eng

Deyimler Sözlüğü (K - 4)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama

Deyimler Sözlüğü (K - 4. Sayfa)

kapı komşusu yapmak (etmek) :
bir yere sık gidip gelmek.
kapı yapmak :
1) bir şey istemek veya söylemek için karşısındakini önceden başk ...
kapıda kalmak :
içeri girememek:
kapıdan çevirmek :
geri döndürmek, kabul etmemek:
kapıdan kovsan bacadan düşer :
yüzsüz, arsız kimseler için söylenen bir söz.
kapılar yüzüne (üzerine veya üstüne) kapanmak :
istenilen şeye ulaşma imkânı verilmemek.
kapıları açık tutmak :
herhangi bir konuda ilişkiyi kesmeden anlaşma ortamını sürdürmeye ...
kapıları kapamak :
bütün ilişkileri kesmek veya anlaşma ortamını ortadan kaldırmak.
kapıp koyuvermek :
1) kendini bırakmak: 2) bırakmak, vazgeçmek
kapısına kilit vurmak :
1) girilip çıkılmasını önlemek için bir yeri kapamak; 2) bir yeri ...
kapış kapış gitmek :
çok çabuk satılmak, çok istenir olmak.
kapış kapış yapmak :
üstüne atılmak, aceleyle almak:
kapıya dayanmak :
1) gelip çatmak: 2) bir şey elde etmek için bir yeri, bir kimseyi ...
kapıyı açmak :
1) bir işe veya bir konuya öncelikli olarak başlamak; 2) bir işte ...
kapıyı büyük açmak :
çok masraflı bir işe girişmek veya hesapsız harcamak.
kapıyı göstermek :
kovmak, uzaklaştırmak.
kaplumbağa gibi :
soğukkanlı ve yavaş hareket eden (kimse).
kaput etmek :
kâğıt oyununda karşısındakini tek sayı alma imkânından yoksun bır ...
kaput gitmek (olmak) :
1) kâğıt oyununda hiçbir sayı alamamak; 2) (Argo) hiçbir sınavı v ...
kâr bırakmak :
kazanç getirmek.
kâr getirmek :
bir şey para kazandırmak.
kar gibi :
temiz, beyaz:
kâr koymak :
bir şeyin maliyet fiyatı üzerine kâr payını katmak, kazanç koymak ...
kara kara düşünmek :
çok üzüntülü olmak, düşünceye dalmak:
kara listeye almak :
birini, bir grubu, bir ülkeyi sakıncalı veya zararlı görmek.
kara para aklamak :
yasa dışı yollarla elde edilen parayı yasallaştırmak için yatırım ...
kara sürmek :
kara çalmak:
kara yasa bürünmek :
1) aşırı üzülmek; 2) derin derin düşünmek
karabatak gibi :
bir görünüp bir ortadan kaybolan (kimse).
karaborsaya düşmek :
bir mal gizlice pahalıya alınıp satılır olmak.
karagöz oynatmak :
komik bir durum yaratmak.
karagözlük etmek :
güldürüp eğlendirecek davranışlarda bulunmak.
karakol gezmek :
huzur ve güvenliği sağlamak amacıyla dolaşmak, devriye gezmek.
karakola düşmek :
herhangi bir suç dolayısıyla karakolluk olmak.
karakolluk olmak :
kavga sonucu karakola gitmek zorunda kalmak:
karalar bağlamak (giymek) :
yas tutmak:
karambole getirmek :
1) karışıklıktan yararlanarak birini aldatmak; 2) bir işi aşırı b ...
Karamürsel sepeti sanmak :
bir kimse veya şeyi ufak, önemsiz saymak.
karanfili sıkmak :
(Argo) tehlikelere ve güçlüklere göğüs gerebilmek.
karanlığa gömülmek :
1) koyu karanlık içinde kalmak; 2) büyük sıkıntı ve keder içinde ...
karanlığa kalmak :
gidilecek yere varmadan akşam olmak.
karanlığı deşmek (yırtmak) :
1) karanlıkta görmeye çalışmak, aydınlığa çıkmak için çaba harcam ...
karanlık basmak (çökmek) :
hava kararmak:
karanlık etmek :
bir şeyin önünde durarak görünmesine engel olmak.
karanlık kesilmek :
ortalık birdenbire kararmak:
karanlıkta göz kırpmak :
bir şeyi anlatmak isterken karşısındakinin anlayamayacağı bir işa ...
karar almak :
bir davayı, bir sorunu sonuca bağlamak:
karar altına almak :
karar vermek, kararlaştırmak:
karar kılmak :
birçok şeyi deneyip birini seçmek:
karar vermek :
bir sorunu karara bağlamak, kararlaştırmak:
karara bağlamak :
bir davayı, bir sorunu çözümlemek, sonuçlandırmak.
karara kalmak :
davanın görüşülmesi bitip yargıcın kararını beklemek.
karara varmak :
bir konuda anlaşmak, bir şeyi kararlaştırmak.
kararında bırakmak :
ölçüyü aşmamak.
karavana çıkmak :
yemek hazırlanmak veya gelmek.
karavanadan yemek :
toplu durumda aynı kaptan yemek.
karaya ayak basmak :
1) deniz, göl vb.nden karaya çıkmak; 2) deniz taşıtından karaya ç ...
karaya düşmek :
deniz içinde bulunan bir şey akıntı veya dalga ile kıyıya atılmak ...
karaya oturmak :
gemi denizin sığ bölümüne saplanıp kalmak:
karaya vurmak :
1) karaya çarpmak: 2) denizdeki bir cisim kendini karaya atmak
karda yürüyüp (gezip) izini belli etmemek :
kimsenin sezemeyeceği biçimde gizli iş çevirmek:
karga bok yemeden :
(Kaba) çok erken bir saatte.
karga gibi :
çok zayıf ve esmer (kimse).
karga tulumba etmek :
birkaç kişi, birini kollarından bacaklarından tutup kaldırmak:
kargadan başka kuş tanımamak :
bildiğinden veya öğrendiğinden kesinlikle şaşmamak.
kargaşa çıkarmak :
gürültü patırtıya yol açmak.
karı gibi :
korkak, dönek (erkek).
karılık etmek :
1) evli bir kadın kocasına olan görevini yerine getirmek; 2) (Hak ...
karın doyurmak :
1) geçinmek: 2) yararı olmak
karınca duası gibi :
çok küçük, sık ve okunaksız (yazı).
karınca yuvası gibi :
çok kalabalık.
karıncayı bile ezmemek (incitmemek) :
çok merhametli, ince duygulu olmak:
kârını tamam etmek :
öldürmek.
karısının üstüne evlenmek :
karısı varken bir kadınla daha evlenmek:
karış karış bilmek :
en ince ayrıntısına kadar biliyor olmak:
karış karış dolaşmak :
her yeri gezmek:
Karina Etmek :
gemiyi karinası ortaya çıkacak biçimde bir yanı üzerine yatırmak.
karinaya basmak :
karina etmek.
karine ile anlamak :
sözün gelişinden çıkarmak.
karizmayı çizdirmek :
(Argo) var olan etkileyiciliğini kaybetmek.
karman çorman etmek :
çok karışık ve düzensiz duruma getirmek.
karman çorman olmak :
çok karışık ve düzensiz duruma gelmek:
karmanyolaya getirmek :
soymak:
karnı büyümek :
hamile kalmak:
karnı tok sırtı pek olmak :
geçimi iyi olmak, para sıkıntısı olmamak.
karnı tok, sırtı pek :
geçim sıkıntısı olmayan insanlar için kullanılan bir söz.
karnı zil çalmak :
çok acıkmış olmak.
karnından konuşmak (söylemek) :
1) işitilemeyecek kadar alçak sesle söylemek; 2) uydurarak söylem ...
karnını doldurmak :
1) çok yemek yemek; 2) (Argo) gebe kalmak
karşı çıkmak :
1) dışarıdan gelenleri karşılamaya gitmek: 2) bir düşünceye katıl ...
karşı karşıya gelmek :
1) birden karşılaşmak: 2) zıtlaşmak
karşı karşıya olmak :
yüz yüze gelmek:
karşı koymak :
boyun eğmemek:
karşı olmak :
birine veya bir düşünceye katılmamak, karşıt olmak.
karşılık vermek :
1) küçük büyüğüne karşı gelmek; 2) cevap vermek, yanıt vermek:
karşılıkta bulunmak :
cevap vermek:
karşısına dikilmek :
1) birinin karşısında durmak: 2) karşıt olmak
kart basmak :
işçiler iş yerine giriş ve çıkışta gelip gittiklerini bir makine ...
kart çıkarmak :
(Spor) hakem kural dışı hareket eden oyuncuya cezalandırma amacı ...
kasavet çekmek :
üzülmek, tasalanmak: