eng
Dil Bilgisi Terimleri Sözlükleri
Bilim Terimleri Sözlükleri
Teknik Terimler Sözlükleri
Sanat Terimleri Sözlükleri
Spor Terimleri Sözlükleri
Hukuk Terimleri Sözlükleri
Ekonomi Terimleri Sözlükleri
Eğitim Terimleri Sözlükleri
Çevre Terimleri Sözlükleri
Sağlık Terimleri Sözlükleri
Sosyal Terimler Sözlükleri
Tarihi Şahsiyetler
Sarı Sayfalar
Deyimler Sözlüğü (K - 3)
#
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama
Deyimler Sözlüğü (K - 3. Sayfa)
kalıba vurmak
:
biçimi bozulmuş bir şeyi düzeltmek için kalıba geçirmek.
kalıbı değiştirmek (dinlendirmek)
:
(Argo) ölmek:
kalıbı kıyafeti yerinde olmak
:
görünüşü gösterişli olmak.
kalıbından utanmamak
:
dıştan görüntüsünün verdiği etkiyi hiçe saymak:
kalıbını basmak
:
bir şeyi güvenle doğrulamak:
kalıbının adamı olmamak
:
görünüşünden beklendiği gibi olmamak.
kalıp gibi oturmak
:
giysi, vücuda tam uymak.
kalıp gibi serilmek
:
yorgunluktan upuzun yatmak.
kalıp gibi uyumak
:
kımıldamadan uzun ve derin bir uyku uyumak.
kalıp kesilmek
:
olduğu gibi kalmak:
kalıptan kalıba girmek
:
çıkar sağlamak için her duruma uymak.
kalkıp kalkıp oturmak
:
öfke, heyecan vb. duygular sebebiyle yerinde duramaz olmak, hop o
...
kalkışa geçmek
:
uçak havalanmak için pistten ayrılmak.
kalleşlik etmek
:
1) sözünde durmayarak döneklik etmek; 2) birine gizlice kötülük e
...
kalp (kalbini) kazanmak (fethetmek)
:
ince bir davranış veya güzel bir sözle birinin sevgisini kazanmak
...
kalp (kalbini) kırmak
:
gönül kırmak:
kalubeladan beri
:
dünya kurulalı beri, çok eskiden beri.
kama basmak
:
(Halk Dili) oyunda yenmek.
kamanço etmek
:
yüklemek, aktarmak, elden ele geçirmek:
kambur üstüne kambur (kambur kambur üstüne)
:
sıkıntı ve tersliklerin üst üste geldiğini anlatan bir söz.
kambura vermek
:
ciltlenecek kitabın sırtını, formalar dikildikten sonra çekiç vey
...
kambura yatmak
:
ayakta duran birini sırtüstü düşürmek için gizlice arkasında iki
...
kamburu çıkmak
:
1) sırtı kambur olmak: 2) (Mecaz) ihtiyarlamak
kamburunu çıkarmak
:
insan, kedi vb. sırtını tümsek duruma getirmek.
kamçı çalmak (vurmak)
:
kamçılamak.
kamet getirmek
:
farz namazına durmak için iç ezan okumak.
kameti artırmak
:
1) yüksek sesle konuşmak; 2) ortalığı velveleye vermek
kamış atmak (koymak)
:
(Argo) birine oyun etmek, arabozanlık etmek:
kamp kurmak
:
kamp için kalınacak yerde gerekli düzeni sağlamak.
kamp yapmak
:
kampa girmek.
kampa girmek
:
genellikle yarışma öncesi, yarışmaya gerektiği gibi hazırlanmak.
kamuoyu oluşturmak (yaratmak)
:
bir düşünceyi yaygınlaştırmak ve halkın dikkati o düşünce etrafın
...
kan (kanı) başına çıkmak (sıçramak veya toplanmak)
:
öfkelenmek:
kan ağlamak
:
büyük bir üzüntü içinde bulunmak.
kan akıtmak
:
kurban kesmek.
kan akmak
:
1) savaş, çatışma, dövüş olmak; 2) ölmek
kan alacak damarı bilmek
:
nereden veya kimden çıkar sağlanabileceğini bilmek.
kan beynine sıçramak (çıkmak)
:
çok sinirlenmek, hiddetlenmek, kontrolü yitirmek:
kan çanağı gibi
:
kanlanan (göz).
kan çekmek
:
1) yüz ve huy, anne veya baba tarafının yüzüne ve huyuna benzemek
...
kan çıkmak
:
kan dökülmek, cinayet işlenmek.
kan dere gibi akmak
:
vücudun bir yerinden çok kan akmak veya bir savaşta çok kişi yara
...
kan dökmek
:
ölüme yol açmak, cana kıymak:
kan gövdeyi götürmek
:
çok kan dökülmek:
kan gütmek
:
kan dökerek öç almak istemek.
kan istemek
:
öldürülen bir kimsenin öcünün alınmasını istemek.
kan kaybetmek
:
1) herhangi bir nedenle vücuttan çok kan akmak: 2) (Mecaz) güçsüz
...
kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek
:
çok eziyet çektiği hâlde durumunu iyi göstermek.
kan olmak
:
insan öldürülmek.
kan revan içinde
:
her yanı kana bulanmış:
kan revan içinde kalmak
:
her yanı kana bulanmak:
kan ter içinde
:
çok terli, yorgun ve perişan bir durumda:
kan tere batmak
:
kan ter içinde kalmak:
kan tutmak
:
1) kan gördüğünde bayılmak; 2) şok geçirmek
kan vermek
:
1) hastaya, yaralıya kan aktarmak; 2) kan nakli için kan aldırmak
kan yürümek
:
bir organda aşırı kan birikmek.
kana boyamak (bulamak)
:
kan içinde bırakmak:
kana kan istemek
:
kısas yapılmasını istemek.
kana susamak
:
öldürme hırsı duymak.
kanat alıştırmak
:
bir işe alışmaya çalışmak.
kanat çırpmak
:
1) uçmak; 2) kanatlarını hareket ettirmek:
kanayan yara olmak
:
sürekli sıkıntı, üzüntü ve zarar veren bir durumda olmak.
kancayı takmak (atmak)
:
bir kimsenin kötülüğü için uğraşmak:
kandilin yağı tükenmek
:
hayat sona ermek, ölmek.
kangren olmak
:
1) vücudun bir yerindeki dokular ölmek; 2) (Mecaz) kangrenleşmek
kanı donmak (çekilmek)
:
donakalmak, çok şaşırmak.
kanı ısınmak
:
birine karşı yakınlık duymak:
kanı içine akmak
:
derdini dışa vuramamak.
kanı kurumak
:
1) çok usanmak, çok bıkmak; 2) (Mecaz) bitkin, yorgun, cansız dur
...
kanı sulanmak
:
kansızlığa uğramak.
kanı temizlenmek
:
öldürülenin arkasından, öldüren kişi veya yakınlarından birini öl
...
kanına dokunmak
:
çok sinirlenmek:
kanına girmek
:
1) birini öldürmek veya öldürtmek: 2) bir kızın kızlığını bozmak
kanını içine akıtmak
:
sıkıntısını belli etmemek.
kanını kaynatmak
:
heyecanlandırmak, coşturmak:
kanıya varmak
:
belli bir kanı edinmiş olmak.
kanıyla ödemek
:
yaptığının cezasını hayatıyla ödemek.
kanlı bıçaklı olmak
:
aralarında herhangi bir nedenden dolayı birbirini öldürecek kadar
...
kanlı yaş (yaşlar) dökmek
:
büyük üzüntüyle ağlamak.
kantara çekmek (vurmak)
:
1) bir şeyi tartmak; 2) (Mecaz) birini sınamak
kantarın topunu kaçırmak
:
ölçüyü kaçırıp aşırı davranmak.
kantarlıyı savurmak
:
ağır bir biçimde sövmek.
kanun çiğnemek
:
yasal olmayan iş yapmak:
kapalı geçmek
:
bir konuda önemli noktaya değinmemek.
kapalı olmak
:
1) iş yapmamak; 2) ilgisiz kalmak:
kapalı yetişmek
:
toplum hayatına girmeden, karışmadan yetişmek.
kapan kurmak
:
bir hayvanı tuzağa düşürmek için kapan hazırlamak.
kapana düşmek (girmek veya kısılmak veya koymak veya tutulmak veya yakalanmak)
:
içinden çıkılmaz bir duruma düşmek, ele geçmek: 'Onlar beni kapan
...
kapana düşürmek (kıstırmak)
:
hile ile yakalamak:
kapana sıkıştırmak
:
1) birini zor durumda bırakmak: 2) birini düzenle zor duruma sokm
...
kapanın elinde kalmak
:
1) çok istenir ve aranır olmak; 2) bir şeyden ancak çabuk davrana
...
kapı almak (yapmak)
:
tavla oyununda bir haneye üst üste iki pul getirmek ve o hanenin
...
kapı aralamak
:
bir konuya giriş yapmak, karşısındakini hazırlamak.
kapı aramak
:
ev ziyareti yapmak istemek.
kapı baca açık
:
korunmaya alınmamış.
kapı dışarı etmek (atmak)
:
kovmak, dışarı atmak:
kapı gibi
:
1) iri vücutlu (kimse); 2) dayanak noktası güçlü, sağlam olan:
kapı kadar
:
çok enli ve uzun olan.
kapı kapı aramak
:
her yeri aramak.
kapı kapı dolaşmak (gezmek)
:
1) ev ev gezmek; 2) bir yerlere sürekli girip çıkmak: