|
Deyimler Sözlüğü (B - 2)
Deyimler Sözlüğü (B - 2. Sayfa)
-
baston (baston yutmuş) gibi
:
-
dimdik duran veya yürüyen (kimse):
-
baş (başı) çekmek
:
-
herhangi bir konuda önde gitmek, önayak olmak:
-
baş ağrıtmak
:
-
tedirgin etmek, bıkkınlık vermek, can sıkmak.
-
baş aşağı düşmek
:
-
kişiliğinden kaybederek toplum içindeki durumu sarsılmak:
-
baş aşağı etmek
:
-
tersine çevirmek.
-
baş aşağı gelmek
:
-
tepesi üstü düşmek.
-
baş aşağı gitmek
:
-
işleri ters gitmek, sürekli zarar etmek.
-
baş bağlamak
:
-
1) başına bir örtü örtmek; 2) başak vermek; 3) birine veya bir şe ...
-
baş başa bırakmak
:
-
birinin, bir şeyle veya bir kimseyle yalnız kalmasını sağlamak:
-
baş başa olmak
:
-
birlikte bulunmak, beraber yaşamak:
-
baş başa vermek
:
-
1) iki veya daha çok kimse bir kenara çekilip konuşmak: 2) dayanı ...
-
baş bulmak
:
-
kazanç bırakmak:
-
baş çevirtmek
:
-
1) başı arkaya doğru döndürtmek; 2) (Mecaz) birinin arkasından ha ...
-
baş döndürmek
:
-
başarıdan, gururdan, sevinçten çok mutlu duruma getirmek, aşırı h ...
-
baş edememek
:
-
1) gücü yetmemek; 2) engel olamamak
-
baş eğmek
:
-
1) saygı göstermek için baş eğerek selamlamak: 2) direnmekten vaz ...
-
baş eldeyken
:
-
ölmeden, yaşarken, sağken.
-
baş etmek
:
-
1) gücü yetmek: 2) başarı kazanmak
-
baş gelmek
:
-
yenmek, gücü yetmek:
-
baş göstermek
:
-
belirmek, ortaya çıkmak, zuhur etmek, vuku bulmak:
-
baş göz etmek
:
-
(Halk Dili) evlendirmek:
-
baş göz olmak
:
-
(Halk Dili) evlenmek.
-
baş kesmek
:
-
selam vermek için baş eğmek:
-
Baş Kıç Vurmak
:
-
(Denizcilik) baştan gelen dalgalarla gemi, başı ve kıçı üzerinde ...
-
baş koşmak
:
-
bir işi başarmak için çalışmak:
-
baş olmak
:
-
1) küçük bir işte de olsa başta olmak, sözü dinlenir bir kimse ol ...
-
-
baş tacı etmek
:
-
çok sevmek ve saymak, el üstünde tutmak.
-
baş üstünde tutmak
:
-
çok iyi ağırlamak.
-
baş üstünde yeri var
:
-
büyük bir saygı ve ilgi ile karşılanır veya ağırlanır' anlamında ...
-
baş vermek
:
-
1) çıban olgunlaşmak; 2) buğday vb. bitkiler başak bağlamaya başl ...
-
baş yakmak
:
-
kötü duruma düşürmek.
-
baş yemek
:
-
1) birinin ölümüne veya yok olmasına sebep olmak; 2) birinin güç ...
-
başa baş gelmek (kalmak)
:
-
1) eşit olmak, denk olmak; 2) berabere kalmak
-
başa gelmek
:
-
kötü bir durumla karşı karşıya kalmak.
-
başa güreşmek
:
-
1) yağlı güreşte, en usta pehlivanlar başpehlivanlık için yarışma ...
-
başa vermek
:
-
(Halk Dili) değiş tokuş yaparken üste bazı şeyler vermek.
-
başağrısı olmak
:
-
sıkıntı vermek, uğraştırmak:
-
başak bağlamak (tutmak)
:
-
arpa, buğday, yulaf vb. ekinlerde başak oluşmak.
-
başarı göstermek (kazanmak)
:
-
başarmak:
-
başarısızlığa uğramak
:
-
başarısız olmak:
-
başı ağrımak
:
-
sorunu olmak, sıkıntı içinde bulunmak.
-
başı bağlanmak
:
-
1) evlendirilmek; 2) birini yandaş olarak kazanmak, kendi yanında ...
-
başı belada olmak
:
-
çözülmesi güç, sıkıntılı bir durumda olmak.
-
başı belaya girmek (uğramak)
:
-
sıkıcı, üzücü bir durumla karşılaşmak:
-
başı çatlamak
:
-
başı çok ağrımak.
-
başı dara düşmek
:
-
sıkıntıya girmek:
-
başı daralmak
:
-
para yönünden sıkıntıya, darlığa düşmek:
-
başı darda kalmak
:
-
parasızlıktan dolayı sıkıntıda olmak.
-
başı derde girmek
:
-
sıkıntılı bir duruma düşmek:
-
başı dik olmak
:
-
1) onurlu, gururlu olmak; 2) cesur, yürekli olmak:
-
başı dönmek
:
-
1) insana, eşyanın dönmesi, ayağının altından yerin çekilmesi vb. ...
-
-
başı göğe ermek (değmek)
:
-
(Alay) beklenmeyen bir mutluluğa ermek.
-
başı kazan gibi olmak
:
-
başında çok ağrı ve uğultulu bir sersemlik olmak:
-
başı nâra yanmak
:
-
başkası uğruna büyük bir zarara uğramak.
-
başı sıkılmak (sıkışmak)
:
-
herhangi bir güçlük karşısında kalmak, bunalmak:
-
başı sıkıya gelmek
:
-
herhangi bir güçlük karşısında bunalmak, zor durumda kalmak:
-
başı taşa değmek
:
-
ağır bir durum kendisine ders olmak.
-
başı tutmak
:
-
gürültüden veya üzüntüden başı ağrımak:
-
başı üstünde yeri olmak
:
-
1) her zaman iyi karşılanmak, ağırlanmak: 2) bir düşünce veya dav ...
-
başı yastığa düşmek
:
-
yorgunluktan veya güçsüzlükten uykuya dalmak:
-
başı yastık yüzü görmemek
:
-
yatağa yatıp uyumuş olmamak.
-
başı yerine gelmek
:
-
zihin yorgunluğu geçmiş olmak.
-
başıboş kalmak
:
-
baskı altında bulunmamak, karışanı, görüşeni olmamak.
-
başım gözüm üstüne
:
-
belirtilen istekleri içtenlikle yapmayı kabul etmeyi anlatan bir ...
-
başımla beraber
:
-
memnunlukla, seve seve:
-
başına (...) gelmek
:
-
kötü bir durumla karşı karşıya kalmak:
-
başına balta kesilmek (olmak)
:
-
sürekli istemek, ısrar etmek, inat etmek:
-
başına bela açmak
:
-
kötü bir olay dolayısıyla dert sahibi olmak:
-
başına bela almak
:
-
bir sorunla karşılaşmak, kötü bir duruma düşmek:
-
başına bela olmak (kesilmek)
:
-
sıkıntı vermek, tedirgin etmek, musallat olmak:
-
başına bir hâl gelmek
:
-
1) kötü bir duruma uğramak; 2) ölüm ihtimali olmak
-
başına çalsın!
:
-
birine verilmek istenilen bir şeyin öfke ve nefretle geri çevrild ...
-
başına çıkarmak
:
-
şımartmak, çok yüz vermek.
-
başına dert açmak
:
-
kendini kötü ve zor bir duruma düşürmek:
-
başına devlet (talih) kuşu konmak
:
-
beklemediği büyük bir nimeti ele geçirmek.
-
başına dikmek
:
-
1) birini veya bir şeyi korumak için bir kimseyi görevlendirmek: ...
-
-
başına dolamak
:
-
musallat etmek.
-
başına dünyanın belasını sarmak
:
-
büyük felaket getirmek:
-
başına geçirmek
:
-
1) başına giymek: 2) bir şeyi öfke ile birisinin başına vurmak
-
başına güneş geçmek
:
-
güneş çarpmak.
-
başına iş açmak
:
-
uğraştırıcı ve üzücü bir işin çıkmasına yol açmak:
-
başına iş çıkarmak
:
-
istenilmeyen veya uğraştırıcı bir işe yol açmak.
-
başına iş çıkmak
:
-
hoşa gitmeyen ve beklenmedik bir iş veya olayla karşılaşmak.
-
başına kakmak (kakınç etmek)
:
-
yapılan bir iyiliği yüzüne vurarak birini üzmek:
-
başına kan çıkmak
:
-
öfkelenmek, hiddete kapılmak, kontrolünü yitirmek:
-
başına karalar bağlamak
:
-
çok kederlenmek.
-
başına taç etmek
:
-
çok değer vermek, ilgi göstermek.
-
başına taş düşmek (yağmak)
:
-
felakete uğramak.
-
başına vur, ağzından lokmasını al
:
-
uysal ve sessiz kimseler için kullanılan bir söz:
-
başına vurmak
:
-
1) içki, gaz veya sıcak baş ağrısı yapmak; 2) dayanamaz olmak:
-
başına yıkmak
:
-
harap etmek, zor durumda bırakmak:
-
başında kavak yeli esmek
:
-
1) genç sorumluluk duygusundan uzak, zevk, eğlence peşinde koşmak ...
-
başında paralansın
:
-
yapılan bir iyilik çok söylendiğinde o iyiliğin artık istenmediği ...
-
başında torbası eksik
:
-
kaba saba, yontulmamış (kimse).
-
başından almak
:
-
kurtarmak, sorumluluğunu almak:
-
başından aşağı kaynar sular dökülmek
:
-
üzüntülü veya kötü bir olay karşısında birdenbire büyük bir sıkın ...
-
başından atmak
:
-
1) yapılması güç bir işi yapmaktan kendini kurtarmak: 2) sürdürül ...
-
başından büyük işlere girişmek (kalkışmak)
:
-
gücünün üstünde olan işlere kalkışmak.
-
başından geçmek
:
-
daha önce aynı duruma uğramış olmak.
-
başından korkmak
:
-
hayatından kaygı duymak, cezalandırılmaktan korkmak.
Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama
|