Deyimler Sözlüğü (75)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü (75. Sayfa)

lazım gelmek (olmak) :
gerekmek:
leb demeden leblebiyi anlamak :
daha söze başlanırken ne denmek istenildiğini çabucak anlamak.
leblebiden nem kapmak :
en küçük bir olay veya davranıştan olumsuz etkilenmek:
lehinde söylemek (bulunmak) :
1) iyiliğini söylemek; 2) hakkında iyi söz söylemek, desteklemek
leke getirmek :
yüz kızartacak, onur kıracak durumla karşılaşmaya yol açmak.
leke sürmek :
birine onurunu sarsacak biçimde iftirada bulunmak, suç yüklemek, ...
leş gibi :
1) çok pis (yer); 2) rahatsız edici, ağır (koku); 3) tembel veya ...
leş gibi sarhoş :
körkütük sarhoş, çok sarhoş.
leş gibi serilmek :
kollarını bacaklarını yayarak kımıldamadan yatmak.
leyleği havada görmek :
(Şaka) çok gezmek.
leyleğin attığı yavru :
çevresinde yeteri kadar ilgi görmeyen kimse:
leylek gibi :
zayıf ve uzun bacaklı.
lezzet almak :
hoşlanmak:
lezzetini çıkarmak :
tadını çıkarmak:
ligden düşmek :
kümeden düşmek.
lige çıkmak :
kümeye çıkmak.
limon gibi :
sarı, çok sarı:
limon kabuğu gibi :
(Teklifsiz Konuşma) küçük ve biçimsiz (şapka).
limonata gibi :
sıcak günlerde serin serin esen (hafif rüzgâr).
lisana gelmek :
konuşmaz şeyler konuşmaya başlamak, dile gelmek, dillenmek:
liyakat göstermek :
başarmak.
lodosa çevirmek (dönmek) :
hava soğukken lodosla ısınmak:
lokma (lokması) ağzında büyümek :
üzüntü veya iştahsızlık sebebiyle lokmasını yutamamak:
lokma dökmek :
1) lokma tatlısı yapmak: 2) konuk için yemek hazırlamak
lokma etmek :
yemek yemek:
Lokman hekimin ye dediği :
tadı güzel olan şeyler için kullanılan bir söz.
lokum gibi :
1) tatlı, güzel, yumuşak; 2) çok güzel (kadın)
lort gibi :
rahat bir biçimde:
lök gibi :
bütün heybetiyle, ağırlığıyla (oturmak, çökmek).
lügat paralamak :
konuşma dilinde geçmeyen yabancı kelimeler kullanmak, ağdalı konu ...
lüzum görmemek :
gerekli bulmamak, gerekli görmemek:
lüzumsuz görmek :
gereksiz bulmak.
maaş bağlamak :
aylık bağlamak.
maaşa geçmek :
aylığa geçmek.
macera aramak :
başına geleceklerden habersiz, sonu bilinmeyen, tehlikeli, heyeca ...
maceraya atılmak :
tehlikeli, yorucu, sıkıcı ve ne olacağı bilinmeyen bir işe kalkış ...
maç satmak :
karşılaşma sonucunu belirlemek amacıyla meşru olmayan yollardan v ...
maça beyi gibi kurulmak :
saygısızca yayılarak oturmak.
madalyonun ters tarafı (tersi, arka yüzü) :
olumlu bir iş, bir durum veya bir olayın düşünülmesi, hesaba katı ...
madara etmek :
kötü duruma düşürmek, yalanını, yanlışını çıkarmak.
madara olmak :
kötü duruma düşmek, yalanı, yanlışı ortaya çıkmak.
mağdur etmek :
zarara uğratmak.
mağdur olmak :
zarara uğramak.
mahal kalmamak :
gerek kalmamak, gereği olmamak.
mahal yok :
yeri, gereği yok:
mahalle kahvesi gibi :
havasız, gürültülü ve kalabalık (yer).
mahalleyi ayağa kaldırmak :
bağırıp çağırarak konu komşuyu tedirgin etmek.
maharet kazanmak :
beceri edinmek, ustalaşmak.
mahcup çıkarmamak :
utandırmamak:
mahcup kalmak :
utanmış olmak:
mahkeme açmak :
mahkemede dava açmak.
mahkemeye düşmek :
mahkemelik olmak:
mahkemeye vermek :
dava açmak.
mahsur kalmak :
1) bir yerden çıkamamak; 2) kuşatılmak, sarılmak, çevrilmek
mahşer gibi :
çok kalabalık.
mahzur doğurmak :
ortaya engel çıkarmak, sakınca yaratmak:
mahzur görmek :
sakıncalı bulmak.
makara çekmek :
ötücü kuşlar sürekli ötmek.
makara gibi :
aralıksız (konuşma).
makaraları koyuvermek (zapt edememek, salıvermek) :
(Teklifsiz Konuşma) kendini tutamayarak kahkahayla gülmeye başlam ...
makas almak :
(Argo) yanağı orta parmak ile işaret parmağı arasına alıp sıkıştı ...
makas değiştirmek :
1) tren yönünü değiştirmek; 2) (Mecaz) tuttuğu yol ve yöntemden v ...
makas vurmak :
makasla kesmek.
makbule geçmek :
çok beğenilmek, hoşa gitmek, işe yaramak:
makine çekmek :
dikiş makinesinde dikmek.
makine gibi :
çok çabuk, art arda, aynı biçimde yapılan veya olan.
makine gibi adam :
düzgün, çok ve çabuk iş çıkaran adam.
makineli tüfek gibi :
çok hızlı, birbiri ardınca:
makineyi bozmak :
(Şaka) motoru bozmak.
maksat gütmek :
bir işi yaparken gizli amaç beslemek:
maksat hasıl olmak :
amaca ulaşılmak, amaç gerçekleşmek:
maktul düşmek (olmak) :
vurulup ölmek, öldürülmek, katledilmek.
mal bulmuş Mağribî gibi :
büyük bir zenginliğe kavuşmuşçasına büyük sevinç ve coşku ile' an ...
mal etmek :
1) bir değer karşılığında sahip olmak: 2) kendi malı, eseri, bulu ...
mal kaldırmak :
ürün elde etmek:
mal kapatmak :
para karşılığında herhangi bir üretim alanındaki verimin sırf ken ...
mal meydanda :
bir işin gizli bir yönünün olmadığını belirten bir söz.
mal olmak :
1) bir şeye bir değer karşılığında sahip olmak: 2) bir iş, bir da ...
mal yapmak :
servet sahibi olmak.
malı götürmek :
herkesin göz diktiği bir çıkarı elde etmek.
malum değil :
bilinmeyen konular için kullanılan bir söz.
malum ya! :
bilinen şey' anlamında kullanılan bir söz:
malumu ilam etmek :
bilinen ve açık olan bir şeyi söylemeye, açıklamaya kalkmak.
mana çıkarmak :
1) yersiz bir yargıya varmak, yanlış değerlendirmek; 2) bir söze, ...
mana vermek :
kendince bir yargıya varmak, yorumlamak.
manasına gelmek :
anlamına gelmek.
manaya gelmek :
anlam bildirmek.
manda gibi :
çok iri ve hantal.
manda gibi yayılmak :
dikkatsizce ve bütün ağırlığıyla oturmak.
manda gibi yemek :
çok ve acele ile yemek.
mandepsiye basmak (düşmek) :
aldatılmak, tuzağa düşürülmek:
maneviyatı bozulmak :
moral gücü sarsılmak.
maneviyatını kırmak :
moral gücünü sarsmak.
manevra yapmak :
1) bir araca istenilen hareketi yaptırmak: 2) (Askeri) askerî bir ...
mangal gibi yüreği olmak :
cesareti çok olmak:
mangalda kül bırakmamak :
yapamayacağı işleri yapabilirmiş gibi söylemek.
mâni düzmek (yakmak) :
1) mâni okumak; 2) müzik eşliğinde mâni söylemek
manken gibi :
vücut ölçüleri düzgün ve ince olan.
mantar atmak :
(Argo) yalan söylemek, martaval atmak.

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama