Deyimler Sözlüğü (81)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü (81. Sayfa)

not düşmek :
not yazmak:
not etmek :
not olarak yazmak, kaydetmek:
not kırmak :
1) verilen notu düşürmek, azaltmak; 2) az not vermek
not tutmak :
biri söz söylerken başkası onun söylediklerini yazmak:
not vermek :
1) bir şeyin değeri üzerinde olumlu veya olumsuz bir kanıya varma ...
nöbet beklemek (tutmak) :
1) asker, polis vb. bir yeri, bir kimseyi, bir aracı gözetlemek, ...
nöbet çalmak :
belli zamanlarda mızıka çalmak.
Nuh deyip, peygamber dememek :
inat etmek, ayak diremek.
Nuh Nebi'den kalma :
çok eski, çoktan modası geçmiş, köhnemiş.
numara çevirmek :
hile yapmak, dalavereyle iş bitirmek.
numara yapmak :
(Argo) bir hareketi yalandan yapmak veya yapar gibi görünmek:
numarasını vermek :
notunu vermek.
nur gibi :
parlak, pırıl pırıl.
nur içinde yatsın :
sevgiyle anılan ölüler için söylenen bir söz.
nur inmek :
kutsal bir yere gökten ilahî ışık yağmak.
nur ol! :
beğenildiği belirtilmek istendiğinde kullanılan bir söz.
nur topu gibi :
sağlıklı, çok güzel ve temiz (çocuk):
nutku tutulmak :
korkudan, şaşkınlıktan ve öfkeden konuşamaz olmak:
nutuk atmak (çekmek) :
uzun, sıkıcı bir konuşma yapmak veya özden yoksun bir söylev verm ...
nutuk vermek :
bir konuda özel olarak hazırlanıp konuşmak:
nüfusunu çıkarmak :
nüfus kütüğüne kayıt yaptırarak nüfus cüzdanı almak:
nüfuz etmek :
1) bir şeyin içine işlemek, geçmek: 2) inceliğine varmak, anlamak
nüfuzu altında tutmak :
söz geçirme gücünü üstün kılmak, egemenliği altında bulundurmak:
nükte yapmak :
nükteli söz söylemek.
nüzul inmek (gelmek) :
(Halk Dili) felç geçirmek, felce uğramak:
o duvar senin, bu duvar benim :
birinin yalpalayacak kadar sarhoş olduğunu anlatan bir söz:
o gün bugün(dür) :
o zamandan beri:
o kadar :
1) çok fazla: 2) kâfi, yeter
o kapı (mahalle) senin bu kapı (mahalle) benim :
sürekli gezip dolaşmayı anlatan bir söz:
o taraflı olmamak :
konuyla ilgisi yokmuş gibi davranmak.
o tarakta bezi olmamak :
o şeyle ilişiği bulunmamak.
o yolun yolcusu :
1) toplumun ahlak anlayışına göre kötü bir hayat sürdüren kimse; ...
objektif olmak :
1) nesnel olmak; 2) tarafsız davranmak
ocağı batmak :
yuvası yıkılmak veya soyu tükenmek.
ocağı kör kalmak :
soyu tükenmek, çocuğu bulunmamak.
ocağı sönmek :
aile dağılmak, yok olmak, çoluk çocuk yok olmak:
ocağı tütmek :
1) soyu devam etmek; 2) yaşamını sürdürmek
ocağını yeşertmek :
aile yuvasını canlandırmak:
od yok ocak yok :
çok yoksul.
odun gibi :
anlayışsız, görgüsüz, kaba.
of bile dememek :
şikâyetçi olmamak, şikâyet etmemek:
of çekmek :
oflamak:
oflaya puflaya :
sıkılarak, acı çekerek, bunalarak:
oflayıp puflamak :
of, puf' diyerek sıkıntısını, acısını dışa vurmak.
ofsayta düşmek :
1) futbolda hücuma geçen takımın en az bir oyuncusu topla oynandı ...
ofsaytta kalmak :
1) ofsayta düşmek; 2) (Mecaz) istemediği hâlde kötü bir durum içi ...
oğul çıkarmak :
bir kovan, yeni bir oğul arısı topluluğu meydana getirmek.
oğul vermek :
oğul arılarının bir bölüğü kovandan ayrılıp ayrı bir kovana gitme ...
oh çekmek :
birinin kötü duruma düşmesine sevinmek:
oh demek :
rahata ermek, rahata kavuşmak, rahat bir soluk almak.
oh olsun! :
söz dinlemeyip yanlış davranarak kötü duruma düşenlere 'çok iyi o ...
ok atmak :
(Halk Dili) miras kalan malları paylaştırmak için ad çekmek.
ok gibi (yerinden) fırlamak :
çok hızlı gitmek:
ok meydanında buhurdan yakmak :
1) geniş bir yeri yetersiz bir şeyle ısıtmaya çalışmak; 2) önemli ...
ok yaydan (yayından) çıkmak :
geri dönülemeyecek bir iş yapmak:
okka çekmek :
hacminden umulmayacak kadar okka ağırlığında olmak.
okkanın altına gitmek :
haksız yere ezilmek, bir zarar veya ceza görmek:
oklava yutmuş gibi :
baston yutmuş gibi.
okulu asmak (kırmak) :
okuldan kaçmak, derslere girmemek.
okumayı sökmek :
okula yeni başlayan öğrenci, verilen eğitim sonrası okumaya başla ...
okuyup üflemek :
dinî inanca göre bir duayı okuduktan sonra, üfleyerek ruhlara yol ...
ola ki :
olabilir ki, belki:
olacak gibi değil :
olamaz, olmuyor, olacağa benzemiyor' anlamında kullanılan bir söz ...
olacak o kadar :
kabul edilebilir ölçüde' anlamında kullanılan bir söz.
olan (olup) biten :
meydana gelen olaylar, ortaya çıkan durum veya oluşan her şey:
olan oldu :
iş işten geçti, artık yapacak bir şey kalmadı' anlamında kullanıl ...
olanak sağlamak (tanımak) :
bir işin olmasına elverişli ortamı hazırlamak.
olay çıkarmak :
hoş olmayan bir durum yaratmak, hadise çıkarmak.
olay yapmak :
bir olayı gereğinden fazla büyütmek, sorun çıkarmak.
olay yaratmak :
ortada herhangi bir sebep yokken bir olaya yol açmak:
olayın üstüne gitmek :
olayı etraflıca araştırmak.
oldu bilmek (saymak) :
sorunu çözülmüş bilmek.
oldu olacak :
hiç olmazsa:
oldu olacak, kırıldı nacak :
(Halk Dili) 'her şey olup bitti, iş işten geçti' anlamında kullan ...
oldu olanlar :
hoş olmayan, kötü birtakım olaylar oldu' anlamında kullanılan bir ...
oldubittiye getirmek :
geri dönülmesi güç veya olanaksız bir durum yaratmak, emrivaki ya ...
olduğu kadar :
1) kabul edilebilir düzeyde; 2) beklenilenin altında
olmayacak duaya âmin demek :
gerçekleşmeyecek, sonuç vermeyecek işlerle uğraşmak.
olmaz olmaz :
olamayacak, imkânsız şey yoktur' anlamında kullanılan bir söz.
olmuş armut gibi eline düşmek :
emeksiz ve zahmetsizce eline geçmek.
olta atmak :
1) balık yakalamak için olta takımını suya atmak; 2) (Mecaz) tuza ...
oltaya düşmek :
hileyle karşılaşmak, oyun veya düzen içine girmek:
oltaya gelmek :
aldatılmak.
oltaya takılmak :
tuzağa düşmek.
oltaya vurmak :
balık yakalanmak.
oltayı yutmak :
(Argo) aldanmak.
oluk gibi akmak :
çok bol ve arası kesilmeden gelmek:
olup olacağı :
hepsi bu kadar' anlamında kullanılan bir söz.
olupbittiye getirmek :
oldubittiye getirmek.
olur a! :
geniş zaman kipinden sonra gelerek belirsizlik, olasılık anlamı k ...
olur almak :
yetkili makamdan bir uygulamayı yapabilmek için yazılı izin almak ...
olur şey (iş) değil :
olamaz veya gerçekleşmesi beklenmez' anlamında kullanılan bir söz ...
olur vermek :
yetkili makam bir uygulamanın yapılabilmesi için yazılı izin verm ...
oluruna bakmak :
bir işin yapılabilirliğini araştırmak, yapmaya çalışmak.
oluruyla yetinmek :
elde olanları yeterli bulmak, kanaat etmek.
omuz kaldırmak :
1) bilmez gibi davranmak; 2) kabul etmemek, geri çevirmek
omuz öpüşmek :
eşit derecede olmak.
omuz silkmek :
aldırmamak, önem vermemek:
omuz vermek :
1) omzuyla dayanmak; 2) (Mecaz) destek olmak:
omuzda taşımak :
çok saygı göstermek, yüceltmek, övmek.

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama