Deyimler Sözlüğü (96)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü (96. Sayfa)

şıkır şıkır oynamak :
1) canlı bir biçimde oynamak; 2) (Mecaz) çok sevinmek
şıp diye :
1) 'şıp' sesi çıkararak; 2) ansızın; 3) hemen:
şırınga etmek :
gaz veya sıvı bir maddeyi gözenekli başka bir maddenin içine şırı ...
şırınga yapmak :
şırınga ile vücuda gerekli yerinden ilaç vermek.
şiar edinmek :
benimsemek, ilke olarak kabul etmek:
şiddet göstermek :
kaba, sert davranmak.
şiddete başvurmak :
kaba kuvvet kullanmak.
şifa bulmak :
iyi olmak, onmak.
şifa niyetine :
bir kimseye ilaç verilirken 'iyi olması, fayda sağlaması dileğiyl ...
şifa vermek :
iyi etmek, sağlığına kavuşturmak:
şifayı bulmak (kapmak) :
(Teklifsiz Konuşma) hastalanmak veya hastalığı artmak:
şifreyi çözmek :
1) bir şifrede kullanılan işaretlerin anlamını bulmak; 2) (Mecaz) ...
şiir düzmek :
şiir yazmak veya söylemek:
şiir gibi :
çok güzel, çok hoş.
şikâyet getirmek :
sızlanmak, yakınmak:
şikâyette bulunmak :
yakınmak, şikâyet etmek.
şike yapmak :
1) danışık spor karşılaşması yapmak; 2) (Mecaz) bir çıkar karşılı ...
şimdiden tezi yok :
vakit geçirmeden, hemen şimdi.
şimşek çakmak :
şimşek oluşmak:
şimşek gibi :
çok hızlı:
şimşekleri üstüne çekmek :
sert eleştirilere hedef olmak.
şirazeden çıkmak :
1) kitabın sırt bölümünde bulunan enli şeridin bozulması sebebiyl ...
şirk koşmak :
Tanrı'nın birden çok olduğunu söylemek, Tanrı'ya ortak tanımak, e ...
şişe çekmek (vurmak) :
ağrı dindirmek amacıyla içinde alev yakılarak havası seyreltilen ...
şöhret bulmak (kazanmak) :
ün sahibi olmak, üne kavuşmak, ünlenmek:
şöhret kapısı açılmak :
meşhur olmaya başlamak.
şöhret salmak :
ünü yayılmak:
şöhreti dünyayı tutmak :
çok tanınmak:
şölen çekmek :
1) şölen düzenlemek, ziyafet vermek; 2) (Mecaz) sanat gösterisind ...
şöyle bir bakmak (göz atmak) :
kısaca bakmak.
şöyle dursun :
bir işin gerçekleşmekten çok uzak bulunduğunu, ona bağlı daha kol ...
şöyle ki :
bir düşünceyi açıklamak için söylenecek sözlerin başına gelen bağ ...
şu denli :
çok, fazla.
şu günlerde (sırada) :
1) çok uzak olmayan bir zamanda; 2) içinde yaşadığımız günlerde:
şu kadar :
çok fazla.
şu kadar ki :
ancak, bununla birlikte, ne var ki.
şuna bak :
hafifsemek veya kınamak için söylenen bir söz.
şuna buna :
başkalarına.
şunda bunda :
herkeste.
şundan bundan :
belirsiz şeylerden.
şundan bundan konuşmak :
havadan sudan konuşmak.
şunu bunu :
çeşitli nesneleri:
şunu bunu bilmemek :
itiraz dinlememek, mazeret kabul etmemek.
şunun bunun :
1) herkesin, el âlemin: 2) kimliği belli olmayanın, adı sanı bili ...
şunun şurası :
küçümseme, azımsama anlatan bir söz:
şurada burada :
birçok yerde, rastgele yerde.
şuradan buradan :
1) birçok yerden, rastgele yerden; 2) her konudan
şusu busu :
belirsiz mal varlığı:
şut atmak (çekmek) :
topu sert ve hızlı bir biçimde kaleye atmak.
şüphe bırakmamak :
kuşkuya sebep olan bütün ihtimalleri ortadan kaldırmak.
şüphe etmek :
kuşkulanmak:
şüphe uyanmak :
kuşku uyanmak.
şüphe yok :
kuşku yok:
şüpheye düşmek :
kuşkulanmak:
şüpheye kapılmak :
şüphe duymak:
şüyu bulmak :
herkes tarafından duyulmak, yayılmak.
ta kendisi :
o kimse, tastamam kendisi.
taam etmek :
yemek yemek.
tabak gibi :
dümdüz ve açık (yer).
tabakhaneye bok mu yetiştiriyorsun? (göytürüyorsun?) :
işin bu denli acele ve önemli mi?' anlamında kullanılan bir söz.
taban çıkmak (girmek, koymak) :
futbolda topla oynayan oyuncunun hareketini engellemek için doğru ...
taban tabana zıt (olmak) :
birbirine son derece aykırı:
taban tepmek (patlatmak) :
uzun yol yürümek:
taban yapmak :
(Ekonomi) fiyat, en aşağı duruma düşmek.
tabana kuvvet :
bir yere yayan gitmekten başka çare olmadığını anlatan bir söz:
tabana kuvvet kaçmak :
çok hızlı, koşarak kaçmak:
tabancaya davranmak :
ateş etmek için tabancayı bulunduğu yerden almaya kalkışmak:
tabanları kaldırmak :
koşarak kaçmak:
tabanları patlamak :
çok yürümekten, çok ayakta durmaktan aşırı yorulmak.
tabanları yağlamak :
1) (Alay) uzak bir yere yayan gitmeye hazırlanmak; 2) hızlıca ko ...
tabi kılmak :
egemenliği altına almak, boyun eğdirmek, kendine uydurmak.
tabi tutmak :
tabi kılmak:
tabiri (tabir) caizse :
1) 'sözün özünü söylemek gerekirse' anlamında kullanılan bir söz: ...
taburcu etmek :
doktor hastayı yatarak tedavi gerekmediğinde hastaneden çıkarmak:
tacizlik etmek :
(Halk Dili) tedirgin etmek, can sıkmak.
tacizlik getirmek :
1) tedirgin olmak; 2) usanç getirmek
tacizlik vermek :
1) tedirgin etmek; 2) usandırmak
taç giymek :
1) tahta çıkmak; 2) kral veya kraliçe seçilmek
tadada çıkmak :
(Askeri) yoklamaya katılmak üzere toplanmak.
tadı damağında kalmak :
1) yenen bir şeyin tadını unutamamak; 2) hoşa giden, zevk alınan ...
tadı gelmek :
tat kazanmak.
tadı kaçmak (gitmek) :
1) tatsız bir duruma gelmek: 2) (Mecaz) bir şey hoşa gidecek yönl ...
tadı tuzu kalmamak (bozulmak) :
eski zevki kalmamak, yavanlaşmak:
tadı tuzu yok :
zevksiz, yavan.
tadına bakmak :
ağzına alıp tadını denemek, test etmek:
tadına doyum olmamak :
1) bir şeyin tadı çok beğenilmek; 2) (Mecaz) herhangi bir şey çok ...
tadına varmak :
bir şeydeki ince güzelliği kavramak:
tadında bırakmak :
aşırılığa kaçmamak:
tadından yenmemek :
çok tatlı, çok hoşa gider olmak.
tadını almak :
bir şeyin güzelliğini bilir olmak, zevkine varmak.
tadını bulmak :
tadı yerine gelmek.
tadını çıkarmak :
bir şeyin güzelliğinden veya sağladığı imkânlardan yeterince yara ...
tadını kaçırmak :
aşırılığa kaçmak, hoşa gitmeyen bir durum yaratmak:
tadını tuzunu bulmak :
kıvamına gelmek, beklenen ölçülere ulaşmak.
tafra satmak :
böbürlenmek, büyüklenmek, büyüklük taslamak.
tafsilat vermek :
bir kimse, bir şey veya durumun özelliklerini, inceliklerini, ayr ...
tafsilata girmek :
ayrıntılar üzerinde durmak:
tahakkuk ettirmek :
kurum, kuruluş veya kişilerin herhangi bir konuda ödemesi gereken ...
taharet almak :
temizlenmek.
tahkime gitmek :
herhangi bir anlaşmazlığı, çözülmesini sağlamak için tahkim kurul ...

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama