eng

Deyimler Sözlüğü (12)

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z
12. Sayfa
açlıktan ölmeyecek kadar :
çok az:
açmaza düşmek :
içinden çıkılması güç durumda kalmak.
açmaza getirmek (düşürmek) :
düzen, hile yapmak, bir kimseyi oyuna getirmek, zor duruma sokmak ...
açtırma ağzımı :
kötü bir söz söylememe fırsat verme' anlamında kullanılan bir söz ...
ad almak :
1) kendisine ad verilmek; 2) ün kazanmak
ad çekmeye girmek :
1) kuraya tabi olmak: 2) (Spor) oyunun başlangıcında, alan seçimi ...
ad koymak :
adlandırmak.
ad takmak :
1) adlandırmak: 2) alay etmek veya övmek amacıyla lakap takmak
ad vermek :
adlandırmak.
ad yapmak :
bir alanda ün kazanmak, ün almak.
ada gibi :
pek büyük (gemi).
adak adamak :
bir dileğin gerçekleşmesi amacıyla kurban kesip yoksullara dağıtm ...
adalet dağıtmak :
kanunların saydığı hakları sahiplerine vermek.
adam beğenmemek :
herkesi değersiz görmek.
adam değilim :
herhangi bir durumun gerçekleşmemesi durumunda, kendisinin insan ...
adam gibi :
1) terbiyeli, akıllı uslu; 2) adamlığa, insanlığa yaraşır yolda; ...
adam içine çıkmak :
topluluğa karışmak, insanların bulunduğu yerlere gitmek, eşe dost ...
adam içine karışmak :
bir topluluğa girmek, kendisine değer verilir olmak.
adam kullanmak :
1) birini çalıştırmasını bilmek; 2) birini kendi çıkarına alet et ...
adam olana çok bile :
layık olmadığı, hak etmediği hâlde kişinin beklentisi daha fazla ...
adam sen de! :
bir işin önemsenmediğini anlatmak için söylenen bir söz.
adam sırasına geçmek (girmek) :
daha önce toplumda önemli bir yeri veya özel bir değeri yokken ar ...
adama benzemek (dönmek) :
1) giyim kuşamıyla, davranışlarıyla insana yakışır bir biçim alma ...
adamına göre :
1) kişiler arasında ayrıcalık gözeterek; 2) herkesin yeteneğine u ...
a'dan z'ye (kadar) :
baştan aşağı, tamamen, tamamıyla, bütünüyle:
aday göstermek :
bir iş veya bir görev için birini aday olarak belirlemek, namzet ...
adaylığını koymak :
bir iş veya göreve seçilmek için kendini ileri sürmek:
âdembaba gibi :
parasız pulsuz, perişan, zavallı.
âdembabaya dönmek :
malını mülkünü kaybetmek.
âdet görmek :
kadın aybaşı olmak.
âdet olduğu üzere :
alışıldığı gibi.
âdet yerini bulsun diye :
gerekli görüldüğü için değil, yalnız alışılmış olduğu için' anlam ...
adı (bile) olmamak :
değeri olmamak:
adı batmak :
sevilmeyen bir şey veya kimse unutulmak, adı anılmaz olmak, artık ...
adı bile okunmamak :
birine veya bir şeye hiç önem verilmemek.
adı çıkmak :
1) kötü bir ün kazanmak: 2) hakkı olmayan bir ün kazanmak
adı çıkmış dokuza, inmez sekize :
birinin bir kere adı çıktıktan sonra onun hakkındaki yaygın inanç ...
adı deliye çıkmak :
deli olmadığı hâlde deli olarak tanınmak:
adı geçmek :
anılmak, söz konusu olmak, ismi geçmek:
adı gibi bilmek :
çok iyi bilmek.
adı kaldırılmak :
anılmaz olmak, silinip gitmek:
adı kalmak :
bir kimse veya bir şey öldükten, ortadan çekildikten sonra diller ...
adı kötüye çıkmak :
ünü kötü olarak yayılmak.
adı olmak :
gereksiz, yersiz ünü olmak.
adı sanı olmak :
bilinmek, tanınmak, ünlü olmak:
adı var :
1) beklenilen, istenilen özelliklere sahip olmayan; 2) tercih edi ...
adım (adımını) atmak :
1) yürümek için ayağını öne doğru uzatıp basmak: 2) (Mecaz) bir i ...
adımını attırmamak :
1) rahat davranmasını engellemek amacıyla sürekli olarak denetim ...
adımını geri atmak :
başladığı bir işten geri dönmek.
adımlarını açmak :
yürürken hızlanmak.
adımlarını seyrekleştirmek :
hızlı yürürken yavaşlamak.
adımlarını sıklaştırmak :
daha küçük ve çabuk adımlar atarak hızlı yürümek, ivmek, acele et ...
adını ...-ye çıkarmak :
bir kişinin sahip olmadığı niteliklerle tanınmasına yol açmak:
adını ağzına almamak :
dargınlık, kırgınlık, kızgınlık vb. sebeple bir kimseden söz etme ...
adını bağışlamak :
(Halk Dili) kendi adını başka bir kimseye söylemek:
adını çıkarmak :
kişi hakkında kötü bir niyetle asılsız söylentiler yaymak:
adını koymak :
karşılığını veya fiyatını kararlaştırmak:
adres bırakmak (göstermek, vermek) :
arandığında bulunabileceği, oturduğu yeri bildirmek:
aferin almak :
değerli görülüp beğenilmek.
affa uğramak :
bağışlanmak.
affetmişsin :
hiç de öyle değil, yanılıyorsun' anlamında kullanılan bir söz:
affını dilemek (istemek) :
bir iş veya görevi yerine getiremeyeceğini nezaketle bildirmek.
affınıza sığınarak :
hoşgörünüze güvenerek' anlamında kullanılan bir nezaket sözü:
afi kesmek (satmak, yapmak) :
birine karşı gösteriş yapmak:
afiş yutmak :
yalana dolana kanmak:
afişte kalmak :
(Tiyatro) oyun ilgi görerek günlerce oynanmak:
afiyet (afiyet şeker) olsun :
yarasın, ağız tadıyla yensin'' anlamında kullanılan bir iyi dilek ...
afiyet bulmak :
iyileşmek, sağlığını kazanmak.
afiyet üzere olmak :
sağlıklı, rahat yaşıyor olmak.
aforoz etmek :
1) kilise birliğinden çıkarmak: 2) (Mecaz) darılıp biriyle konuşm ...
afura tafura gelmemek :
1) çalım satmadan hoşlanmamak; 2) böyle bir davranışa karşı tepki ...
afyon çekmek :
keyif için afyon yutmak.
afyon yutmak :
1) uyuşturucu olarak afyon kullanmak; 2) (Mecaz) gerçeği göremeye ...
afyonu başına vurmak :
aşırı davranışlarda bulunacak kadar öfkelenmek, ne yaptığını bile ...
afyonu patlamak :
ayılmak, kendine gelmek.
Agop'un kazı gibi bakmak :
aptal aptal bakmak.
ağaç olmak :
(Argo) bir yerde ayakta durarak çokça beklemek:
ağı gibi :
1) acı veren, çok etkileyen; 2) çok sert, keskin
ağına düşürmek :
tuzağına düşürmek.
ağır basmak :
ağırlık olarak fazla gelmek.
ağır çekmek :
tartıda ağır gelmek.
ağır durmak :
ciddi, ağırbaşlı, oturaklı, soğukkanlı hareket etmek:
ağır gelmek :
1) gücüne gitmek, onuruna dokunmak: 2) yapılması güç gelmek
ağır kaçmak :
1) gücendirici olmak, uygun düşmemek: 2) beklenenden fazla olmak
ağır kayba uğramak :
maddi ve manevi büyük zarar görmek.
ağır ol! :
1) 'ciddi, ağırbaşlı, soğukkanlı, sabırlı ol!' anlamında kullanıl ...
ağır oturmak :
ağırbaşlı olmak.
ağır söylemek :
acı, dokunaklı sözler söylemek.
ağır yara almak :
1) kavgada veya savaşta önemli ölçüde zarar görmek; 2) bir olayda ...
ağırdan almak :
1) bir işi gereken süre içinde bitirmemek, geciktirmek: 2) bir iş ...
ağırına gitmek :
onuruna dokunmak veya gücüne gitmek:
ağırlığı olmak :
etkisi büyük olmak:
ağırlığınca altın etmek (değmek) :
çok değerli olmak.
ağırlığını (ortaya) koymak :
kimliğini ve kişiliğini kabul ettirmek.
ağırlık basmak (çökmek) :
1) gevşeklik ve uyku gelmek; 2) ağır bir hava kaplamak; 3) sessiz ...
ağırlık olmak :
1) sıkıntı vermek: 2) birine yük olmak, kendi masrafını başkasına ...
ağız (ağzını) açmak :
1) konuşmaya başlamak; 2) kesici aletleri keskin duruma getirmek; ...
ağız açtırmamak :
çok konuşarak başkalarının söz söylemesine, konuşmasına engel olm ...
ağız ağıza vermek (konuşmak) :
iki kişi birbirine pek yakın durarak başkaları işitmeyecek bir bi ...
ağız aramak (yoklamak) :
öğrenmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak.