Deyimler Sözlüğü (68)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü (68. Sayfa)

kendine kıymak :
kendini öldürmek:
kendine mal etmek :
1) benimsemek veya saymak: 2) başkasının yaptığı işi kendisi yapm ...
kendine yedirememek :
1) başkasının kendisine yaptığı işi, onur kırıcı sayarak tepki il ...
kendine yontmak :
çıkan her fırsattan yararlanarak hep kendi çıkarını sağlamak.
kendini (birini) temize çıkarmak (çıkartmak) :
(Hukuk) aklandırmak:
kendini (kapıp) koyuvermek :
kendine özen göstermemek, kötümser olmak:
kendini ağır (ağırdan) satmak :
1) nazlanmak, gönülsüz davranmak: 2) huylarını yavaş yavaş ortaya ...
kendini alamamak :
istemeyerek bir işi yapma durumuna girmek:
kendini aşağı görmek :
kendini başkalarından değersiz görmek:
kendini ateşe atmak :
bile bile tehlikeli bir işe girişmek:
kendini avutmak :
oyalanmak:
kendini beğendirmek :
başkalarına hoş, iyi, yetenekli görünmek:
kendini beğenmek :
başkalarını küçümseyerek kendini üstün görmek.
kendini bırakmak :
1) kendine özen göstermemek: 2) çevre ile ilgisini keserek yalnız ...
kendini bilmek :
1) aklı ve muhakemesi yerinde olmak; 2) baliğ olmak; 3) ağırbaşlı ...
kendini bir şey sanmak :
kendini olduğundan çok değerli görmek.
kendini bir yerde bulmak :
farkında olmadan bir yere ulaşmış olmak:
kendini bulmak :
1) kişilik kazanmak; 2) maddi ve manevi konularda durumunu düzelt ...
kendini dağıtmak :
1) farklı işlerle aynı anda uğraşmaktan kötü durumda olmak: 2) ne ...
kendini dev aynasında görmek :
kendini olduğundan çok üstün görmek.
kendini dinlemek :
1) hastalık kuruntusu içinde bulunmak; 2) yalnız, sakin kalmak
kendini dirhem dirhem satmak :
1) çok nazlı davranmak, ağırdan almak: 2) özelliklerini azar azar ...
kendini düşünmek :
daima kendi çıkarını kollamak, bencil davranmak:
kendini ele vermek :
yaptığı bir davranış veya söylediği bir sözle kendi suçunu ortaya ...
kendini fasulye gibi nimetten saymak :
(Teklifsiz Konuşma) kendini çok önemli biri gibi görmek.
kendini göstermek :
1) beğenilecek niteliklerini ortaya koymak: 2) ortaya çıkmak, bel ...
kendini harap etmek :
sıkıntı veya üzüntüden perişan olmak:
kendini hissettirmek :
varlığını belli etmek.
kendini kapının dışında bulmak :
kovulmak, işten atılmak, bir yerden istenmeden uzaklaştırılmak:
kendini kaptırmak :
1) bir şeyin etkisinden kurtulamayacak duruma düşmek: 2) uğraşmay ...
kendini kaybetmek :
1) bayılmak: 2) aşırı duygulanma dolayısıyla çevrede olup bitenin ...
kendini matah sanmak :
kendini olduğundan daha fazla değerli kabul etmek:
kendini naza çekmek :
istekli olduğu hâlde yapmacıklı davranışlarla isteksiz gibi davra ...
kendini paralamak :
çok çaba ve özen göstermek:
kendini satmak :
1) kendisinde olmayan iyi nitelikleri varmış gibi göstermek; 2) p ...
kendini sıkmak :
kendini zorlamak, çaba göstermek:
kendini sıyıramamak :
kurtulamamak:
kendini sokağa (dışarı) atmak :
sıkıntıdan dolayı rahatlamak amacıyla açık havaya çıkmak.
kendini tartmak :
ne durumda olduğunu öğrenmek için kendini yoklamak.
kendini toparlamak (toplamak) :
1) herhangi bir konuda eskiden kötü olan durumunu düzeltmek: 2) b ...
kendini tutamamak :
1) bir durum karşısında sessiz ve heyecansız kalamamak: 2) kendin ...
kendini tutmak :
1) kendine hâkim olmak: 2) dayanmak, sabretmek
kendini yemek :
açığa vurmadan gizli gizli üzülmek:
kendini yiyip bitirmek :
kendi kendini yemek:
kendini yoklamak :
duygu, düşünce ve beden bakımından kontrol etmek:
kene gibi yapışmak :
istenmediği hâlde birinin peşini bırakmamak, yakasını bırakmamak.
kenet etmek :
kenetle birbirine bağlamak.
kenet gibi yapışmak :
çok yakın dost olmak, sıkı fıkı olmak:
kepaze etmek :
utanılacak bir duruma düşürmek:
kepaze olmak :
gülünç veya utanılacak duruma düşmek:
kepçe gibi :
kanat gibi öne doğru açılmış (kulak).
kepenk kapatmak :
çalışamaz duruma gelmek:
kepenkleri indirmek :
işi tatil etmek.
keramet buyurdunuz (keramette bulundunuz) :
çok doğru söylediniz, çok güzel yaptınız' anlamında kullanılan bi ...
kerameti kendinden menkul :
sahip olduğu nitelikleri kendisi söyleyen:
keramette bulunmak :
doğaüstü olaylar ortaya koymak.
kerem buyurun (eyleyin) :
izin verin, beni dinleyin' anlamında kullanılan bir nezaket sözü.
kerpiç dökmek :
saman ve balçık karışımını kalıplara boşaltarak kerpiç yapmak.
kerpiç gibi :
çok sert ve kuru.
kerteriz almak (etmek) :
bir yerin hangi yönde veya geminin nerede bulunduğunu pusula ile ...
kertesine gelmek :
tam yerini ve zamanını bulmak.
kertesine getirmek :
tam sırasını, en uygun zamanını seçmek.
kervana katılmak :
bir topluluğa karışmak.
keseden yemek :
herhangi bir üretim yapmadan, kâr elde etmeden, hazırda bulunan v ...
kesel gelmek :
gevşemek, tembelleşmek:
keseneğe almak :
gelirini satın almak, iltizam etmek.
keseneğe vermek :
bir şeyin gelirini önceden götürü olarak satmak.
kesenin ağzını açmak :
bol para harcamaya başlamak:
kesenin dibi görünmek :
para tükenmek.
kesenize bereket :
maddi katkısı görülen bir kimseye 'çok kazan, kazancın bol olsun' ...
kesesi elvermemek :
bütçesi elverişli olmamak.
kesesine bir şey girmemek :
bir yarar veya çıkar sağlamamak:
kesesine göre :
parasına, mali imkânlarına göre.
kesesine güvenmek :
parasına güvenmek.
kesesini doldurmak :
fırsatlardan yararlanarak para kazanıp zengin olmak:
keseye davranmak :
ödemek istemek:
kesiklik vermek :
1) ara vermek: 2) hâlsizlik, kırıklık, yorgunluk ortaya çıkmak
kesintiye uğramak :
bir süre için durmak.
kesip atmak :
1) uzun uzadıya düşünmeden kesin yargıya varmak: 2) kesin olarak ...
kesip biçmek :
1) parçalamak, doğramak, ameliyat etmek; 2) ağzına geleni söyleme ...
kestane suyu gibi :
sulu (kahve).
kestirip atmak :
ayrıntılı düşünmeden kesin yargıya varmak:
keşiş hayatı sürmek :
her şeyden elini ayağını çekip yalnız başına yaşamak:
ketenpereye gelmek :
dolandırılmak.
ketenpereye getirmek :
dolandırmak.
ketum olmak :
sır saklamak, ağzı sıkı olmak:
Kevser gibi :
tatlı, lezzetli (içecek).
keyfi bilmek :
isterse yapmak, nasıl isterse öyle yapmak:
keyfi bozulmak :
1) hastalanmak; 2) canı sıkılmak, rahatı kaçmak
keyfi gelmek :
neşelenmek.
keyfi kaçmak :
neşesi kalmamak:
keyfi oluncaya kadar :
razı oluncaya kadar.
keyfi yerinde olmak :
sağlığı, neşesi, mutluluğu bulunmak:
keyfinden bayılmak (dörtköşe olmak) :
(Teklifsiz Konuşma) bir şeyden çok kıvanç duymak:
keyfine bakmak :
dilediğince yaşamak, güzel vakit geçirmek:
keyfine diyecek olmamak :
mutlu ve huzurlu olmak.
keyif çatmak :
keyfetmek:
keyif sormak :
1) birine 'iyi misiniz, nasılsınız' sorularını yönelterek sağlığı ...
keyif sürmek :
sıkıntısız, rahat yaşamak.
keyif vermek :
neşe vermek, sarhoş etmek:

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama