Deyimler Sözlüğü (69)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü (69. Sayfa)

kıç atmak :
1) çifte atmak; 2) (Teklifsiz Konuşma) çok istemek
kıçın kıçın gitmek :
1) geriye doğru gitmek, geri geri gitmek; 2) henüz yürümeyen bebe ...
kıçına bakarak (baka baka) :
başvurduğu yerden olumlu sonuç alamayarak.
kıçına kına yakmak :
karşısındaki kişinin uğradığı bir olumsuzluğa aşırı derecede sevi ...
kıçına tekmeyi atmak (vurmak veya yapıştırmak) :
(Kaba) kovmak.
kıçını yırtmak :
1) (Kaba) bağırıp çağırmak; 2) bütün gücünü kullanarak uğraşmak
kıçüstü oturmak :
1) kıçı yere gelir duruma düşmek; 2) (Mecaz) herhangi bir konuda ...
kıkır kıkır gülmek :
içinden gelerek sesli sesli bir biçimde gülmek:
kıl gibi :
ipince, incecik.
kıl kapmak :
birisine sinirlenmek, hareketlerinden rahatsız olmak.
kıl olmak :
birisi sinirine dokunmak.
kılağısını almak :
kesici araçları bileği taşına veya kayışa sürterek keskinliğini a ...
kılı kıpırdamamak :
durum ve davranışını değiştirmemek, aldırış etmemek, umursamamak:
kılı kırk yarmak :
titiz ve ayrıntılı bir biçimde incelemek, önemle üstünde durmak:
kılıbıklık etmek :
kılıbığa yakışan davranışlarda bulunmak.
kılıcı kınına koymak :
savaşı bırakmak, savaştan vazgeçmek.
kılıç çalmak :
kılıçla savaşmak, kılıç ile öldürmek.
kılıç çekmek :
saldırmak veya selamlamak amacıyla kılıcı kınından çıkarmak.
kılıç kuşanmak (takmak) :
kılıcı olmak ve onu taşıyacak güce ve yetkiye hak kazanmak:
kılıç oynatmak :
egemen olarak yaşamak.
kılıç sallamak :
kılıç ile dövüşmek, düşman üzerine kılıçla saldırmak.
kılıç üşürmek :
kılıç çekerek saldırmak:
kılıçlama kaçmak :
yan yan koşarak çaprazlamasına gitmek.
kılıçtan geçirmek :
çok sayıda insanı kılıçla topluca öldürmek:
kılıfına uydurmak :
bir durum ve tutuma, yöntemine uygun biçim vermek.
kılığa bürünmek :
oymuş gibi görünmek.
kılık kıyafeti düzmek :
giysilerini yenilemek.
kılıktan kılığa girmek :
1) giysi değiştirmek; 2) sık sık düşünce değiştirmek
kılına halel gelmemek :
hiçbir zarara uğramamak:
kılını (bile) kıpırdatmamak (oynatmamak) :
bir olay karşısında ilgisiz kalmak, en küçük bir tepki göstermeme ...
kımkım etmek :
bir işi ağır ağır yapmak, oyalanmak.
kına (kınalar) yakmak (koymak, sürmek, vurmak, yakınmak, yakılmak) :
kına (kınalar) yakmak (koymak, sürmek, vurmak, yakınmak, yakılmak ...
kına gibi :
çok ince (toz durumundaki şey):
kıpkırmızı kesilmek (olmak) :
yüz herhangi bir nedenle çok kızarmak:
kır boynunu! :
defol! çekil! git!' anlamında kullanılan bir söz.
kıraat etmek :
1) Kur'an'ı belli kural ve işaretlere göre okumak; 2) okumak:
kırağı çalmak (vurmak) :
kırağı, dondurup bozmak.
kırağı düşmek (yağmak) :
kırağı oluşmak.
kıran girmek :
1) kısa bir zaman içinde çok sayıda ölmek: 2) bir şey bulunmaz ol ...
kıratını ölçmek :
değerini biçmek, kıymetini belirlemek:
kırdığı koz (ceviz) kırkı (bini) aşmak :
sürekli yakışıksız davranışlarda bulunmak.
kırığı olmak :
yasa ve törelere aykırı olarak karşı cinsten biriyle sürekli iliş ...
kırık plak gibi :
durmaksızın, aynı tonda tekrarlayarak.
kırılıp bükülmek :
kırıtarak, kibarlığa özenerek konuşmak.
kırılıp dökülmek :
1) kibar görünmeye çalışmak; 2) çok eskimek; 3) kırıklık duymak
kırıp dökmek :
dikkatsizlik veya öfkeyle birçok şeyin kırılmasına neden olmak:
kırıp geçirmek :
1) yakıp yıkarak, öldürerek, baskı veya etki yaparak büyük zarar ...
kırıp sarmak :
bir şeyi yapmak için her türlü imkândan güçlükle yararlanmak:
kırış kırış olmak :
çok kırışmak:
kırk basmak :
kırk gün dolmadan doğum yapmış annenin ve bebeğin dışarı çıkarılm ...
kırk bir (buçuk) kere maşallah! :
pek çok, binlerce kez nazar değmesin!' anlamında kullanılan bir s ...
kırk dereden su getirmek :
bin dereden su getirmek.
kırk evin kedisi :
birçok eve girip çıkan (kimse).
kırk gün günahkâr, bir gün tövbekâr :
sürekli kötü işler yaptıktan sonra iyi bir iş yapan insan için ku ...
kırk kapının ipini çekmek :
içinde bulunduğu sorunu çözmek için kapı kapı dolaşmak, birçok ye ...
kırk tarakta bezi olmak :
birçok işi veya ilişkisi olmak.
kırkı (kırkları) karışmak :
çocuklar için aynı kırk günlük süre içinde doğmuş olmak.
kırkı çıkmak :
doğumdan veya ölümden sonra kırk gün geçmek.
kırkından sonra azmak :
yaşlandıktan sonra yaşına uymayan davranışlarda bulunmak.
kırkından sonra saz çalmak :
yaşlandıktan sonra uzun ve güç bir işe girişmek.
kırklara karışmak :
bir kimse artık ortalarda görünmez olmak.
kırmızı dipli mumla davet etmek :
birine bir yere gelmesi için çok yalvarmak, ısrar etmek.
kırmızı kart görmek :
1) oyundan çıkarılma cezasına çarptırılmak; 2) (Mecaz) ciddi bir ...
kırmızı kart göstermek :
1) (Spor) oyundan çıkarma cezasına çarptırmak; 2) (Mecaz) ciddi b ...
kısa kesmek :
sözü uzatmamak:
kısa tutmak :
1) bir şeyi gerektiği kadar uzun yapmamak: 2) bir konuyu geniş ve ...
kısıntı yapmak :
1) tutumlu davranmak; 2) azaltmak:
kısıt altına almak :
(Hukuk) kısıtlamak.
kıskacında olmak :
bir konu üzerinde iki taraftan da sıkıştırılıp sıkıntılı duruma d ...
kıskıvrak yakalamak (bağlamak) :
1) kurtulamayacak veya çözülemeyecek biçimde tutmak, sımsıkı tutm ...
kısmet (kısmeti) çıkmak :
evlenme teklifi almak:
kısmet beklemek :
evlenmeyi, evleneceği kimseyi beklemek:
kısmeti açılmak :
1) kazancı artmak, bolluğa ermek; 2) kendisiyle evlenmek isteyen ...
kısmeti ayağına (kadar) gelmek :
beklenmeyen bir nedenle kazançlı bir durumla karşılaşmak.
kısmeti bağlanmak :
istediği hâlde evlenememek.
kısmeti kapanmak :
1) kazancı azalmak; 2) kendisiyle evlenmek isteyen biri çıkmamak
kısmeti kesilmek :
daha önceden kendisine nasip olan bir şey artık nasip olmamak:
kısmetine mâni olmak :
kazancına veya evlenmesine engel olmak.
kısmetini ayağıyla tepmek :
kavuşacağı iyi bir durumu, değerini bilmeyerek istememek.
kısmetini bağlamak :
bir inanışa göre büyü ile evlenmesine engel olmak.
kıssadan hisse almak (çıkarmak) :
anlatılan bir olaydan ders almak:
kıstas tutmak :
ölçü olarak almak.
kış basmak :
kışın şiddetli soğukları başlamak.
kış yapmak :
hava çok soğuk ve karlı olmak.
kışı geçirmek :
kış mevsimini bir yerde geçirmek.
kıtır atmak :
(Argo) yalan söylemek:
kıtır kıtır kesmek :
bıçak veya kesici bir aletle acımaksızın yaralamak veya öldürmek.
kıtıra almak :
(Argo) alay etmek.
kıtlıktan çıkmış :
doymak bilmeyen.
kıtlıktan çıkmış gibi yemek :
doymak bilmezcesine yemek.
kıvamına (kıvama) gelmek :
kıvamını bulmak:
kıvamını bulmak :
gerekli ve istenilen şartlar yerine gelmek, en uygun anında olmak ...
kıvanç duymak :
1) övünmek; 2) sevinmek, mutlu olmak:
kıvrım kıvrım kıvranmak :
1) çok acı çekerek kıvranmak; 2) yalvarma, sıkıntı vb. bir sebepl ...
kıyak geçmek (çekmek) :
maddi ve manevi destek olmak.
kıyak kaçmak :
(Argo) çok uygun düşmek, yakışık almak.
kıyamet gibi (kadar) :
pek çok.
kıyamet kopmak :
1) kıyamet günü gelmek; 2) (Mecaz) bir yerde çok gürültü ve telaş ...
kıyamet mi kopar? :
ne olur, ne çıkar, ne önemi var' anlamında kullanılan bir söz:

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama