eng

Deyimler Sözlüğü (3)

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z
3. Sayfa
(bir şeye) yüz tutmak :
yönelmek:
(bir şeye) yüzü olmamak :
1) o şeye dayanamamak; 2) cüret ve cesareti olmamak; 3) utanmak
(bir şeye) yüzü tutmamak :
1) haklı da olsa karşısındakini kıracak bir davranışta bulunmakta ...
(bir şeye) zihni takılmak :
1) yanlış bir kanıya takılıp kalmak; 2) çözülmesi gerekli bir kon ...
(bir şeye, bir kimseye) yazık olmak :
boş yere zarar verilmek:
(bir şeye, kimseye) yazık etmek :
boş yere zarar vermek:
(bir şeyi birine) çok görmek :
yadırgamak:
(bir şeyi birine) haram etmek :
o şeyden umulan yarar ve rahatı tattırmamak.
(bir şeyi birinin) başına sarmak :
birine musallat etmek.
(bir şeyi) abes bulmak :
gereksiz, saçma sapan olarak kabul etmek:
(bir şeyi) ağzına sürmemek :
herhangi bir yiyeceği veya içeceği hiç yememek veya içmemek.
(bir şeyi) ağzında gevelemek :
açıkça söylememek.
(bir şeyi) aklına koymak :
1) bir şeyi yapmaya kesin olarak karar vermek: 2) çok istemek
(bir şeyi) aklında tutmak :
1) bellemek; 2) unutmamak:
(bir şeyi) anlata anlata bitirememek :
beğenilen bir şeyden çok söz etmek.
(bir şeyi) arkada bırakmak :
1) bir şeyden epey uzaklaşmış bulunmak; 2) zaman veya düşünce bak ...
(bir şeyi) ayakta tutmak :
1) o şeyin sürekliliğini sağlamak: 2) bozulmasına, yıkılmasına, ç ...
(bir şeyi) başlangıç tutmak (almak) :
bir işi, bir dönemin, başladığı nokta veya tarih olarak kabul etm ...
(bir şeyi) bir köşeye atmak :
gerektiğinde kullanılmak için bir yere koymak.
(bir şeyi) çorba etmek :
karıştırmak.
(bir şeyi) deve yapmak (etmek) :
başkasının malını kendine mal etmek:
(bir şeyi) garanti etmek :
1) o şeyle ilgili olarak güvence vermek; 2) bir işin gerçekleşmes ...
(bir şeyi) gâvur etmek :
boşuna harcamak, yerinde harcamamış olmak, işe yaramaz duruma get ...
(bir şeyi) geri vermek :
aldığı yere veya kimseye vermek, iade etmek.
(bir şeyi) gizli tutmak :
başkalarına duyurmamak, saklamak.
(bir şeyi) gözü gibi sakınmak (saklamak veya esirgemek) :
bir şeye aşırı ilgi göstermek, önemle bakıp korumak:
(bir şeyi) gözü gibi sevmek :
pek çok sevmek.
(bir şeyi) hazır etmek :
hemen kullanabilecek duruma getirmek.
(bir şeyi) hedef almak :
1) nişan almak; 2) ulaşılmak istenen amaca göre davranmak; 3) bir ...
(bir şeyi) hesaba almak :
göz önünde bulundurmak, işini yürütürken o şeyi de düşünmek.
(bir şeyi) hesaptan düşmek :
hesaptan, borçtan, alacaktan indirmek, çıkarmak.
(bir şeyi) hurdaya çevirmek :
işe yaramaz duruma getirmek.
(bir şeyi) içi kabul etmemek :
1) bir şeyden midesi bulanmak; 2) (Mecaz) benimsememek, kabullene ...
(bir şeyi) içinde duymak :
hissetmek, varlığını algılamak:
(bir şeyi) imza etmek :
imzalamak:
(bir şeyi) katık etmek :
ekmeğin çok, yemeğin az olduğu durumlarda yemeği ölçülü yemek.
(bir şeyi) kendi hâlinde bırakmak :
üzerinde çalışmayarak geliştirmemek veya bakımsız bırakmak, işlem ...
(bir şeyi) kir götürmek :
bir şey çok kirli olmak.
(bir şeyi) kitaba (kitabına) uydurmak :
yasal olmayan bir işi hile, düzen vb. ile kanuna uygun gibi göste ...
(bir şeyi) kuvveden fiile çıkarmak :
düşünülen, tasarlanan şeyi gerçekleştirmek.
(bir şeyi) masaya yatırmak :
bir konuyu, olayı enine boyuna araştırmak.
(bir şeyi) maymuna benzetmek (çevirmek, döndürmek) :
gülünç ve çirkin duruma sokmak.
(bir şeyi) mesele yapmak :
önemsiz bir şeyi önemli bir sorun durumuna getirmek:
(bir şeyi) meslek edinmek :
1) bir işi meslek olarak yapacak bilgi ve beceriyi kazanmak; 2) ( ...
(bir şeyi) nefsine yedirememek :
bir şey yapmayı kendisi için ağır, onur kırıcı bulmak:
(bir şeyi) rafa koymak (kaldırmak) :
savsamak, artık üstünde durmamak, ihmal etmek:
(bir şeyi) sağlam kazığa bağlamak :
işin sonuçlanmasına engel olacak şeyleri ortadan kaldırmak, işin ...
(bir şeyi) sağlama bağlamak :
sağlam kazığa bağlamak.
(bir şeyi) sokaktan toplamak :
kolayca sağlamak, masrafsız ve zahmetsiz elde etmek:
(bir şeyi) söz etmek :
o şeyin dedikodusunu yapmak.
(bir şeyi) zihnine yerleştirmek :
unutulmayacak biçimde aklında tutmak.
(bir şeyi) zimmetine geçirmek :
emanet edilmiş para veya eşyayı kendine mal etmek.
(bir şeyi, bir şeye) nişan koymak :
ileride tanıyabilmek veya ölçebilmek için bir şeyin durumunu, onu ...
(bir şeyi, bir yeri) siper almak :
bir şeyi siper olarak kullanarak gizlenmek:
(bir şeyi, kendini) siper etmek :
1) kendini veya bir şeyi korumak amacıyla bir başka şeyi siper ol ...
(bir şeyin olmasına) kıl (kadar) kalmak :
çok az kalmak.
(bir şeyin) acısı çıkmak :
bir şeyin olumsuz, kötü sonucu bir süre sonra ortaya çıkmak:
(bir şeyin) altına imza atmak :
destek vermek amacıyla aynı düşüncede olduğunu göstermek.
(bir şeyin) altında kalmak :
1) ezilmek: 2) (Mecaz) karşılığını verememek
(bir şeyin) altını kapatmak :
ocağın alevini kapatmak:
(bir şeyin) altını kısmak :
ocağın alevini azaltmak.
(bir şeyin) aması var :
herkesin bilmediği sakıncası veya kusurları var' anlamında kullan ...
(bir şeyin) arkası gelmek :
devamlı olmak, sürekli olmak.
(bir şeyin) arkası kesilmek :
tükenmek, son bulmak.
(bir şeyin) âşığı kesilmek :
tutku durumuna getirmek:
(bir şeyin) başına geçmek :
1) görevi altında bulundurmak; 2) bir işin yönetimini ele almak; ...
(bir şeyin) başında beklemek (durmak) :
yanında durup gözetlemek:
(bir şeyin) başını beklemek :
1) gözetlemek; 2) hastanın yanında bulunmak
(bir şeyin) çaresine bakmak :
gerekeni yapmak, çözüm yolu aramak:
(bir şeyin) çivisi çıkmak :
düzeni bozulmak, kargaşa içinde bulunmak:
(bir şeyin) davasını gütmek :
sürekli olarak bir konuyu savunmak veya gündemde tutmak:
(bir şeyin) delisi (olmak) :
bir şeye aşırı derecede düşkün (olmak):
(bir şeyin) derdine düşmek :
yapılması gereken bir şeyi gerçekleştirmenin yollarını aramak.
(bir şeyin) dibi görünmek :
içindeki şey tükenmek.
(bir şeyin) dibini boylamak :
batmak:
(bir şeyin) dibini bulmak :
1) içindekini tüketmek; 2) aslına veya sonucuna ulaşmak:
(bir şeyin) divanesi olmak :
bir şeye çok düşkün olmak.
(bir şeyin) dozu kaçmak :
dozunu kaçırmak.
(bir şeyin) dümenini elinde tutmak :
yönetmek, istediği yöne doğru götürmek:
(bir şeyin) esprisi kalmamak :
ilgi çekici olmaktan çıkmak.
(bir şeyin) eti kemiği :
esası, ana özelliği, asıl ağırlığı:
(bir şeyin) girdabına kapılmak :
etkisinde kalmak, o şeyin çekiciliğinden kurtulamamak.
(bir şeyin) gözü kör olsun :
1) (Teklifsiz Konuşma) bazı zorunlu durumlarda zararı istemeyerek ...
(bir şeyin) gözünü çıkarmak :
1) beceriksizce davranmak, zarara uğratmak; 2) (Teklifsiz Konuşma ...
(bir şeyin) hastası olmak :
bir şeye çok düşkün olmak.
(bir şeyin) içine etmek (sıçmak) :
(Kaba) bozup berbat etmek, içine etmek.
(bir şeyin) ilminden anlamak :
herhangi bir şeyin uzmanı olmak:
(bir şeyin) izini düşürmek :
iz düşümünü çıkarmak.
(bir şeyin) kanını emmek :
insafsızca sömürmek:
(bir şeyin) kaymağını almak (yemek) :
bir şeyin en büyük payını, kârını ele geçirmek.
(bir şeyin) kefaretini ödemek :
cezasını çekmek:
(bir şeyin) keyfini çıkarmak :
bir şeyden iyice tat almak:
(bir şeyin) künhüne varmak :
bir şeyin özünü, aslını anlamak.
(bir şeyin) makarasını çözmek :
ayrıntılarıyla sayıp dökmek:
(bir şeyin) muhasebesini yapmak :
bir şeyin olumlu veya olumsuz yönlerini gözden geçirerek bir yarg ...
(bir şeyin) orucunda olmak :
1) herhangi bir şeyi yemez içmez olmak; 2) bir şeyi yapmaz olmak:
(bir şeyin) önünü almak :
önlemek:
(bir şeyin) örneğini almak :
biçimini çizmek.
(bir şeyin) örneğini çıkarmak :
benzerini yapmak veya çizmek.
(bir şeyin) pençesine düşmek :
yakalanmak: