Deyimler Sözlüğü (77)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü (77. Sayfa)

merakta kalmak :
kaygı içinde olmak.
meraktan çatlamak :
merakından çatlamak.
meraktan ölmek :
çok kaygılanmak.
meram (meramını) anlatmak :
isteğini, derdini anlatmak:
meram etmek :
üstüne düşmek, yapmak istemek:
mercek altına almak :
çok titizlikle ve etraflıca incelemek.
mercimeği fırına vermek :
(Teklifsiz Konuşma) kadınla erkek gizlice aşk ilişkisi kurmak.
mercimek kadar :
çok küçük ve yuvarlak.
merdiven dayamak :
ileri bir yaşa yaklaşmak:
merhaba çakmak :
(Halk Dili) selamlamak:
merhaba etmek :
hâl hatır sormak, görüşüp konuşmak:
merhamet duymak :
acıma veya şefkat duygusu uyanmak veya kabarmak:
merhamete gelmek :
acıma duygusuna kapılmak.
merhem olmak :
bir derde çare olmak.
mermer gibi :
beyaz, parlak, sert, sağlam ve pürüzsüz.
mesafe almak :
bir konuda veya çalışmada önemli ölçüde ilerlemek.
mesafe bırakmak (koymak) :
ilişkilerde samimi olmamak.
mesafe katetmek :
yol almak, ilerlemek:
mesai yapmak :
bir iş yerinde, yasal günlük iş süresi dışında ek bir ücretle faz ...
mesaiye kalmak :
mesai yapmak.
mesaj bırakmak :
yazı veya sözle bilgi vermek:
mesaj vermek :
duygu ve düşünceleri karşı tarafa dolaylı bir biçimde anlatmak.
mesele çıkarmak :
sorun çıkarmak.
mesele yok! :
herhangi bir sıkıntı, güçlük yok!' anlamında kullanılan bir söz.
mesken tutmak :
yerleşmek:
meskûn kılmak :
bir yeri şeneltmek.
meskût geçmek :
söylemeden geçmek.
meskût kalmak :
konuşulmamak.
mesleğinin eri (erbabı) olmak :
işinin uzmanı veya ustası olmak:
mesnetsiz atmak :
dayanağı olmadan konuşmak.
mesul tutmak :
sorumlu görmek:
mesuliyet almak :
sorumluluk almak:
meşakkat çekmek :
güçlüklerle karşılaşmak.
meşakkate katlanmak :
güçlüğe, sıkıntıya dayanmak, göğüs germek.
meşale çekmek :
önderlik etmek, önayak olmak.
meşin gibi :
1) kararmış ve sertleşmiş (insan derisi); 2) iyi pişirilmeyip çiğ ...
meşk almak :
ders almak.
meşk vermek :
ders vermek:
meşru sayılmak :
geçerli bulunmak:
metanet göstermek :
kötü bir duruma katlanmak, dayanmak.
meteliğe kurşun atmak :
parası kalmamak.
metelik etmez :
çok değersiz' anlamında kullanılan bir söz:
metelik vermemek :
değer ve önem vermemek, umursamamak, aldırış etmemek:
methiye düzmek :
övmek, övgü şiiri yazmak.
metres tutmak :
metresle yaşamak.
mevkisi olmak :
bir işte önemli bir makamda bulunmak.
mevlasını bulmak :
istediğine erişmek.
mevzuya girmek :
asıl konuyu ele almak.
meyanesi gelmek :
helva vb. kıvamına gelmek.
meydan (birine veya bir şeye) kalmamak :
fırsat bulamamak:
meydan açmak :
sebep olmak:
meydan almak :
(Eskimiş) gelişmek, yayılmak, geniş ölçüde olmak.
meydan bırakmamak :
fırsat vermemek:
meydan bulamamak :
fırsat bulamamak.
meydan dayağı atmak :
kalabalık içinde iyice dövmek.
meydan dayağı yemek :
kalabalık içinde iyice dayak yemek:
meydan okumak :
korkmadığını, çekinmediğini açıkça bildirmek, kavga veya yarışmay ...
meydan vermemek :
kötü bir durumun gerçekleşmesi için imkân veya zaman bırakmamak:
meydana atmak :
ortaya çıkarmak.
meydana çıkarmak :
1) açıklığa kavuşturmak, ortaya çıkarmak, belli etmek: 2) bularak ...
meydana çıkmak :
1) ortaya çıkmak, görünmek: 2) belli olmak
meydana dökmek :
hepsini sergilemek, ortaya dökmek.
meydana düşmek :
bir iş yapmak için kendini ortaya atmak.
meydana gelmek :
1) olmak, oluşmak: 2) ortaya çıkmak
meydana getirmek :
olmasını sağlamak, oluşturmak:
meydana koymak :
yapıp ortaya çıkarmak, göstermek.
meydana vurmak :
belli etmek, ortaya çıkarmak:
meydanda bırakmak :
1) açıkta, evsiz barksız bırakmak; 2) ortada, herkesin gözü önünd ...
meydanı (birine veya bir şeye) bırakmak :
1) savunduğu şeyden vazgeçmek: 2) yarışmadan çekilmek
meydanı boş bulmak :
kendisini engelleyecek kimse görmeyerek aşırı davranışlarda bulun ...
meyil vermek :
1) eğiklik sağlamak; 2) (Mecaz) ilgi göstermek, gönül vermek:
meyve almak :
1) ürün elde etmek; 2) (Mecaz) yarar elde etmek
meyve vermek :
1) ürün vermek; 2) (Mecaz) bir eser ortaya çıkarmak
meyveye durmak :
meyve verecek duruma gelmek:
mezada çıkarmak (koymak) :
açık artırma yoluyla bir malı satışa çıkarmak:
mezardan çıkarmak :
bir kimseyi ölümden kurtarmak.
mezarını kazmak :
kötülüğünü istemek, kötü duruma düşürmek için uğraşmak.
mıncığı çıkmak :
ezilerek içi dışına çıkmak.
mır mır etmek :
1) 'mırıldanma' sesi çıkarmak; 2) kendi kendine söylenip durmak
mırın kırın etmek :
bir isteği yerine getirmemek için çeşitli sebepler ileri sürmek, ...
mısır püskülü gibi :
seyrek, ince ve cansız (saç).
mışıl mışıl uyumak :
rahat, sessiz ve derin soluk alarak uyumak.
miadı dolmak :
bir şeyin kullanım süresi bitmek, eskimek.
miadı gelmek :
zamanı gelmek:
mide bulandırmak :
1) kusacak bir duruma getirmek: 2) (Mecaz) kuşkulandırmak
mide fesadına uğramak :
çok ve çeşitli yiyecekler yemekten midesi bozulmak.
midesi almamak (kaldırmamak, kabul etmemek, götürmemek) :
1) hastalık, tiksinme vb. sebeplerle bir şeyi yiyememek; 2) (Meca ...
midesi bulanmak :
1) kusacak gibi olmak; 2) (Mecaz) iğrenmek, tiksinmek; 3) (Mecaz) ...
midesi ekşimek (kaynamak, yanmak) :
yeni yenilmiş yiyeceklerden ötürü midede rahatsızlık duymak:
midesi ezilmek (kazınmak) :
açlık duymak.
mideye indirmek :
1) yemek içmek; 2) (Mecaz) haksız yere, kanunsuz olarak para kaza ...
mideye oturmak :
yenilen şey sindirilmeyip mideye rahatsızlık vermek.
mideyi bastırmak :
hafif şeyler yiyerek açlığını gidermek.
mihenge vurmak :
denemek.
mihnet çekmek :
sıkıntılı bir duruma katlanmak, sıkıntı çekmek.
mikrofona koymak :
hikâye, roman, oyun vb. eserleri radyo için elverişli duruma geti ...
mikroskop altına koymak (almak) :
en ince noktasına kadar araştırmak, didik didik edip incelemek:
mil yapmak :
yol yapmak.
milim oynamamak :
1) ölçüsüne tam olarak uygun düşmek; 2) hiç kıpırdamamak
milim şaşmamak :
tam denk düşmek.

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama