı bir yukarı dolaşmak:
volta vurmak
:
1)(Denizcilik) gemi zikzak yapmak; 2) (Argo) bir aşağı bir yukarı
...
voltasını almak
:
1) (Argo) kaçmak, savuşmak; 2) çekilmek, gitmek
voltaya geçmek
:
(Argo) volta atmaya başlamak:
vuku bulmak
:
olmak, meydana gelmek:
vur abalıya
:
bütün özverinin yumuşak huylu kişiye yüklenmesi, sessiz, güçsüz k
...
vur aşağı tut yukarı
:
uzun uzun çekişerek, sıkı pazarlık ederek.
vur dediyse öldür demedi
:
bir dileği yerine getirirken aşırılığa düşen için söylenen bir sö
...
vur patlasın, çal oynasın
:
aşırı zevk ve eğlenceyi anlatan bir söz:
vurduğu yerden ses gelmek
:
çok kuvvetli vurmak, eli ağır olmak.
vurdukça tozumak
:
üzerinde çalışıldıkça, işlendikçe işi artmak.
vurdumduymaz kör ayvaz
:
duygusuz.
vurdumduymazlıktan gelmek
:
aldırış etmemek, umursamamak, önem vermemek:
vurgun vurmak
:
yolsuzluk yaparak kısa sürede büyük kazanç elde etmek:
vurgun yemek
:
vurgun sonucu ölmek veya sakat kalmak.
vurgunu vurmak
:
vurgun vurmak.
vurup kafayı yatmak (uyumak)
:
uykusu geldiğinde hemen yatmak:
vusul bulmak
:
ulaşmak, varmak.
vücuda gelmek
:
ortaya çıkmak, oluşmak, meydana gelmek, olmak.
vücuda getirmek
:
meydana getirmek, var etmek:
vücudunu ortadan kaldırmak
:
öldürmek.
vücut bulmak
:
oluşmak.
vücut vermek
:
vücuda getirmek.
vücut yapmak
:
kas geliştirici hareket ve sporlarda bedeni güçlü duruma getirmek
...
vücuttan düşmek
:
zayıflamak.