eng
Dil Bilgisi Terimleri Sözlükleri
Bilim Terimleri Sözlükleri
Teknik Terimler Sözlükleri
Sanat Terimleri Sözlükleri
Spor Terimleri Sözlükleri
Hukuk Terimleri Sözlükleri
Ekonomi Terimleri Sözlükleri
Eğitim Terimleri Sözlükleri
Çevre Terimleri Sözlükleri
Sağlık Terimleri Sözlükleri
Sosyal Terimler Sözlükleri
Tarihi Şahsiyetler
Sarı Sayfalar
Deyimler Sözlüğü (2)
#
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama
Deyimler Sözlüğü (2. Sayfa)
(bir şey olmaya) yüz tutmak
:
1) bir şey, olmak üzere bulunmak: 2) giderek biçim ve renk değişt
...
(bir şey veya bir şeyi) suya düşmek
:
gerçekleşme olasılığı kalmamak:
(bir şey) abanoz kesilmek
:
1) sertleşerek dayanıklılığı artmak; 2) kirden dolayı matlaşmak,
...
(bir şey) akılda kalmak
:
akılda yer etmek, unutulmamak.
(bir şey) akıldan çıkmak
:
unutulmak.
(bir şey) aleyhe dönmek
:
destek vermekten vazgeçip karşı duruma geçmek:
(bir şey) aslanın ağzında olmak
:
elde edilmesi çok güç olmak.
(bir şey) ayağa düşmek
:
1) ilgisiz ve yetkisiz kimseler karışmak; 2) artık her yerde bulu
...
(bir şey) az gelmek
:
yetmemek.
(bir şey) bini aşmak
:
çok fazla olmak, sınırı aşmak.
(bir şey) buradayım diye bağırmak
:
göze çarpacak bir yerde bulunmak.
(bir şey) çok gelmek
:
1) gereğinden fazla olmak: 2) çekilmez ve katlanılmaz olmak
(bir şey) demeye getirmek
:
doğrudan söylemeyip dolayısıyla anlatmak:
(bir şey) demeye kalmamak
:
söylemeye, yapmaya fırsat olmamak:
(bir şey) dişe dokunur (olmak)
:
işe yarar, belirtilmeye değer, önemli (olmak):
(bir şey) el değiştirmek
:
bir şeyin kullanımı veya mülkiyeti bir kimseden başka bir kimseye
...
(bir şey) elden gitmek
:
bir şeyi yitirmek, o şeyden yoksun kalmak:
(bir şey) eli altında olmak
:
buyruğunda olmak, istediği anda o şeyden yararlanabilmek.
(bir şey) gözüne ilişmek
:
birdenbire, istemeden görmek:
(bir şey) gözünü almak
:
1) şiddetli ışık sebebiyle gözü iyi göremez duruma getirmek; 2) (
...
(bir şey) haritada olmak
:
göz önünde bulundurulması gerekmek.
(bir şey) hava almak
:
içine hava girmek.
(bir şey) içinde yüzmek
:
olumlu veya olumsuz bir durumun aşırı derecesinde bulunmak:
(bir şey) iki baştan olmak
:
bir şey, her iki tarafın aynı şeyi istemesiyle, iyi niyetiyle ger
...
(bir şey) kanına işlemek
:
1) bir şeyi aşırı ölçüde benimsemek: 2) büyük ölçüde etkisinde ka
...
(bir şey) kapak atmak
:
aşırı, tıka basa dolmuş olmak:
(bir şey) kir götürmek
:
kirini belli etmeyecek bir renkte olmak.
(bir şey) kir tutmak
:
kirini hemen belli edecek bir renkte olmak, çok kirlenmek.
(bir şey) kursağında kalmak
:
istenilen bir şey gerçekleşememek, yarım kalmak.
(bir şey) mecrasında gitmek
:
bir iş kurallarına uygun bir biçimde yürümek.
(bir şey) muallakta olmak (kalmak)
:
sonuca bağlanmamak, sürüncemede kalmak.
(bir şey) sevdasına düşmek
:
bir şeyi çok fazla istemek.
(bir şey) su gibi gitmek
:
bol bol harcanmak.
(bir şey) su sabun görmemek
:
çok kirli olmak:
(bir şey) suyu nereden geliyor?
:
bir işi görmek için harcanan para hangi kaynaktan sağlanıyor?' an
...
(bir şey) ters gitmek
:
bir iş doğru ve düzgün yürümemek, sorun çıkmak:
(bir şey) yolunda görünmek
:
sorunsuz olduğu anlaşılmak:
(bir şey) yüzü görmemek
:
...-den yoksun olmak, uzak bulunmak:
(bir şey) ziyafeti çekmek
:
herhangi bir şeyi en iyi biçimde başarmak, herhangi bir yönüyle d
...
(bir şey, bir şeyi) ağır basmak
:
1) taşıdığı özellikler üstün gelmek: 2) bir işte gücü ve etkisi ü
...
(bir şey, bir) vadiye dökülmek
:
sohbet belirli bir konuya kaymak:
(bir şey, birinin) ağzının kaşığı (kalıbı, lokması) olmamak
:
1) bir şey, bir kimsenin uğraşabileceği konulardan olmamak; 2) bi
...
(bir şey, birinin) vazifesinden olmak
:
bir şey o kimsenin görevleri arasında olmak.
(bir şeyde) gönlü olmak
:
sevip istemek.
(bir şeyde) gözü olmak
:
bir şeyi ele geçirmek isteği beslemek:
(bir şeyde) gözü olmamak
:
1) bir şeye sahip olmayı istememek; 2) heves beslememek, fazla ön
...
(bir şeyde) hayır kalmamak
:
işe yarar durumu kalmamak, artık işe yaramaz olmak:
(bir şeyde) iş yok
:
(Teklifsiz Konuşma) 'o şeyden yarar beklememeli' anlamında kullan
...
(bir şeyde) karar bulmak
:
1) kararlı bir durum almak; 2) yatışmak
(bir şeyde) tuzu olmak
:
katkısı olmak.
(bir şeyden) baş alamamak
:
çok uğraştıran bir konu yüzünden vakit ve fırsat bulamamak:
(bir şeyden) baş almak
:
fırsat bulmak:
(bir şeyden) başını alamamak
:
bir şeyden kurtulamamak:
(bir şeyden) dem vurmak
:
bir şeyden söz etmek, konu açmak:
(bir şeyden) el ayak (etek) çekmek
:
uzaklaşmak, kaybolmak:
(bir şeyden) geçilmemek
:
bol, çok, aşırı olmak:
(bir şeyden) gözünü ayırmamak
:
bir şeye sürekli olarak bakmaktan kendini alamamak:
(bir şeyden) hayır görmemek
:
bir şey kendisine yararlı olmamak:
(bir şeyden) hayır yok
:
bir şey yararlı değil' anlamında kullanılan bir söz.
(bir şeyden) ileri gelmek
:
1) oluşmak, meydana gelmek: 2) neden olmak; 3) bağlı bulunmak
(bir şeyden) kâm almak
:
umduğunu ve istediğini elde etmek, dilediği biçimde zevk almak, k
...
(bir şeyden) kapı açmak
:
1) bir şeyin sözünü etmek veya bir işe başlamak; 2) pazarlığa çok
...
(bir şeyden) mana (manası) çıkmak
:
anlamına gelmek, anlamını taşımak:
(bir şeyden) söz etmek
:
o şey üzerinde konuşmak:
(bir şeyden) sünger geçirmek
:
silip atmak, unutmak.
(bir şeyden) zevk almak (duymak)
:
hoşlanmak, beğenmek:
(bir şeyden, birinden) geri kalmamak
:
1) yapmaktan kaçınmamak: 2) birinden daha az başarılı olmamak
(bir şeye şu veya bu) nazarıyla bakmak
:
ona öyle imiş gibi, o gözle bakmak:
(bir şeye) ... gözüyle bakmak
:
yerine koymak:
(bir şeye) akıl sır ermemek
:
bir işin niteliğini, gizli yönlerini anlayamamak.
(bir şeye) can dayanmamak
:
bir şey karşısında insanın dayanıklılığı elden gitmek:
(bir şeye) can gelmek
:
canlanmak, güçlenmek:
(bir şeye) cila vermek
:
aydınlatmak:
(bir şeye) doyum olmamak
:
1) bir şeyden bıkılmamak: 2) bir şey yetmemek, bir şeye kanamamak
...
(bir şeye) dürbünün tersiyle bakmak
:
bir şeyi küçümsemek, olduğundan çok daha az önemli görmek.
(bir şeye) düşkün olmak
:
çok önem, değer vermek:
(bir şeye) elini sürmemek
:
1) eliyle dokunmamak; 2) (Mecaz) hiç karışmamak, bir şey yapmamak
...
(bir şeye) Fatiha okumak
:
o şeyden umudunu kesmek.
(bir şeye) gebe olmak
:
bir şeyin gerçekleşme olasılığı bulunmak.
(bir şeye) gölge düşürmek
:
bir şeyin değerini veya ününü azaltacak işler yapmak:
(bir şeye) gönlü olmak
:
razı olmak.
(bir şeye) gözü (gözleri) takılmak
:
dikkati çeken bir şeyden bakışlarını ayıramamak:
(bir şeye) gözü gitmek
:
bir şeyi istemeden görmek, elinde olmayarak bakmak.
(bir şeye) gözünü yummak
:
görmezlikten gelmek.
(bir şeye) haciz koymak
:
borçlunun malına el koymak:
(bir şeye) hasret bırakmak
:
gerektiği anda bir şeyin yokluğunu hissettirmek:
(bir şeye) hayat vermek
:
canlılık vermek, canlandırmak.
(bir şeye) imza atmak
:
imzalamak:
(bir şeye) kanaat getirmek
:
kanmak, aklı yatmak, inanmak:
(bir şeye) ket vurmak
:
engel olarak güçleştirmek:
(bir şeye) kul olmak
:
aşırı derecede bağlanmak, boyun eğmek:
(bir şeye) kulak (kulaklarını) tıkamak
:
bir şeyi duymazlıktan gelmek:
(bir şeye) kulak vermek
:
değer vermek, önemsemek:
(bir şeye) kuvvet vermek
:
bir konuya çok önem vermek:
(bir şeye) merak sarmak (duymak, salmak)
:
bir şeyi edinme, yapma veya onunla uğraşma isteğine kapılmak, bir
...
(bir şeye) pamuk ipliğiyle bağlanmak
:
her an bozulmaya, kopmaya hazır olmak.
(bir şeye) renk gelmek
:
renklenmek, canlanmak:
(bir şeye) sünger çekmek
:
bir şeyi hiç olmamış saymak, silmek, silip atmak, unutmak:
(bir şeye) tuz biber ekmek
:
üzüntüyü, kusuru artıracak durum yaratmak.
(bir şeye) yatkın bulmak
:
uygun görmek: