Deyimler Sözlüğü (111)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü (111. Sayfa)

yüzü düşmek :
somurtmak.
yüzü gözü açılmak :
1) sıkılmaz, utanmaz bir duruma gelmek; 2) toplumsal ilişkiler ku ...
yüzü gülmek :
1) sevinci yüzünden belli olmak: 2) feraha kavuşmak
yüzü kalmamak :
bir kimseden daha önce birçok ricada bulunduğu için yeni bir şey ...
yüzü karışmak (allak bullak olmak veya alabora olmak) :
can sıkıcı bir durum, yüzünden belli olmak:
yüzü kasap süngeriyle silinmiş :
utanmayan, utanması sıkılması olmayan' anlamında kullanılan bir s ...
yüzü kızarmak :
utanmak:
yüzü kireç gibi olmak (ağarmak) :
yüzünde renk kalmamak, rengi solmak:
yüzü kireç kesilmek :
yüzünde renk kalmamak:
yüzü sararmak :
korku, üzüntü, coşku vb. sebeplerle yüzün rengi solmak:
yüzü seçilmemek :
açıkça tanınmamak, belli belirsiz görünmek:
yüzü sıcak olmak :
çok sevilmek, hoşlanılmak:
yüzü soğuk olmak :
ürkütücü olmak:
yüzü yazılı kalmak :
kullanılmak, yenilmek için hazırlanmışken herhangi bir sebeple ol ...
yüzü yere gelmek (geçmek) :
çok utanmak.
yüzüğü geriye çevirmek :
evlenme sözünü geri almak, nişanı bozmak.
yüzük takmak :
nişanlanmak.
yüzünden akmak :
herhangi bir durum yüzünden çok belli olmak.
yüzünden düşen bin parça olmak :
öfke veya küskünlükten ileri gelen can sıkıntısıyla suratı asık o ...
yüzünden kan damlamak :
çok sağlıklı olmak, sağlığı yüzünün renginden belli olmak.
yüzünden okumak :
1) ezbere değil, yazılmış kâğıttan okumak; 2) herhangi bir durumu ...
yüzüne bakamaz olmak :
utanç, yüreksizlik vb. sebeplerle bir kimsenin karşısına çıkamama ...
yüzüne bakılacak gibi olmak :
çok çirkin olmamak.
yüzüne bakılır olmak :
çirkin sayılmamak:
yüzüne bakılmaz olmak :
çok çirkin olmak.
yüzüne bakmamak :
1) önem vermemek, ilgilenmemek; 2) darılmak, gücenmek
yüzüne bakmaya kıyamamak :
biri çok güzel olmak.
yüzüne bir daha bakmamak :
darılıp konuşmamak.
yüzüne duramamak :
dayanamamak, bir isteğe hayır diyememek, kıramamak:
yüzüne gözüne bulaştırmak :
bir işi becerememek, bozmak:
yüzüne gülmek :
1) dostmuş gibi görünmek: 2) dostluk göstermek, ilgi göstermek, a ...
yüzüne kan gelmek :
sağlığı yerine gelmek, benzinin solgunluğu geçmek.
yüzüne tükürseler yağmur yağıyor sanır :
çok arsız ve onursuz kimseler için kullanılan bir söz.
yüzüne vurmak (çarpmak) :
ayıplayarak kusurunu yüzüne söylemek:
yüzüne yazmak :
(Halk Dili) gelinin yüzünü süslemek.
yüzünü buruşturmak (ekşitmek) :
yüzüne öfke ve hoşnutsuzluk gösteren bir biçim vermek:
yüzünü duvara yapıştırmak :
ilgiyi kesmek:
yüzünü gören cennetlik :
uzun süre görünmeyen kimseler için söylenen bir söz.
yüzünü görmemek :
1) uzun süre görmemek: 2) gereksinim duyulan bir şeyi özlemek, on ...
yüzünü kara çıkarmak :
birini utandırmak.
yüzünü karartmak :
birine sinirlenerek somurtmak.
yüzünü kızartmak (kızdırmak) :
onuruna, gururuna önem vermeden bir şey istemek, utançla, utanara ...
yüzünü şeytan görsün :
sevilmeyen bir kimseye karşı duyulan nefreti belirtmek için kulla ...
yüzünü yere getirmek (geçirmek) :
utandırmak, mahcup duruma düşürmek:
yüzünün derisi kalın :
utanması, arlanması olmayan.
yüzünün derisi yere geçmek :
yüzü yere gelmek.
yüzünüze güller :
(Halk Dili) iğrenç bir şey anlatılırken söylenen bir söz:
yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmek :
uzun sürmüş bir işi bitirmek üzere olmak.
yüzüstü bırakmak :
1) birini yapayalnız, kimsesiz, kötü bir durumda bırakmak: 2) bir ...
yüzüstü kalmak :
1) bir iş, zamanında yapılmayıp olduğu gibi bırakılmak: 2) bir iş ...
zaaf göstermek :
zayıflığı, yeteneksizliği ortaya çıkmak.
zaafa düşmek :
zaafa kapılmak:
zaafa kapılmak :
direnme gücü gösterememek:
zaafa uğramak :
eksikliği, yetersizliği belli olmak:
zabıt tutmak :
tutanak düzenlemek:
zafiyet geçirmek :
zayıflayıp iyice kuvvetten düşmek:
zahmet çekmek :
güçlükle karşılaşmak, sıkıntıya katlanmak:
zahmet olmazsa :
rica ederim' yerine kullanılan bir nezaket sözü.
zahmete girmek (katlanmak) :
zahmet etmek:
zahmete sokmak :
birine yorgunluk vermek veya masraf ettirmek:
zahmetine değmek :
verilen emeği karşılamak.
zam gelmek :
fiyatı artmak.
zam görmek :
1) fiyatı artmak: 2) ücreti artmak
zam yapmak :
söz konusu fiyatı artırmak.
zaman almak :
sürmek, devam edip zamanı geçirmek.
zaman bırakmak :
bir iş için süre ayırmak.
zaman ile yarışmak :
hızlı hareket etmek.
zaman kazanmak :
vakit kazanmak.
zaman kollamak :
1) bir işin sırasını beklemek; 2) uygun bir fırsat beklemek
zaman öldürmek :
boş şeylerle vakit geçirmek.
zaman tanımak :
1) bir iş için yeterli zaman vermek; 2) bitmeyen bir iş için süre ...
zaman vermek :
bir iş için belli bir süre ayırmak.
zamana uymak :
davranışlarını içinde bulunulan günün şartlarına uydurmak.
zamanı avlamak :
uygun zamanı bulmak:
zamanı dolmak :
bir iş için ayrılan süre sona ermek.
zamanı geçirmek :
oyalanmak:
zambırından geçilmemek :
çok çalım yapmak:
zan altında bulunmak :
bir şeyle suçlanmak, sanık durumunda olmak.
zangır zangır titremek :
aşırı bir biçimde titremek.
zannına düşmek :
sanmak:
zapt etmek :
1) zorla almak: 2) tutmak
zapt olunmak :
kavranmak, bütünüyle öğrenilmek:
zapturapt altına almak :
düzeni ve disiplini sağlamak.
zar almak :
oyunu kazanmak.
zar atmak :
1) zarı hızla yuvarlamak; 2) (Mecaz) kader ile oynamak, geleceği ...
zar gelmek :
şansı iyi olmak.
zar gibi :
çok ince, saydam.
zar kesmek :
zarını bozmak.
zar tutmak :
istediği sayıyı getirmek için zarı, atmadan önce parmaklar arasın ...
zarar çekmek :
zarara uğramak.
zarar gelmek :
kötülük gelmek:
zarar görmek :
kötü sonuca uğramak:
zarar vermek :
1) kötülük etmek: 2) birinin parasal kayba uğramasına sebep olmak
zarara sokmak :
zarar vermek.
zarara uğramak :
1) kötü bir durumla karşılaşmak; 2) parasal kayba uğramak
zararda olmak :
1) alışverişte kâr elde edememek; 2) kötü duruma düşmek
zararı dokunmak :
kötülüğe uğratmak.
zararı olmamak :
kötülüğe yol açmamak.
zararı yok :
özür dileyenlere karşılık olarak bağışlandığını, olayın pek öneml ...
zararlı çıkmak :
1) bir işin sonunda değerli sanılan bazı şeyleri yitirmek; 2) zar ...

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama