eng

Deyimler Sözlüğü (K - 5)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama

Deyimler Sözlüğü (K - 5. Sayfa)

kasavet etmek :
üzülmek, kaygılanmak.
kasayı devretmek :
işletmelerde nöbetleşe çalışan kasadarlar kasa mevcudunu birbirin ...
kasım kasım kasılmak :
gururlanmak, büyüklük taslamak, büyüklenmek.
kasıp kavurmak :
1) baskı yaparak veya kıyıcı davranışlarla bir topluluğu ezmek, z ...
kaskatı kesilmek :
aşırı coşku, soğuk, korku, üzüntü vb. etkisiyle hareket edemeyece ...
kasvet basmak (çökmek) :
çok sıkılmak, içi daralmak:
kasvet vermek :
sıkıntı vermek.
kaş göz etmek :
kaş ve göz işaretleriyle bir şey anlatmaya çalışmak.
kaş göz işareti yapmak :
kaş ve gözle bir şeyler anlatmak, dikkat çekmek:
kaş yapayım derken (yaparken) göz çıkartmak (çıkarmak) :
işi düzelteyim derken büsbütün bozmak.
kaş yıkmak :
kaş çatmak:
kaşı (kaşları) çatılmak :
öfkelenmek, kızmak:
kaşık atmak (çalmak) :
iştahla veya çabuk yemek.
kaşık kadar :
çok küçük:
kaşık sallamak :
yemek yemek:
kaşıkla verip kepçeyle geri almak :
yaptığı bir iyiliğin acısını çıkarırcasına davranmak.
kaşıkla yedirip sapıyla (gözünü) çıkartmak :
yaptığı bir iyiliği hiçe indirecek kötülükte bulunmak.
kaşını gözünü eğmek :
kızgın bir durumdayken kaş çatmak.
kaşının altında gözün var dememek :
gözünün üstünde kaşın var dememek.
kaşla göz arasında :
kimsenin sezmesine imkân vermeyecek kadar kısa bir zaman içinde, ...
kaşlarını çatmak :
kızmak, öfkelenmek:
kat çıkmak :
yapıya kat eklemek.
katakulli okumak :
yalan söylemek, palavra atmak:
katakulliye gelmek :
tuzağa düşmek.
katakulliye getirmek :
tuzağa düşürmek.
katana gibi :
iri yarı (kadın).
katıla katıla ağlamak :
aşırı derecede ağlamak:
katıla katıla gülmek :
aşırı derecede gülmek:
katır gibi :
inatçı (kimse).
katır kuyruğu gibi kalmak :
bir işte ilerlemeden kalmak.
katır tepmişe dönmek :
çok hırpalanmak, perişan duruma düşmek, felaketin nereden geldiği ...
katkıda bulunmak :
bir şeyin oluşmasına, gelişmesine veya gerçekleşmesine emek, bilg ...
katmer kaldırmak :
(Halk Dili) karışıklık çıkarmak.
katmerli katmerli gülmek :
üst üste ve ara vermeden aşırı derecede gülmek:
katran gibi :
karaya yakın koyu renkte:
katresi kalmadı (yok) :
hiç kalmadı, hiç yok.
kav gibi :
1) kolaylıkla tutuşacak durumda olan; 2) kuru ve gevrek
kavanoz dipli dünya :
üzülmemeyi, biraz boş vermeyi, rahat bir biçimde yaşamayı anlatan ...
kavara çekmek :
(Kaba) yellenmek.
kavga çıkarmak :
kavgaya neden olmak:
kavga çıkmak :
dövüş meydana gelmek:
kavga kopmak (patlamak) :
dövüş başlamak:
kavgaya girişmek (tutuşmak) :
kavgaya başlamak:
kavil kesmek :
sözleşmek:
kavis çizmek :
yay biçiminde yol izlemek.
kavlükarar etmek :
1) karar vermek: 2) birlikte söz vermek
kaya gibi :
çok sağlam:
kayda geçirmek :
ilişkili bulunduğu deftere yazmak.
kaydını düşmek :
yazılı olduğu evraktan çıkarmak:
kaygı çekmek :
üzüntü, tasa duymak.
kaygı vermek :
endişelendirmek:
kayık yanaştırmak :
bir konuya veya soruna yavaş yavaş girmek.
kayıp vermek :
ulus, toplum, kuruluş vb. değerli bireylerini yitirmek:
kayıplara karışmak :
bulunduğu yerden ayrılıp gitmek, gittiği yeri bildirmemek, görünm ...
kayış gibi :
1) sert, koparılmayan: 2) çok kirli
kayıt altına girmek :
1) bir şey yapmaya zorlanmak: 2) davranışları sınırlandırılmak
kayıt koymak :
engellemek, sınırlamak, takyit etmek:
kayıtsız kalmak :
önem vermemek, umursamamak:
kayıtsız olmak :
1) kaydedilmemiş veya yazıya geçirilmemiş olmak; 2) (Mecaz) ilgis ...
kaymak bağlamak (tutmak) :
sütün veya bir sıvının üzerinde kaymak oluşmak, kaymaklanmak.
kaymak gibi :
1) bembeyaz ve pürüzsüz; 2) tadı güzel ve yumuşak:
kaynağını (bir şeyden) almak :
bir esasa veya desteğe dayandırmak:
kaynak yapmak :
1) iki metal veya yapay parçayı ısı yoluyla birleştirmek; 2) (Mec ...
kaynanalık taslamak :
kaynana gibi davranmak:
kaza atlatmak :
kaza tehlikesi geçirmek.
kaza geçirmek :
can ve mal kaybına veya zararına neden olan kötü bir olayla karşı ...
kazan kaldırmak (devirmek) :
1) (Tarih) yeniçeriler yemek pişirilen kazanı devirerek ayaklanma ...
kazançlı çıkmak :
kazanmak:
kazaya bırakmak :
1) (Din) namazı vaktinde kılmayarak daha sonra kılmak için ertele ...
kazaya kalmak :
1) (Din) namaz, vaktinde kılınamamak: 2) oruç, vaktinde tutulamam ...
kazaya rıza göstermek :
1) yargıya, verilen hükümlere boyun eğmek; 2) kadere, alın yazısı ...
kazaya uğramak :
kaza geçirmek.
kazdığı çukura (kuyuya) kendisi düşmek :
başkası için hazırladığı kötülüğe kendi uğramak.
kazı koz anlamak :
söylenen şeyi çok yanlış anlamak.
kazığa vurmak :
(Eskimiş) bir kimseyi yere dikilmiş ucu sivri bir kazığa oturtara ...
kazık atmak :
aldatmak, kazıklamak:
kazık dikmek :
devamlı kalmak, ebediyen yaşamak:
kazık gibi :
dimdik ve sert:
kazık kadar :
(Teklifsiz Konuşma) kocaman (kimse).
kazık yemek :
aldatılmak, kazıklanmak:
kazık yutmuş gibi :
baston yutmuş gibi.
kazın ayağı öyle değil :
bir sorun, bir durum sanıldığı gibi değildir' anlamında kullanıla ...
kazma gibi :
büyük, kocaman (diş).
keçe külah etmek :
aldatmak, kandırmak.
keçe külah olmak :
(Eskimiş) ordudan veya resmî görevden çıkarılmak:
keçesini sudan çıkarmak :
güç olan bir işi, durumu yoluna koyarak rahatlamak.
keçeyi suya atmak :
ar ve namusu hiçe saymak.
keçiboynuzu gibi :
işi çok, verimi az olan.
keçileri kaçırmak :
delirmek veya bunalım içinde bulunmak.
keçilik etmek :
inat etmek.
keder çekmek :
acı duymak, ızdırap çekmek.
keder vermek :
üzüntü vermek, kederlendirmek, tasalandırmak.
kedi ciğere bakar gibi bakmak (süzmek veya seyretmek) :
imrenerek bakmak:
kedi gibi :
uysal ve sokulgan.
kedi gibi dört ayak üzerine düşmek :
en güç bir durumdan zarar görmeden kurtulmak.
kedi ile harara (çuvala) girmek :
geçimsiz biri ile iş birliği yapmak.
kedi ile köpek gibi :
birbirleriyle geçinemeyen, anlaşamayan kimseler için söylenen bir ...
kedi ne, budu ne? :
eti ne budu ne.
kediye peynir (ciğer) ısmarlamak :
güvenilmeyecek birine saklaması için bir şey bırakmak.
kefeki tutmak :
küflenmek.