Deyimler Sözlüğü (67)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü (67. Sayfa)

kazı koz anlamak :
söylenen şeyi çok yanlış anlamak.
kazığa vurmak :
(Eskimiş) bir kimseyi yere dikilmiş ucu sivri bir kazığa oturtara ...
kazık atmak :
aldatmak, kazıklamak:
kazık dikmek :
devamlı kalmak, ebediyen yaşamak:
kazık gibi :
dimdik ve sert:
kazık kadar :
(Teklifsiz Konuşma) kocaman (kimse).
kazık yemek :
aldatılmak, kazıklanmak:
kazık yutmuş gibi :
baston yutmuş gibi.
kazın ayağı öyle değil :
bir sorun, bir durum sanıldığı gibi değildir' anlamında kullanıla ...
kazma gibi :
büyük, kocaman (diş).
keçe külah etmek :
aldatmak, kandırmak.
keçe külah olmak :
(Eskimiş) ordudan veya resmî görevden çıkarılmak:
keçesini sudan çıkarmak :
güç olan bir işi, durumu yoluna koyarak rahatlamak.
keçeyi suya atmak :
ar ve namusu hiçe saymak.
keçiboynuzu gibi :
işi çok, verimi az olan.
keçileri kaçırmak :
delirmek veya bunalım içinde bulunmak.
keçilik etmek :
inat etmek.
keder çekmek :
acı duymak, ızdırap çekmek.
keder vermek :
üzüntü vermek, kederlendirmek, tasalandırmak.
kedi ciğere bakar gibi bakmak (süzmek veya seyretmek) :
imrenerek bakmak:
kedi gibi :
uysal ve sokulgan.
kedi gibi dört ayak üzerine düşmek :
en güç bir durumdan zarar görmeden kurtulmak.
kedi ile harara (çuvala) girmek :
geçimsiz biri ile iş birliği yapmak.
kedi ile köpek gibi :
birbirleriyle geçinemeyen, anlaşamayan kimseler için söylenen bir ...
kedi ne, budu ne? :
eti ne budu ne.
kediye peynir (ciğer) ısmarlamak :
güvenilmeyecek birine saklaması için bir şey bırakmak.
kefeki tutmak :
küflenmek.
kefekiye dönmek :
delik deşik olmak.
kefeni boynunda olmak :
her an ölümü göze almak.
kefeni yırtmak :
ağır bir hastalıkta ölüm tehlikesini atlatmak.
kefil göstermek :
bir iş için gerekli olan kefili bulmak.
kehanette bulunmak :
kâhinlik etmek:
kehribar gibi :
sapsarı, koyu sarı:
keklik gibi :
güzel, alımlı, hareketli:
kelek atmak :
(Argo) birisini beklemediği anda hile ve dalavere yaparak zarara ...
kelek yapmak :
(Argo) oyunbozanlık etmek.
keleklik etmek :
görgüsüzlük, bilgisizlik nedeniyle karşısındakinin gerçek amacını ...
kelepçe vurmak (takmak) :
bileklere demir halka geçirmek.
kelepçeye vurmak :
kelepçe vurmak.
kelepir yakalamak :
bir şeyi çok ucuza almak.
kelepire konmak :
kelepir yakalamak.
keleş keleş sırıtmak :
pis pis gülmek:
keleye çekmek :
boğaya çekmek.
keli körü toplamak :
işe yaramaz kimseleri toplamak.
kelimeleri tartarak konuşmak :
sonucu hesaplayarak konuşmak.
kelimenin tam anlamıyla :
bir durumu anlatmak için kullanılan sözün kapsadığı anlamın tamam ...
kelle götürmek :
gereksiz bir aceleyle gitmek, koşturmak, acele davranmak:
kelle koltukta gezmek :
gözünü budaktan esirgememek.
kelle koparmak :
olumsuz ve başarısız bir durum sonunda işe, göreve son vermek.
kelle koşturmak :
gereğinden çok acele etmek.
kelle kulak yerinde :
1) kanlı canlı ve iri yapılı olan; 2) gösterişli, itibarlı sayıla ...
kellesinden olmak :
can vermek, ölmek:
kellesini koltuğuna almak :
ölümü göze almak:
kelleyi koltuğun altına almak :
kellesini koltuğuna almak.
kelleyi vermek :
canını feda etmek.
kem gözle bakmak :
1) kötü niyetle bakmak; 2) nazar değdiren bir bakışla bakmak:
kem küm etmek :
verecek cevap bulamayıp açık bir anlamı olmayan sözler söylemek:
kemal bulmak :
kemale ermek.
kemale ermek (gelmek) :
olgunlaşmak.
keman gibi :
ince, düzgün (kaş).
kemer (kemerini) sıkmak :
sıkı para politikası anlayışıyla daha az tüketmek.
kemeri dolu olmak :
çok zengin olmak:
kemiğine (kemiklerine) kadar :
iyice, en son sınıra dek:
kemiğini kurutmak :
iliğini kurutmak.
kemik gibi :
1) pek kuru, katı, sert; 2) sağlam
kemikleri sızlamak :
ölü huzursuz, rahatsız olmak.
kemlik etmek :
kötü davranışlarda bulunmak.
kemre bağlamak :
deride kir tabakası oluşmak.
kenar gezmek :
bir şeyden uzaklaşmış olmak:
kenara atmak :
bir şeyin üstünde durmamak, önemsememek.
kenara çekilmek :
artık hiçbir şeye karışmamak.
kenarda kalmak :
kendine yakışan yeri tutamayarak önemsiz bir duruma düşmek.
kendi ağzıyla tutulmak :
suçu, yalanı veya iddiasının yanlışlığı kendi sözüyle ortaya çıkm ...
kendi âlemine dalmak :
1) çevre ile ilgisini kesip iç dünyasına kapanmak: 2) eğlenceye, ...
kendi ayağı ile gelmek :
kendi isteğiyle gelmek.
kendi derdine düşmek :
kendi sorunu sebebiyle başka şeyle ilgilenememek:
kendi göbeğini kendi kesmek :
gereksinim duyduğu yardım, başkalarınca esirgendiğinde işini kend ...
kendi gölgesinden korkmak :
çok korkak olmak, bir sakınca söz konusu olmayan işlere girişmekt ...
kendi havasında gitmek (olmak) :
yalnız başına, istediği gibi davranmak.
kendi hesabına çalışmak :
uğraştığı işi sadece kendisi için yapmak:
kendi içine çekilmek :
başkasıyla ilişki kurmamak, yalnız başına kalmak, inzivaya çekilm ...
kendi kabuğuna çekilmek :
kabuğuna çekilmek.
kendi kanatlarıyla uçmak :
hiç kimsenin desteği veya yardımı olmaksızın yaşamak veya bir işi ...
kendi kendine gelin güveyi olmak :
ilgilinin nasıl karşılayacağını düşünmeden bir işi olmuş bitmiş s ...
kendi kendini didiklemek :
kendi kendini harap etmek, üzmek:
kendi kendini yemek :
açığa vurmadan içten içe üzülmek:
kendi keyfine gitmek :
isteğine uygun davranmak.
kendi köşesinde yaşamak :
yalnız başına yaşamak:
kendi kuyusunu kendi kazmak :
kendine zarar verecek davranışta bulunmak.
kendi üstüne yormak :
alınmak.
kendi yağıyla kavrulmak :
elinde bulunanla geçinip kimseye muhtaç olmamak:
kendimi bildim bileli :
öteden beri, eskiden beri:
kendinde olmamak :
bilinci, aklı yerinde olmamak.
kendinde toplamak :
kendi üzerinde bulundurmak, kendi varlığı içinde yer almasını sağ ...
kendinden geçmek :
1) bilinci işlemez olmak, kendini kaybetmek, bayılmak: 2) bir şey ...
kendine (herhangi bir şeye) ... süsü vermek :
gerçeğe aykırı olarak kendisinde veya herhangi bir şeyde üstün bi ...
kendine dert etmek :
bir şeyi üzüntü konusu yapmak.
kendine gel! :
(Teklifsiz Konuşma) 'aklını başına topla' anlamında kullanılan bi ...
kendine gelmek :
1) ayılmak: 2) aklı başına gelmek
kendine hisse çıkarmak :
ders almak:

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama