eng

Deyimler Sözlüğü (16)

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z
16. Sayfa
Allah bana, ben de sana :
şimdi sana borcumu ödeyecek param yok, kazanırsam öderim' anlamın ...
Allah bilir :
1) 'belli değil' anlamında kullanılan bir söz: 2) 'bana öyle geli ...
Allah bir dediğinden başka sözüne inanılmaz :
birinin çok yalancı olduğunu anlatmak için söylenen bir söz.
Allah derim :
yapılan bir iş için sorulan 'ne dersin?' sorusuna karşı 'söyleyec ...
Allah için :
gerçekten, doğrusu:
Allah manda şifalığı versin :
(Teklifsiz Konuşma) çok veya ağır yemek yiyenler için söylenen bi ...
Allah ne verdiyse :
yiyecek olarak evde ne varsa' anlamında kullanılan bir söz.
Allah övmüş de yaratmış :
çok güzel olanlar için söylenen bir söz.
Allah vere de :
inşallah, dileriz ki' anlamında kullanılan iyi dilek sözü:
Allah yarattı dememek :
kıyasıya dövmek, çok hırpalamak.
Allah yürü ya kulum demiş :
az zamanda çok para kazananlar veya işinde çok ilerleyenler için ...
Allah'a emanet :
1) 'Tanrı esirgesin' anlamında birini överken söylenen bir söz: 2 ...
Allah'a ısmarladık :
ayrılanın kalan veya kalanlara söylediği bir iyi dilek sözü.
allahı çok, insanı az bir yer :
pek ıssız ve kuytu bir yer.
Allah'ın adamı :
garip, saf, zavallı (kimse).
Allah'ın belası :
sıkıntı veren, kötü olan.
Allah'ın binasını yıkmak :
kendini veya başkasını öldürmek.
Allah'ın cezası :
pek yaramaz, şirret.
Allah'ın emri :
kader.
Allah'ın evi :
1) cami, mescit; 2) Kâbe; 3) (Mecaz) insan gönlü
Allah'ın gazabı :
çok sıkıntı veren şey.
Allah'ın günü :
hemen hemen her gün.
Allah'ın hikmeti :
beklenmeyen, sebebi anlaşılmayan veya şaşılan şeyler için kullanı ...
Allah'ın işine bak :
bir işin, bir olayın beklenmedik, şaşılacak bir durum alması karş ...
Allah'ın kulu :
insan, kimse, kişi:
Allah'ından bulsun :
ben kendisine bir şey yapmayacağım, yaptığı kötülüğün cezasını Ta ...
Allah'ını seversen :
olması ve gerçekleşmesi çok istenilen bir durum karşısında kullan ...
allahlık Ali Bey :
hiçbir şeyle ilgilenmeyen, olaylardan habersiz olan.
Allah'tan :
1) iyi ki: 2) yaradılıştan
Allah'tan korkmaz :
can yakıcı, insafsız, acımasız.
allame kesilmek :
allamelik taslamak.
allamelik taslamak :
bilgisiz olduğu hâlde her şeyi bilir görünmek.
alnı açık yüzü ak :
çekinecek hiçbir durumu veya ayıbı olmayan.
alnına kara sürmek :
bir kimsenin haksız yere kötü tanınmasına yol açmak.
alnında yazılmış olmak :
bir olayın, kişinin başına gelmesini Allah yazmış olmak.
alnından öpmek :
beğenmek, takdir etmek.
alnının akıyla :
ayıplanacak bir duruma düşmeden, şerefiyle başarı göstermiş olara ...
alnının kara yazısı :
kötü kaderi, kötü talihi:
alt alta üst üste :
birbirleriyle itişir kakışır durumda:
alt çenesi oynamak :
rüşvet alıp yemek.
alt etmek :
üstünlük sağlamak, yenmek:
alt olmak :
yenilmek.
alt perdeden konuşmak :
hafif sesle yavaş konuşmak:
alt yanı çıkmaz sokak :
sonu gelmeyen, sonuç alınamayan işler için söylenen bir söz.
altı alay üstü kalay :
içi, dışı gibi özenilmiş olmayan şeyler için söylenen bir söz.
altı karış beberuhi :
(Alay) kısa boylu kimse.
altı kaval, üstü şişhane (şeşhane) :
giysilerini birbirine uygun düşüremeyen, yakıştıramayanlar için s ...
altıdan yemek :
hastanelerde perhizi olmayan hastalara verilen tam yemek.
altın adını bakır etmek :
kötü işler yaparak temiz ve parlak ününü karartmak.
altın çağını yaşamak :
en başarılı, en verimli döneminde bulunmak.
altın gibi :
1) altına benzeyen; 2) (Mecaz) değerli, kıymetli; 3) (Mecaz) saf
altın kesmek :
çok para kazanır olmak.
altın leğene kan kusmak :
varlık içinde hastalık veya sıkıntı çekerek yaşamak.
altın top gibi :
güzel ve tombul (çocuk).
altın yumurtlayan tavuk :
1) mesleği, sanatı, parası olan, gelirli kimse; 2) turist
altın yürekli olmak :
çok iyi niyetli, merhametli olmak:
altına etmek (kaçırmak) :
1) yatağına veya donuna işemek; 2) (Mecaz) çok korkmak
altına imza koymak :
konuyu veya anlaşmayı kabul ettiğini belirtmek:
altında kalmamak :
karşılığını vermek, gördüğü iyilik veya kötülüğü karşılıksız bıra ...
altından çapanoğlu çıkmak :
girişilen işte başa dert olacak bir durumla karşılaşmak:
altından girip üstünden çıkmak :
1) malı, parayı düşüncesizce harcayıp tüketmek: 2) ne yapıp edip ...
altından kalkamamak :
1) bir işi başaramamak, becerememek, üstesinden gelememek: 2) (Me ...
altını çizmek :
bir sözün önemini belirtmek, üzerine dikkati çekmek, vurgulamak.
altını üstüne getirmek :
1) bir şey bulmak için aramadık yer bırakmamak; 2) söz veya tutum ...
altmışaltıya bağlamak :
geçici bir çözümle durumu kurtarmış görünmek.
altta kalmak :
1) herhangi bir iyiliğin karşılığını ödeyememek; 2) herhangi bir ...
altta yok üstte yok :
yoksul, fakir.
alttan almak :
sert konuşan bir kimseye yumuşak bir dil kullanmak, aşağıdan alma ...
alttan güreşmek :
gizli gizli yenme yollarını kollamak.
altüst etmek :
1) alt yüzünü üst yüzüne getirmek; 2) çok karışık duruma getirmek ...
altüst olmak :
1) çok karışık duruma gelmek; 2) üzülmek, tedirgin olmak, yıkılma ...
ama ne :
1) 'ne hoş' anlamında kullanılan bir söz: 2) 'şaşılacak niteliği ...
amaç gütmek :
bir amacı gerçekleştirmeye çalışmak:
aman bulmak :
kurtulmak.
aman dedirtmek (amana getirmek) :
karşı koyan birini boyun eğmek zorunda bırakmak, zor durumda bıra ...
aman derim! :
sakın ha, böyle bir iş yapayım deme' anlamında kullanılan bir söz ...
aman vermek :
canını bağışlamak, öldürmemek:
aman vermemek :
1) rahat bırakmamak, göz açtırmamak: 2) acımayıp öldürmek
aman zaman bilmemek :
fırsat vermemek.
aman zaman dedirtmemek :
aman vermemek.
amana gelmek :
önce direnirken zor karşısında boyun eğmek.
aması maması yok! :
hiçbir özrün geçerli olamayacağını anlatan bir söz:
ameliyat (... ameliyatı) geçirmek :
ameliyat edilmiş olmak:
ameliyata almak :
gerekli hazırlıkların yapılmasından sonra hastayı ameliyat etmek.
ameliyata girmek :
1) ameliyat işlemlerini gerçekleştirmek; 2) ameliyat olmak
amma da yaptın ha! :
söylenen bir söze pek inanılmadığını ve şaşıldığını anlatan bir s ...
ana baba bir :
aynı anne ve babadan olan.
ana baba eline bakmak :
ana ve babanın verdiği para ile geçinmek.
ana baba yavrusu :
nazlı büyütülmüş çocuk.
ana bir, baba ayrı :
anaları bir, babaları ayrı olan (kardeşler).
ana rahmine düşmek :
döl yatağında cenin oluşmak:
anadan doğmuşa dönmek (anadan yeni doğmuş gibi olmak) :
1) dertsiz, tasasız bir duruma gelmek; 2) günahlardan arınmış dur ...
anafora kaptırmak :
başkasının emeksiz ve karşılıksız olarak yararlanmasına sebep olm ...
anahtar vermek :
(Tiyatro) tuluat tiyatrosunda komiğe nükte yapma kolaylığı vermek ...
anahtarı beline takmak :
evde yönetimi ele almak.
analı kuzu, kınalı kuzu :
1) her işi yolunda giden; 2) annesi sağ olan çocukların mutluluğu ...
anam babam :
içtenlik bildiren bir söz:
anan yahşi, baban yahşi :
birini, bir işe razı etmek için onu övmek amacıyla söylenen bir s ...
ananın (anasının) ak sütü gibi (helal olsun) :
anamın sütü bana nasıl helal ise bu da sana öyle helal olsun' anl ...
anası turp (sarımsak), babası şalgam (soğan) :
(Halk Dili) ne olduğu belirsiz kimselerin çocuğu.