eng

Deyimler Sözlüğü (İ - 2)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama

Deyimler Sözlüğü (İ - 2. Sayfa)

içine tükürmek :
bir şeyi bozup berbat etmek:
içini açmak :
derdini anlatmak, içini dökmek:
içini bayıltmak (kıymak) :
1) tatlı, ağır gelip artık yiyememek; 2) (Mecaz) çok konuşarak ve ...
içini boşaltmak :
1) sıkıntı ve derdini söylemek: 2) öfkesini açığa vurmak; 3) bank ...
içini çekmek :
iç çekmek:
içini çürütmek :
ruhunu karartmak, bezdirmek, yıldırmak:
içini dondurmak :
şaşırtmak, ürpertmek:
içini dökmek :
1) derdini anlatmak, iç dünyasındaki duygu ve düşüncelerini bir b ...
içini ezmek :
üzüntüsünü, sıkıntısını duymak:
içini ısıtmak :
hoş, güzel bir şey hoşluk duygusu yaratmak, coşku vermek.
içini karartmak :
bunalıma veya sıkıntıya sokmak, endişeye düşürmek:
içini kemirmek :
bir üzüntüden rahatsızlık duymak, tedirgin olmak.
içini kurt yemek (kemirmek) :
sürekli bir kaygı içinde bulunmak.
içini parçalamak (parça parça etmek) :
çok üzülmek, aşırı derecede sıkılıp harap olmak:
içini sıkmak :
sıkıntı vermek:
içini yakmak :
çok üzülmek:
içini yemek :
çok üzülmek:
içinin ateşi küllenmek :
sıkıntıdan kurtulmak:
içinin yağı erimek :
telaş veya kaygı ile üzülmek:
içli dışlı olmak :
karşılıklı olarak candan ve içten davranmak, teklifsiz görüşmek:
içli dışlı tanımak :
yakından, bütün özellikleriyle bilmek:
içtikleri su ayrı gitmemek :
sıkı fıkı dost, arkadaş olmak:
idare etmek :
1) yönetmek, çekip çevirmek: 2) tutumlu kullanmak
idaresini bilmek :
yerine göre harcamak, tutumlu davranmak.
iddiaya girmek (tutuşmak) :
karşıt iddialarda bahse girişmek:
idman yapmak :
beden hareketleri yapmak:
idrak etmek :
1) akıl erdirmek, anlamak, kavramak: 2) erişmek, ulaşmak
ifade vermek :
(Hukuk) bir olayla ilgili olarak gördüğünü, bildiğini yetkili vey ...
iflah olmamak :
1) onmamak, düzelmemek: 2) doğru davranışta bulunmamak
iflahı kesilmek :
çaresiz kalmak:
iflahını kesmek :
(Teklifsiz Konuşma) gücünü tüketmek, bir daha düzelemeyecek bir d ...
iflas bayrağını çekmek (borusunu çalmak) :
1) (Teklifsiz Konuşma) ticarette batmak; 2) her şeyini yitirmek
iflas etmek :
1) bir kimse veya kuruluş için mahkeme kararıyla anaparasını yiti ...
ifrat tefritte kalmak (bulunmak) :
herhangi bir konuda çok ileri gitmek veya geride kalmak.
ifrata kaçmak :
çok ileri gitmek, aşırı davranmak.
ifrata vardırmak :
bir şeyin ölçüsünü kaçırmak.
ifrit kesilmek (olmak) :
çok öfkelenmek, çok kızmak:
iftihara geçmek :
okuldaki başarısı ve iyi davranışları sebebiyle üstün öğrenci seç ...
iftira atmak :
iftira etmek:
iftira çalmak :
iftira etmek:
iftiraya uğramak :
kasıtlı ve asılsız suç yüklenmek:
iğfal etmek :
1)(Eskimiş) aldatmak, kandırmak, baştan çıkarmak: 2) ırzına geçme ...
iğne atsan yere düşmez :
çok kalabalık:
iğne deliği gibi :
küçücük.
iğne deliğinden geçmek :
1) aşırı derecede zayıflamak; 2) herhangi bir işte, durumda zorlu ...
iğne deliğinden Hindistan'ı seyretmek :
küçük bir olaydan büyük anlamlar çıkarmak.
iğne deliğine girmek :
kimsenin bulamayacağı bir biçimde gizlenmek, saklanmak.
iğne ile kuyu kazmak :
yetersiz araçlarla, sürekli ve sabırlı bir biçimde çalışıp çok gü ...
iğne ipliğe dönmek :
çok zayıflamak:
iğne üstünde oturmak :
diken üstünde oturmak:
iğne yapmak (vurmak) :
iğne ile vücuda sıvı bir ilaç vermek:
iğne yemek :
iğne olmak:
iğne yutmuş ite (maymuna) dönmek :
(Argo) zayıf ve bitkin duruma gelmek:
ihaleye çıkarılmak :
eksiltmeye veya artırmaya çıkarılmak.
ihanete uğramak :
aldatılmak, sadakatsizlik görmek:
ihata etmek :
1) çevirmek, çevrelemek, kuşatmak, sarmak: 2) (Mecaz) kavramak, a ...
ihdas etmek :
1) ortaya çıkarmak, meydana getirmek; 2) kurmak; 3) (Mecaz) bir ş ...
ihraç etmek :
1) yurt dışına mal veya hizmet satmak; 2) (Mecaz) çıkarmak, dışar ...
ihrama girmek :
hac görevini yerine getirmek üzere ihram giymek.
ihramdan çıkmak :
hac görevini tamamladıktan sonra giyilen ihramı çıkarmak.
ihtarda bulunmak :
ihtar etmek:
ihtarname çekmek :
(Hukuk) yasal yollarla yazılı uyarı göndermek.
ihtilafa düşmek :
anlaşamamak, bozuşmak, uyuşamamak.
ihtimal vermemek :
bir şeyin gerçekleşeceğini, olabileceğini hiç düşünmemek.
ihtisas yapmak :
belli bir konuda özel eğitim görmek, uzmanlaşmak, ihtisaslaşmak:
ihtiyaca cevap vermek :
gereksinimini karşılamak.
ihtiyatlı bulunmak :
beklenmedik sonuçlara karşı hazırlıklı olmak.
ihtiyatlı davranmak :
uyanık olmak, düşünerek davranmak:
ikbali sönmek :
daha önce iyi olan durumu veya işi bozulmak.
iki ahbap çavuş :
(Şaka) her yerde hep birlikte görülen, birbirinden ayrılmayan ik ...
iki arada bir derede (kalmak) :
sıkışık, zor şartlar altında (kalmak).
iki arada kalmak :
birbirine karşıt iki kişi arasında ne yapacağını bilemeyerek şaşı ...
iki ateş arasında kalmak :
zor bir durumda karar verememek.
iki ayağını bir pabuca sokmak :
birini bir işi hemen yapması için çok sıkıştırmak:
iki büklüm olmak :
1) yorgunluk, hastalık, yaşlılık vb. nedenlerle beli bükülmek, ön ...
iki cami arasında kalmış beynamaz :
iki yoldan hangisini tutacağını şaşırmış kimse.
iki çift laf (lakırtı veya söz) etmek :
1) birkaç söz söylemek: 2) bir araya gelerek sohbet etmek
iki dirhem bir çekirdek :
çok güzel ve özenli giyinmiş:
iki eli (birinin) yakasında olmak :
kıyamette ondan davacı olmak:
iki eli (kızıl) kanda olsa :
elindeki iş ne kadar önemli olursa olsun' anlamında kullanılan bi ...
iki eli böğründe kalmak :
çaresiz kalıp ne yapacağını bilememek.
iki eli şakaklarında düşünmek :
derin derin düşünmek.
iki eli yanına gelmek :
ölmek.
iki elim yanıma gelecek :
doğru söylendiği kanıtlanmak istendiğinde 'öleyim ki doğru söylüy ...
iki gözü iki çeşme :
1) sürekli ağlar durumda: 2) sürekli ağlayan
iki gözü iki çeşme ağlamak :
sürekli veya çok ağlamak:
iki hırtı, bir pırtı :
aşırı yoksulluğu anlatan bir söz:
iki karpuzu bir koltuğa sığdırmak :
aynı anda iki işi veya görevi yapmak.
iki kat olmak :
iki büklüm olmak:
iki kere iki dört eder :
gerçekliğinden şüphe edilmeyecek kadar açık' anlamında kullanılan ...
iki lafı (sözü) bir araya getirememek :
düşündüğünü doğru dürüst ifade edememek.
iki lakırtı etmek :
iki çift laf etmek:
iki lakırtıyı bir araya getirmek :
meramını kısaca, düzgün ve açık bir biçimde anlatmak:
iki paralık olmak :
değerini yitirmek:
iki rahmetten (iyilikten) biri :
çok acı çeken ağır hastalar için ya iyileşsin ya ölüp kurtulsun, ...
iki satır laf etmek (konuşmak) :
dostça biraz söyleşmek.
iki seksen uzanmak :
(Alay) bir çarpma, vurma sonucu boylu boyunca serilmek.
iki söz bir pazar :
uzun boylu pazarlık etmeden' anlamında kullanılan bir söz.
iki ucu boklu değnek :
(Kaba) ne yönden bakılırsa bakılsın çözülmesi çok güç iş veya dur ...
iki ucunu bir araya getirememek :
gelirle gideri denkleştirememek, işleri düzene koyamamak.