Deyimler Sözlüğü (A - 2)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü (A - 2. Sayfa)

adımlarını açmak :
yürürken hızlanmak.
adımlarını seyrekleştirmek :
hızlı yürürken yavaşlamak.
adımlarını sıklaştırmak :
daha küçük ve çabuk adımlar atarak hızlı yürümek, ivmek, acele et ...
adını ...-ye çıkarmak :
bir kişinin sahip olmadığı niteliklerle tanınmasına yol açmak:
adını ağzına almamak :
dargınlık, kırgınlık, kızgınlık vb. sebeple bir kimseden söz etme ...
adını bağışlamak :
(Halk Dili) kendi adını başka bir kimseye söylemek:
adını çıkarmak :
kişi hakkında kötü bir niyetle asılsız söylentiler yaymak:
adını koymak :
karşılığını veya fiyatını kararlaştırmak:
adres bırakmak (göstermek, vermek) :
arandığında bulunabileceği, oturduğu yeri bildirmek:
aferin almak :
değerli görülüp beğenilmek.
affa uğramak :
bağışlanmak.
affetmişsin :
hiç de öyle değil, yanılıyorsun' anlamında kullanılan bir söz:
affını dilemek (istemek) :
bir iş veya görevi yerine getiremeyeceğini nezaketle bildirmek.
affınıza sığınarak :
hoşgörünüze güvenerek' anlamında kullanılan bir nezaket sözü:
afi kesmek (satmak, yapmak) :
birine karşı gösteriş yapmak:
afiş yutmak :
yalana dolana kanmak:
afişte kalmak :
(Tiyatro) oyun ilgi görerek günlerce oynanmak:
afiyet (afiyet şeker) olsun :
yarasın, ağız tadıyla yensin'' anlamında kullanılan bir iyi dilek ...
afiyet bulmak :
iyileşmek, sağlığını kazanmak.
afiyet üzere olmak :
sağlıklı, rahat yaşıyor olmak.
aforoz etmek :
1) kilise birliğinden çıkarmak: 2) (Mecaz) darılıp biriyle konuşm ...
afura tafura gelmemek :
1) çalım satmadan hoşlanmamak; 2) böyle bir davranışa karşı tepki ...
afyon çekmek :
keyif için afyon yutmak.
afyon yutmak :
1) uyuşturucu olarak afyon kullanmak; 2) (Mecaz) gerçeği göremeye ...
afyonu başına vurmak :
aşırı davranışlarda bulunacak kadar öfkelenmek, ne yaptığını bile ...
afyonu patlamak :
ayılmak, kendine gelmek.
Agop'un kazı gibi bakmak :
aptal aptal bakmak.
ağaç olmak :
(Argo) bir yerde ayakta durarak çokça beklemek:
ağı gibi :
1) acı veren, çok etkileyen; 2) çok sert, keskin
ağına düşürmek :
tuzağına düşürmek.
ağır basmak :
ağırlık olarak fazla gelmek.
ağır çekmek :
tartıda ağır gelmek.
ağır durmak :
ciddi, ağırbaşlı, oturaklı, soğukkanlı hareket etmek:
ağır gelmek :
1) gücüne gitmek, onuruna dokunmak: 2) yapılması güç gelmek
ağır kaçmak :
1) gücendirici olmak, uygun düşmemek: 2) beklenenden fazla olmak
ağır kayba uğramak :
maddi ve manevi büyük zarar görmek.
ağır ol! :
1) 'ciddi, ağırbaşlı, soğukkanlı, sabırlı ol!' anlamında kullanıl ...
ağır oturmak :
ağırbaşlı olmak.
ağır söylemek :
acı, dokunaklı sözler söylemek.
ağır yara almak :
1) kavgada veya savaşta önemli ölçüde zarar görmek; 2) bir olayda ...
ağırdan almak :
1) bir işi gereken süre içinde bitirmemek, geciktirmek: 2) bir iş ...
ağırına gitmek :
onuruna dokunmak veya gücüne gitmek:
ağırlığı olmak :
etkisi büyük olmak:
ağırlığınca altın etmek (değmek) :
çok değerli olmak.
ağırlığını (ortaya) koymak :
kimliğini ve kişiliğini kabul ettirmek.
ağırlık basmak (çökmek) :
1) gevşeklik ve uyku gelmek; 2) ağır bir hava kaplamak; 3) sessiz ...
ağırlık olmak :
1) sıkıntı vermek: 2) birine yük olmak, kendi masrafını başkasına ...
ağız (ağzını) açmak :
1) konuşmaya başlamak; 2) kesici aletleri keskin duruma getirmek; ...
ağız açtırmamak :
çok konuşarak başkalarının söz söylemesine, konuşmasına engel olm ...
ağız ağıza vermek (konuşmak) :
iki kişi birbirine pek yakın durarak başkaları işitmeyecek bir bi ...
ağız aramak (yoklamak) :
öğrenmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak.
ağız birliği etmek :
bir konuda anlaşarak aynı biçimde konuşmak, söz birliği etmek.
ağız burun birbirine karışmak :
1) dayak sonucunda yüz yara bere içinde kalmak; 2) yüzde aşırı öf ...
ağız değiştirmek :
önce söylediğini başka türlü anlatmak:
ağız dil vermemek :
konuşmamak, susmak.
ağız etmek :
yaranmak için kibar konuşmaya çalışmak:
ağız kalabalığına getirmek :
1) birini gereksiz sözlerle şaşırtmak; 2) ilgisiz sözler söyleyer ...
ağız kullanmak :
duruma, ortama göre söz söylemek:
ağız satmak :
yüksekten atarak kendini övmek.
ağız tamburası çalmak :
1) sözle avutmaya, oyalamaya çalışmak; 2) soğuktan dişleri birbir ...
ağız yapmak :
birini kandırmak, yanıltmak amacıyla duygularını, düşüncelerini o ...
ağız yaymak :
açık ve dürüst konuşmaktan kaçınmak.
ağızda dağılmak :
genellikle hamur işi, iyi pişmiş ve lezzetli olmak.
ağızda sakız gibi çiğnemek :
bir söz veya düşünceyi sık sık tekrarlayıp durmak.
ağızdan ağıza dolaşmak (geçmek) :
bir söz herkes arasında söylenilmek:
ağlama duvarına dönmek :
herkesin şikâyetini, derdini dinler duruma gelmek.
ağrısız başına kaşbastı bağlamak :
kendine gereksiz yere iş çıkarmak' anlamında kullanılan bir söz.
ağza (ağızlara) düşmek :
dedikodu konusu olmak.
ağza alınmaz (alınmayacak) :
söylenmesi ayıp, çirkin (söz, küfür):
ağza almamak :
anmamak, sözünü etmemek:
ağza tat, boğaza feryat :
miktarı çok az olan yiyecek' anlamında kullanılan bir söz.
ağzı açık (bir karış açık) kalmak :
çok şaşırmak, şaşakalmak:
ağzı açık ayran delisi (budalası) :
1) yeni gördüğü her şeye şaşkınlıkla bakan; 2) saf, bön
ağzı açık kalmak :
şaşırmak:
ağzı burnu yerinde :
oldukça güzel, yakışıklı.
ağzı çiriş çanağına dönmek :
ağzı kuruyup acılaşmak.
ağzı dili (ağzı) kurumak :
1) susuz kalmak; 2) konuşamaz duruma gelmek:
ağzı dili bağlanmak :
herhangi bir sebeple konuşamaz olmak.
ağzı dili tutulmak :
1) konuşamamak; 2) beklenmedik bir durum karşısında heyecanlanmak ...
ağzı dolu dolu konuşmak :
heyecanlı söz söylemek:
ağzı kilitlenmek :
konuşamaz duruma gelmek:
ağzı köpürmek :
çok öfkelenmek:
ağzı kulaklarına varmak :
çok sevinmek:
ağzı laf (lakırtı) yapmak :
1) kolay konuşma yeteneği olmak; 2) inandırıcı söz söyleme yetene ...
ağzı olan konuşuyor :
konuyla ilgisi olmayan, bilir bilmez herkesin söyleyecek sözü var ...
ağzı oynamak :
1) bir şeyler yemek; 2) konuşmak
ağzı sulanmak :
1) imrenmek; 2) yeme, içme isteği artmak
ağzı süt kokmak :
çok genç ve toy olmak:
ağzı teneke kaplı :
(Şaka) çok sıcak veya çok acı şeyleri kolaylıkla içebilen, yiyeb ...
ağzı var dili yok :
1) 'pek sessiz, kendi hâlinde' anlamında kullanılan bir söz: 2) ' ...
ağzı varmamak :
söylemeye, açıklamaya gönlü elvermemek.
ağzına almak :
1) yemek, içmek; 2) söylemek:
ağzına bir kemik atmak :
birini küçük bir çıkarla susturmak.
ağzına burnuna bulaştırmak :
bir işi beceremeyip berbat etmek, bozmak.
ağzına etmek :
(Argo) haddini bildirmek.
ağzına geldiği gibi :
önünü sonunu düşünmeden.
ağzına geleni söylemek :
1) nezaket dışına çıkarak ağır ve kırıcı sözler söylemek; 2) geli ...
ağzına gem vurmak :
susturmak, söyletmemek.
ağzına kadar :
boş yeri kalmayacak bir biçimde:
ağzına kilit takmak (vurmak) :
1) susmak; 2) susturmak

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama