|
Deyimler Sözlüğü (108)
Deyimler Sözlüğü (108. Sayfa)
-
yerinde su çıkmak
:
-
haklı bir sebep olmadan yerini bırakanlara veya bırakmak isteyenl ...
-
yerinde yeller esmek
:
-
artık bulunmamak, yok olmak:
-
yerinden fırlamak
:
-
oturulan yerden hızla kalkmak.
-
yerinden oynamak
:
-
1) yerinden ayrılmak; 2) coşkulu, gürültülü, karışık bir zaman ya ...
-
yerinden oynatmak
:
-
başka yere kaldırmak, yerini değiştirmek.
-
yerine geçmek
:
-
1) görevden ayrılan birinin yerini almak; 2) bulunmayan bir nesne ...
-
yerine gelmek
:
-
1) yapılmak, olmak: 2) eski duruma dönmek
-
yerine getirmek
:
-
1) istenileni, gerekeni yapmak: 2) eski duruma döndürmek; 3) ifa ...
-
yerine koymak
:
-
1) gibi görmek, saymak: 2) yitirilen, elden çıkan bir şeyin, benz ...
-
yerine oturmak
:
-
1) iyi yerleşmek; 2) bir durum, bir düşünce vb. benimsenmek, yayg ...
-
yerini almak
:
-
yerine geçmek:
-
yerini beğenmek
:
-
bitki yerini gelişmesine çok uygun bulmak.
-
yerini bulmak
:
-
1) uygun olan yerde olmak: 2) kendine yakışan makamı, durumu bulm ...
-
yerini doldurmak
:
-
1) görevini başarı ile yapar olmak; 2) görevinden ayrılan birinin ...
-
yerini ısıtmak
:
-
bir yerde uzun süre kalmak:
-
yerini sevmek
:
-
yerini beğenmek.
-
yerini yapmak
:
-
bir şey elde etmek amacıyla girişimde bulunmak.
-
yerle beraber
:
-
yer düzeyinde.
-
yerle bir etmek
:
-
temeline kadar yok etmek, tahrip etmek:
-
yerle gök bir olsa
:
-
sonu ne olursa olsun' anlamında kullanılan bir söz.
-
yerle yeksan etmek
:
-
yerle bir etmek.
-
yerlerde sürünmek
:
-
çok perişan, acınacak bir durumda bulunmak.
-
yerlere geçmek
:
-
çok utanıp sıkılmak veya kahrolmak:
-
yerlere kadar eğilmek
:
-
aşırı saygı göstermek.
-
yerleri süpürmek
:
-
saç, etek, paça çok uzun olmak.
-
yerli yerinde olmak
:
-
1) eskiden olduğu yerde bulunmak: 2) uygun, yakışır olmak
-
-
yerli yerine oturmak
:
-
uygun düşmek:
-
yersiz yurtsuz kalmak
:
-
1) barınacak bir yeri bulunmamak, oturacak yeri olmamak: 2) bütün ...
-
yeşil ışık yakmak
:
-
uygun olabileceğini, izin verilebileceğini belli etmek:
-
yeter de artar
:
-
fazlasıyla yeter' anlamında kullanılan bir söz:
-
yeter ki
:
-
ancak, şu şartla:
-
yeteri kadar
:
-
yetecek ölçüde.
-
yetkili kılmak
:
-
yetkisini kullanma imkânını vermek:
-
yetmişine merdiven dayamak
:
-
ileri yaşlara ulaşmak.
-
yetti artık (gayrı)
:
-
bir olaydan veya sözden aşırı derecede sıkıntı duyulduğunu anlata ...
-
yığılıp kalmak
:
-
1) birikmek; 2) düşmek, yıkılmak
-
yıkım olmak
:
-
büyük zarara yol açmak.
-
yıkkınlık göstermek
:
-
yıkılmaya yüz tutmak:
-
yıl on iki ay
:
-
sürekli olarak, sürekli bir biçimde.
-
yılan gibi
:
-
1) hain, sevimsiz ve soğuk (kimse): 2) kıvrım kıvrım
-
yılan gibi sokmak
:
-
bir kimseye sinsice kötülük etmek.
-
yılanın kuyruğuna basmak
:
-
kötü bir kimseye kötülük yapacak fırsat vermek.
-
yıldırım çarpmışa dönmek
:
-
apansız kötü bir durum karşısında kalıp ne yapacağını bilememek.
-
yıldırım gibi
:
-
büyük bir hızla:
-
yıldırımla vurulmuşa dönmek
:
-
yıldırım çarpmışa dönmek.
-
yıldırımları üstüne çekmek
:
-
bazı davranışlarıyla birçok kimseyi kızdırarak saldırılarına, ele ...
-
yıldız akmak (kaymak, uçmak)
:
-
yıldız gökyüzünde hızla yer değiştirmek.
-
yıldızı (yıldızları) barışmamak
:
-
görüş, duygu ve düşünce bakımından uyuşmamak:
-
yıldızı parlamak
:
-
başarı yönünden herkesin dikkatini çekecek bir duruma gelmek, ün ...
-
yıldızı sönmek
:
-
ününü yitirmek:
-
yıldızları saymak
:
-
geceleri uyku uyuyamamak:
-
-
yısa beraber!
:
-
hep birlikte.
-
yiğitliğe leke (bok) sürmemek
:
-
mertliğe aykırı davranışta bulunmamak.
-
yiğitlik sende kalsın
:
-
özveri, hoşgörü ve ılımlılık öğütleyen söz.
-
yiğitlik taslamak
:
-
yiğitmiş gibi davranmak.
-
yitip gitmek
:
-
görünmez olmak, ortadan kalkmak.
-
yiyim yeri etmek (yapmak)
:
-
bir yeri kendi çıkarına kullanmak:
-
yiyip bitirmek
:
-
1) tüketmek; 2) onmaz duruma getirmek, yıkımına sebep olmak; 3) s ...
-
yiyip içmek
:
-
karın doyurmak, beslenmek.
-
yoğurt çalmak
:
-
yoğurt yapmak için süte yoğurt mayası koymak:
-
yoğurt gibi
:
-
koyu ve katılaşmış (nesne).
-
yok ananın örekesi
:
-
(Argo) saçma bir söze karşı verilen karşılık:
-
yok canım
:
-
1) 'öyle şey olmaz, hayır, inanmayın' anlamında kullanılan bir sö ...
-
yok devenin başı (pabucu veya nalı)
:
-
(Teklifsiz Konuşma) çok abartılı bir söz karşısında kullanılan bi ...
-
yok etmek
:
-
1) ortadan kaldırmak, ifna etmek, izale etmek; 2) (Mecaz) varlığı ...
-
yok olmak
:
-
1) ortadan kalkmak, kaybolmak; 2) (Mecaz) varlığı sona ermek:
-
yok satmak
:
-
bir mal, çok satıldığı için çabucak tükenmek.
-
yok yok
:
-
1) 'ne istersen var' anlamında kullanılan bir söz: 2) 'hayır hayı ...
-
yoksulluk çekmek
:
-
sürekli yoksulluk içinde bulunmak:
-
yoksun bırakmak (etmek, kılmak)
:
-
yoksun duruma getirmek, bir şeyin yokluğunu çektirmek:
-
yoksun kalmak
:
-
sahip olunan bir şeyi kaybetmek, kullanamamak:
-
yoksun olmak
:
-
belli bir şeye, sahip olamamak:
-
yoktan var etmek
:
-
yaratmak, ortaya çıkarmak:
-
yol açmak
:
-
1) yol yapmak; 2) kapanmış olan yolu geçilir duruma getirmek; 3) ...
-
yol almak
:
-
yolda ilerlemek:
-
yol aramak
:
-
çare bulmaya çalışmak.
-
-
yol ayrımına gelmek
:
-
1) yolların birbirinden ayrıldığı yerde bulunmak; 2) (Mecaz) fark ...
-
yol bulmak
:
-
çare bulmak.
-
yol çizmek
:
-
bir konuda plan yapmak:
-
yol gitmek
:
-
yolda ilerlemek.
-
yol görünmek
:
-
gitmek gerekmek.
-
yol göstermek
:
-
1) kılavuzluk etmek, yolu bilmeyene anlatmak, tarif etmek: 2) (Me ...
-
yol gözlemek
:
-
1) bir şeyin olmasını ummak; 2) bir kimsenin gelmesini beklemek
-
yol iz bilmek
:
-
1) gideceği yolu ve yeri bilmek; 2) görgülü davranmak
-
Yol Kesmek
:
-
1) geçmesine engel olmak, durdurmak: 2) ıssız yerlerde soygunculu ...
-
yol şaşmak
:
-
(Eskimiş) yol çatallaşıp karışmak.
-
yol tepmek
:
-
çok uzun bir süre yürümek:
-
yol tutmak
:
-
bir yoldan kimseyi geçirmeyecek biçimde düzen kurmak.
-
yol vermek
:
-
1) geçmesine izin vermek: 2) hızını artırmak; 3) işten çıkarmak, ...
-
yol vurmak
:
-
(Eskimiş) yol kesmek.
-
yol yakınken
:
-
sezilen veya beliren kötü duruma düşmeden:
-
yol yapmak
:
-
1) yol oluşturmak: 2) kandırmaya çalışmak, avutmak
-
yol yürümek
:
-
yolda gitmek.
-
yola (yollara) düşmek
:
-
yola çıkmak, yol almaya başlamak:
-
yola (yoluna) koyulmak
:
-
yola düzülmek:
-
yola çıkmak
:
-
1) araca binmek üzere yolüstünde durmak; 2) bir yere varmak için ...
-
yola dizilmek
:
-
yol kenarında sıralanmak:
-
yola düzülmek
:
-
gidilecek yere doğru yola çıkmak:
-
yola gelmek
:
-
istenilen biçimde davranışı kabullenmek, düzelmek, uslanmak.
-
yola getirmek
:
-
birinin bir konudaki ters tutumunu düzeltmek:
Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama
|