eng

Deyimler Sözlüğü (24)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama

Deyimler Sözlüğü (24. Sayfa)

beş paralık etmek :
zor durumda bırakmak, dile düşürmek, rezil etmek.
beş paralık olmak :
zor durumda kalmak, dile düşmek, rezil olmak:
beş parasız kalmak :
harcayacak parası olmamak:
beşer şaşar :
insan her zaman yanılabilir' anlamında kullanılan bir söz.
beşiğini sallamak :
çocukluğundan veya çok eskiden tanımak, büyümesine hizmet etmek.
beşiklik etmek :
beşiklik görevini yapmak:
beşikten mezara kadar :
bütün hayatı boyunca, ölünceye kadar.
beşlik simit gibi kurulmak :
kendini bir şey sanarak bir yere yayılıp oturmak.
beti benzi atmak (solmak, uçmak, kül kesilmek, kireç kesilmek) :
herhangi bir sebeple kanı çekilip yüzü solmak, korkmak:
beti benzi kalmamak :
yüzü sararıp solmak:
beti bereketi kalmamak (kaçmak) :
azalmak, kıtlaşmak, çabuk tükenmek:
beton gibi :
1) çok sağlam, dayanıklı, sert; 2) güçlü:
bey gibi yaşamak :
bolluk içinde yaşamak.
beyaz sayfa açmak :
bir konuda geçmişi unutarak geleceğe umutla bakmak.
beyaza çekmek :
yazıyı temize çekmek:
beyin yıkamak :
(Ruh Bilimleri) insanı, kendine özgü düşünce ve dünya görüşüne ya ...
beyni atmak :
tepesi atmak.
beyni bulanmak :
1) sersemlemek, düşünemez olmak; 2) kötü bir şey sezinlemek
beyni karıncalanmak :
zihin yorgunluğundan düşünemez olmak.
beyni kaynamak :
aşırı sıcaktan sersemlemek, bunalmak:
beyni sıçramak :
aklı başından gitmek:
beyni sulanmak :
düzgün düşünemez olmak, bunamak:
beyninde şimşekler çakmak :
1) çok üzülmek, sarsılmak; 2) zihninde birden bir düşünce doğmak
beyninden vurulmuşa dönmek :
beklenmedik bir durum karşısında olağanüstü bir üzüntü ve şaşkınl ...
beynine girmek :
herhangi bir konuda birisini yönlendirmek, ikna etmek.
beynine vurmak :
içki etkisiyle ne yaptığını bilemez duruma gelmek.
beynini dağıtmak :
öldürmek.
beynini kemirmek :
rahatsızlık vermek, huzurunu kaçırmak:
bez bağlamak :
1) bebeklere altlarını kirletmesinler diye bez koymak; 2) dileğin ...
bezginlik getirmek :
usanmak, bıkmak.
bezini yıkamak :
1) bebeklerin altına bağlanan bezi temizlemek; 2) (Mecaz) çok eme ...
bıçak altına yatmak :
ameliyat olmak.
bıçak atmak :
1) bir hedefe bıçak fırlatmak; 2) bıçaklamak; 3) ameliyat etmek
bıçak bıçağa gelmek :
bıçakla birbirine saldıracak kadar zorlu kavga etmek.
bıçak çekmek :
üzerindeki bıçağı birden eline alarak birine saplamaya hazırlanma ...
bıçak gibi :
ince, keskin.
bıçak gibi kesilmek :
söz, konuşma, sohbet birden bitmek, duruvermek:
bıçak gibi kesmek :
1) çok keskin olmak; 2) birdenbire ve tamamen ortadan kaldırmak
bıçak gibi saplanmak :
sancı, ağrı birden ve güçlü olarak gelmek.
bıçak kemiğe dayanmak :
çekilen sıkıntı artık katlanılamayacak bir duruma gelmek:
bıçak silmek :
bir işi bitirmek.
bıçak suyu kesiyor :
çok körleşmiş' anlamında kullanılan bir söz.
bıçak vurmak :
1) bıçakla kesmek; 2) bıçaklamak
bıçak yemek :
bıçaklanmak.
bıkkınlık gelmek :
bıkmak, usanmak, bunalmak:
bıkkınlık vermek :
bir şeyi sürekli tekrarlayarak karşısındakini usandırmak.
bıldırcın gibi :
kısa boylu, dolgunca, alımlı (kadın).
bırak Allah'ını seversen :
bir kimse veya nesnenin değersizliğini belirtmek için kullanılan ...
bırak ki :
varsay ki:
bıyığı (bıyıkları) terlemek :
bıyığı yeni yeni çıkmaya başlamak:
bıyığını balta kesmez olmak :
kimseden korkusu olmamak.
bıyığını silmek :
bir işi olmuş bitmiş sayarak onunla uğraşmaktan vazgeçmek.
bıyık altından gülmek :
birinin durumuna belli etmemeye çalışarak gülümsemek:
bıyık burmak (bükmek) :
çalım yapmak amacıyla bıyıklarını kıvırmak:
bıyıkları ele almak :
delikanlılık çağına girmek.
biber gibi :
çok acı.
biber gibi yakmak :
1) deri, göz vb.ni çok acıtmak; 2) çok üzmek, dertlendirmek
biber gibi yanmak :
1) deri, göz vb. çok acımak; 2) çok üzülmek, dertlenmek
biblo gibi :
ufak tefek, zarif (kız).
biçim almak :
biçimlenmek, belli bir biçime girmek, şekillenmek.
bigâne düşmek :
yabancılaşmak:
bildiğinden şaşmamak (kalmamak) :
hiçbir etkiye aldırış etmeyerek doğru bildiği davranışı sürdürmek ...
bildiğini okumak :
herkes ne derse desin bildiği, istediği gibi davranmak:
bildiğini yapmak :
verilen öğütleri dinlemeyerek tutumunu sürdürmek:
bildiğini yedi mahalle bilmez :
bir kimsenin çok kurnaz, çokbilmiş olduğunu anlatan bir söz.
bildik çıkmak :
birbirlerini eskiden bildiklerini veya ailece tanıştıklarını anla ...
bildim bileli :
öteden beri, eskiden beri:
bile bile lades :
1) kötü bir durumu öyle gerektiği için kabullenmiş görünme, biler ...
bileğinde altın bileziği olmak :
kolunda altın bileziği olmak.
bileğine güvenmek :
gücüne veya hünerine güvenmek.
bileğinin hakkıyla (gücüyle, kuvvetiyle, zoruyla) :
kendi gücü ve kendi çalışması ile.
bilek gibi :
gür, kalın (saç veya akarsu).
bilet kesmek :
1) bileti koparıp alıcıya vermek, bilet satmak: 2) (Mecaz) işine ...
biletini kesmek :
1) ölümüne karar vermek; 2) işine son vermek, işten uzaklaştırmak ...
bilgi tazelemek :
önceden sahip olduğu bilgiyi yenilemek, güncelleştirmek:
bilgiçlik satmak (taslamak) :
bilmediği hâlde bilir görünmek, bilgin geçinmek:
bilincine varmak :
anlamak, kavramak:
bilir bilmez :
yarım bilgi ile, bilip bilmediğine aldırmadan:
billur gibi :
1) çok duru, çok temiz (su); 2) çok beyaz ve pürüzsüz (kol, gerda ...
bilmece gibi konuşmak :
açık, anlaşılır bir biçimde konuşmamak.
bilmem hangi (kaç, kim, nasıl, ne) :
önemli veya anlatılması gerekli görülmeyen şeyler için kullanılan ...
bilmezlikten gelmek :
bilmiyor görünmek.
bin can ile :
çok isteyerek, gönülden.
bin derde deva :
1) pek çok işe yarayan; 2) her sıkıntıyı gideren
bin dereden su getirmek :
birini kandırmak için birçok sebep ileri sürmek, dil dökmek:
bin kalıba girmek :
birbirine benzeyen birçok iş yapmak, sürekli olarak düşünce değiş ...
bin pişman olmak :
çok pişman olmak:
bin tarakta bezi olmak :
birçok işi veya ilişkisi olmak.
binbir ayak bir ayak üstüne :
herkesin ayakta olduğu kalabalık' anlamında kullanılan bir söz.
bindiği dalı kesmek :
kendisine gerekli ve yararlı olan şeyi farkında olmadan yararsız ...
bini bir paraya :
1) pek çok ve ucuz; 2) pek çok yapılan, pek çok olan:
binin yarısı beş yüz (o da bizde yok) :
(Şaka) çok düşünceli görünen birine 'aldırma!' anlamında kullanı ...
bir (aynı) yastıkta kocamak :
karı koca birlikte uzun bir ömür sürmek.
bir ... bir (bir de) :
hem ... hem:
bir araya gelmek :
bir yerde toplanmak, buluşmak:
bir araya getirmek :
toplamak:
bir arpa boyu (gitmek, yol almak) :
çok az (gitmek veya yol almak):
bir aşağı bir yukarı :
amaçsız olarak gidip gelmeyi anlatan bir söz:
bir atımlık barutu olmak (kalmak) :
bir konuda yapabileceği çok az şeyi bulunmak.
bir avuç toprak olmak :
ölmek: