eng

Deyimler Sözlüğü (13)

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z
13. Sayfa
ağız birliği etmek :
bir konuda anlaşarak aynı biçimde konuşmak, söz birliği etmek.
ağız burun birbirine karışmak :
1) dayak sonucunda yüz yara bere içinde kalmak; 2) yüzde aşırı öf ...
ağız değiştirmek :
önce söylediğini başka türlü anlatmak:
ağız dil vermemek :
konuşmamak, susmak.
ağız etmek :
yaranmak için kibar konuşmaya çalışmak:
ağız kalabalığına getirmek :
1) birini gereksiz sözlerle şaşırtmak; 2) ilgisiz sözler söyleyer ...
ağız kullanmak :
duruma, ortama göre söz söylemek:
ağız satmak :
yüksekten atarak kendini övmek.
ağız tamburası çalmak :
1) sözle avutmaya, oyalamaya çalışmak; 2) soğuktan dişleri birbir ...
ağız yapmak :
birini kandırmak, yanıltmak amacıyla duygularını, düşüncelerini o ...
ağız yaymak :
açık ve dürüst konuşmaktan kaçınmak.
ağızda dağılmak :
genellikle hamur işi, iyi pişmiş ve lezzetli olmak.
ağızda sakız gibi çiğnemek :
bir söz veya düşünceyi sık sık tekrarlayıp durmak.
ağızdan ağıza dolaşmak (geçmek) :
bir söz herkes arasında söylenilmek:
ağlama duvarına dönmek :
herkesin şikâyetini, derdini dinler duruma gelmek.
ağrısız başına kaşbastı bağlamak :
kendine gereksiz yere iş çıkarmak' anlamında kullanılan bir söz.
ağza (ağızlara) düşmek :
dedikodu konusu olmak.
ağza alınmaz (alınmayacak) :
söylenmesi ayıp, çirkin (söz, küfür):
ağza almamak :
anmamak, sözünü etmemek:
ağza tat, boğaza feryat :
miktarı çok az olan yiyecek' anlamında kullanılan bir söz.
ağzı açık (bir karış açık) kalmak :
çok şaşırmak, şaşakalmak:
ağzı açık ayran delisi (budalası) :
1) yeni gördüğü her şeye şaşkınlıkla bakan; 2) saf, bön
ağzı açık kalmak :
şaşırmak:
ağzı burnu yerinde :
oldukça güzel, yakışıklı.
ağzı çiriş çanağına dönmek :
ağzı kuruyup acılaşmak.
ağzı dili (ağzı) kurumak :
1) susuz kalmak; 2) konuşamaz duruma gelmek:
ağzı dili bağlanmak :
herhangi bir sebeple konuşamaz olmak.
ağzı dili tutulmak :
1) konuşamamak; 2) beklenmedik bir durum karşısında heyecanlanmak ...
ağzı dolu dolu konuşmak :
heyecanlı söz söylemek:
ağzı kilitlenmek :
konuşamaz duruma gelmek:
ağzı köpürmek :
çok öfkelenmek:
ağzı kulaklarına varmak :
çok sevinmek:
ağzı laf (lakırtı) yapmak :
1) kolay konuşma yeteneği olmak; 2) inandırıcı söz söyleme yetene ...
ağzı olan konuşuyor :
konuyla ilgisi olmayan, bilir bilmez herkesin söyleyecek sözü var ...
ağzı oynamak :
1) bir şeyler yemek; 2) konuşmak
ağzı sulanmak :
1) imrenmek; 2) yeme, içme isteği artmak
ağzı süt kokmak :
çok genç ve toy olmak:
ağzı teneke kaplı :
(Şaka) çok sıcak veya çok acı şeyleri kolaylıkla içebilen, yiyeb ...
ağzı var dili yok :
1) 'pek sessiz, kendi hâlinde' anlamında kullanılan bir söz: 2) ' ...
ağzı varmamak :
söylemeye, açıklamaya gönlü elvermemek.
ağzına almak :
1) yemek, içmek; 2) söylemek:
ağzına bir kemik atmak :
birini küçük bir çıkarla susturmak.
ağzına burnuna bulaştırmak :
bir işi beceremeyip berbat etmek, bozmak.
ağzına etmek :
(Argo) haddini bildirmek.
ağzına geldiği gibi :
önünü sonunu düşünmeden.
ağzına geleni söylemek :
1) nezaket dışına çıkarak ağır ve kırıcı sözler söylemek; 2) geli ...
ağzına gem vurmak :
susturmak, söyletmemek.
ağzına kadar :
boş yeri kalmayacak bir biçimde:
ağzına kilit takmak (vurmak) :
1) susmak; 2) susturmak
ağzına kira istemek :
söylemesi beklenen şeyi söylemekte nazlı davranmak.
ağzına sağlık :
1) bir sözü yerinde söyleyen kişilere söylenen bir beğenme sözü; ...
ağzına sıçmak :
1) birini çok kötü duruma sokmak; 2) bir şeyi, bir işi işe yarama ...
ağzına takılmak :
bir sözü konuşması sırasında bilinçsiz bir biçimde sürekli söylem ...
ağzına taş almak :
söze karışmayıp susmak.
ağzına tıkmak :
susturmak, konuşmasına engel olmak:
ağzına verilmesini beklemek (istemek) :
çalışmayıp işlerinin başkaları tarafından yapılmasını beklemek.
ağzına yakışmamak :
söylemesi ayıp kaçmak, uygun düşmemek, yakışık almamak.
ağzına yüzüne bulaştırmak :
bir işi kötü yapmak, becerememek:
ağzında bakla ıslanmamak :
sır saklamamak.
ağzında yaş kalmamak :
bir düşüncesini bir kimseye birçok kez söylemiş olmak.
ağzından (söz, lakırtı) dirhemle çıkmak :
çok az veya zorla konuşmak.
ağzından baklayı çıkarmak :
baklayı ağzından çıkarmak.
ağzından bal damlamak (akmak) :
çok tatlı konuşmak:
ağzından burnundan getirmek :
1) huzurunu bozmak, sıkıntıya sokmak: 2) pişman etmek için uğraşm ...
ağzından çıkanı (çıkan sözü) kulağı duymamak (işitmemek) :
sözlerini tartmadan söylemek.
ağzından çıkmak :
bir sözü istemeden, farkına varmadan söylemek, söylemiş bulunmak:
ağzından çıt çıkmamak :
hiçbir şey söylememek.
ağzından dökülmek :
açıkça söylemekten çekindiği şey, konuşmasından belli olmak.
ağzından düşmemek (düşürmemek) :
her zaman sözünü etmek, söylemek:
ağzından girip burnundan çıkmak :
1) türlü yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek, kandırmak ...
ağzından inci saçmak :
birbirinden güzel sözler söylemek.
ağzından kaçırmak :
istemediği hâlde boş bulunup söyleyivermek:
ağzından lakırtı (laf) almak (çekmek) :
karşısındakini konuşturarak birtakım şeyleri öğrenmek:
ağzından söz (laf, lakırtı) eksik etmemek :
o sözü sürekli söylemek.
ağzını açıp gözünü yummak :
öfke ile, sonunu düşünmeden ağzına gelen bütün ağır sözleri söyle ...
ağzını aramak (yoklamak) :
konuşturarak düşüncesini öğrenmeye çalışmak:
ağzını bırakıp kıçıyla (bir tarafıyla) gülmek :
alay ederek karşısındakine gülmek.
ağzını bozmak :
kaba sözler söylemek, küfretmek:
ağzını burnunu çarşamba pazarına (çanağına) çevirmek :
aşırı bir biçimde döverek perişan duruma getirmek.
ağzını burnunu dağıtmak (kırmak, parçalamak) :
aşırı bir biçimde döverek perişan duruma getirmek.
ağzını havaya (poyraza) açmak :
(Alay) umduğunu elde edememek.
ağzını hayra aç! :
kötü ihtimaller söz konusu edildiğinde 'Tanrı korusun' anlamında ...
ağzını kapamak (kilitlemek) :
susmak, bir şey söylemek istememek:
ağzını kiraya vermek :
kendini de ilgilendiren bir konuda düşüncesini söylememek.
ağzını koklamak :
niyetini ve durumunu öğrenmek istemek.
ağzını mühürlemek :
konuşmamak, susmak:
ağzını sıkı (pek) tutmak :
sır vermemek.
ağzını toplamak :
söylemekte olduğu kötü söz veya küfürleri kesmek:
ağzını tutmak :
1) boşboğazlık etmemek; 2) kötü söz söylememek; 3) bir konuda arz ...
ağzının içi yangın yerine dönmek :
ağzının tadı bozulmak, tat alma duyusunu yitirmek:
ağzının içine baktırmak :
sözlerini seve seve ve dikkatle dinletmek.
ağzının kâhyası olmak :
birinin alışkanlıklarına, davranışlarına, düzenine karışmak.
ağzının mührü ile :
oruçlu olarak.
ağzının payını (ölçüsünü) almak :
verilen karşılıkla bir kimseye söylediğine veya yaptığına pişman ...
ağzının perhizi yok :
ağzına geleni söyler' anlamında kullanılan bir söz.
ağzının suyu akmak :
çok beğenip istemek, imrenmek:
ağzının tadı bozulmak (kaçmak) :
bir kimsenin kurulu düzeni, dirliği bozulmak.
ağzının tadını bilmek :
1) güzel yemeklerden anlamak; 2) her şeyin güzelini, iyisini bilm ...
ağzının tadını kaçırmak :
1) neşesini, keyfini bozmak: 2) bir kimsenin kurulu düzenini bozm ...
ağzıyla içmesini bilmek :
sözünü, sohbetini karşıdaki kişiyi incitmeyecek bir biçimde ayarl ...