eng

Deyimler Sözlüğü (17)

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z
17. Sayfa
anası yerinde :
anne gibi kabul edilen (kadın).
anasından doğduğuna bin pişman :
1) çok tembel, üşengeç; 2) canından bezmiş
anasından doğduğuna pişman olmak :
çok eziyet görmek, çok üzülmek, bezdirilmek.
anasından emdiği süt burnundan (fitil fitil) gelmek :
bir işi yaparken çok sıkıntı çekmek:
anasından emdiği sütü burnundan getirmek :
birine bir iş yaptırırken çok sıkıntı çektirmek:
anasını bellemek :
(Kaba) en büyük kötülüğü yapmak:
anasını eşek kovalasın! :
(Kaba) sözü edilen kimse veya iş için bıkkınlık, dikkate almama v ...
anasını sat! (satayım!) :
(Halk Dili) 'önem verme (vermem), aldırma (aldırmam), umursama (u ...
anasının gözü :
(Argo) çok kurnaz, çok açıkgöz, dalavereci, hinoğluhin.
anasının ipini satmış (pazara çıkarmış) :
ipsiz, kendisinden her türlü soysuzluk beklenebilen (kimse).
anasının kızı :
her yönüyle annesine benzeyen kız çocuğu.
anasının körpe kuzusu :
pek küçük kucak çocuğu.
anasının nikâhını istemek :
bir şeye değerinden çok para istemek.
anasının oğlu :
her yönüyle annesine benzeyen erkek çocuğu.
andını bozmak :
andına uymamak, andına aykırı davranmak.
angarya (angaryasını) çekmek :
bir işi isteksizce, hatır için yapmak zorunluluğunda olmak:
angaryaya koşmak :
birini zorunlu olmadığı hâlde bir işte çalışmaya zorlamak.
anız bozmak :
anızı altüst etmek için toprağı yüzden sürmek.
anladımsa arap olayım :
(Teklifsiz Konuşma) 'hiçbir şey anlamadım' anlamında kullanılan b ...
anlam çıkarmak :
1) bir cümleden veya metinden yeni ve değişik bir anlam yakalamak ...
anlam vermek :
kendince bir yargıya varmak, yorumlamak.
anlamazlıktan gelmek (anlamazlığa vurmak) :
bir şeyi anladığı hâlde anlamamış gibi davranmak:
anlamına gelmek :
bir anlam bildirmek.
anlarsın ya! :
açıklanmaması gereken bir olayı dolaylı yoldan anlatmak için kull ...
anlaşıldı Vehbi'nin kerrakesi :
işin içyüzü, gerçeği öğrenildi' anlamında kullanılan bir söz.
anlaşmaya varmak :
bir konuda birisiyle anlaşmak.
anlaşmazlığa düşmek :
anlaşamamak, uyuşamamak:
anlaşmazlık çıkmak :
bir konuda uyuşmazlık söz konusu olmak:
anlayıp dinlemek :
bir olayı iyice anlamak.
anlayış göstermek :
istenilen veya söylenilen bir şeyi hoşgörüyle karşılamak:
ant içmek :
bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek, yemin etmek:
ant verdirmek :
1) ant içmesini sağlamak; 2) herhangi bir şeyi yapmaması için söz ...
ant vermek :
Allah aşkına, çocuklarının başı için vb. sözlerle karşısındakini ...
antant kalmak :
anlaşmak, uzlaşmak.
antikasını bilmek :
en iyisini bilmek.
antipati duymak :
kanı kaynamamak.
antipatik bulmak :
sevimsiz bulmak, kanı kaynamamak.
apışıp kalmak :
ne yapacağını bilemez duruma gelmek:
apoletleri sökülmek :
bir suç sebebiyle rütbesi indirilmek veya askerlikten atılmak.
aportta beklemek :
1) köpek avını kovalamak üzere hazırda beklemek; 2) fırsat kollam ...
aptal yerine koymak :
1) hiçbir şeyden anlamaz, bilmez sanmak: 2) birine, aptal gözüyle ...
aptallığa vurmak :
bir şeyi bilmez, anlamaz gibi görünmek.
ar damarı çatlamış :
utanç duyulacak şeyleri sıkılmadan yapan, utanmaz.
ar etmek :
utanmak.
ar namus tertemiz :
utanması olmayan.
ar ve hayâ perdesi yırtılmak :
1) utanmamak, utanç duymamak: 2) yüzsüzlük etmek
arabanın tekerine taş koymak :
güçlük çıkarmak.
arabasını düze çıkarmak :
karşılaştığı güçlükleri yenip işini kolay yürür duruma getirmek.
aracı koymak :
bir kimseyi, uzlaşma sağlamak için görevlendirmek.
arada çıkarmak :
başka işler arasında bir işi de yapıvermek.
arada kalmak :
iki tarafı uzlaştırmak üzere araya girme dolayısıyla güç duruma d ...
arada kaynamak :
karışık bir durumda gereken ilgiyi görmemek.
aradan çekilmek :
1) ara bulucu olmaktan vazgeçmek; 2) herhangi bir iş yapılırken i ...
aradan çıkarmak :
birçok işten birini yapıp bitirivermek.
aradan çıkmak :
1) yapılması gereken öteki işlerle uğraşılabilmesi için bir iş ön ...
aradan kaldırmak :
iş yapma imkânını yok etmek.
aradan sıyrılmak :
1) kötü bir işten kendini kurtarmak; 2) (Mecaz) çatışan gruplar a ...
Arafat'ta soyulmuş hacıya dönmek :
her şeyini kaybedip çırılçıplak kalmak, çaresiz kalmak.
araları limoni olmak :
aralarında hafif bir kırgınlık olmak.
araları şekerrenk (serin) olmak :
iki kişi arasında dostluk ilişkileri bozuk olmak:
aralarına kara kedi girmek :
iki dost birbirine gücenmek, iki dostun arasına soğukluk girmek.
aralarında dağlar kadar fark olmak :
aralarında her yönden büyük ayrılıklar bulunmak, benzer nitelikle ...
aralarındaki buzları eritmek :
kırgınlığı, küslüğü ortadan kaldırmak:
aralarından kara kedi geçmek :
birbirinden soğumak, aralarına soğukluk girmek.
aralarından su sızmamak :
aralarında çok yakın, sıkı fıkı arkadaşlık bulunmak:
aralık vermek :
1) yeniden başlamak üzere bir işi kısa süre bırakmak; 2) harfler ...
arap gibi olmak :
simsiyah olmak, kararmak.
arap olayım :
söylenen bir şeyin doğruluğuna inandırmak için 'söylediğim söz do ...
Arap uyandı (Arap'ın gözü açıldı) :
geçen bir olaydan ders alındığını anlatan bir söz.
Arap'ın yalellisi gibi :
yalelli gibi.
arapsaçı gibi :
karmakarışık.
arapsaçına dönmek :
işler çok karışıp çözümlenmesi güç bir duruma gelmek.
arası (araları) açılmak (açık olmak, bozulmak) :
arkadaşlıkları sarsılmak, arkadaşlık bağları kopmak, birbirine da ...
arası geçmeden :
vakit geçmeden, sıcağı sıcağına.
arasına (aralarına) karışmak :
büyüyüp yetişmek.
arasını (aralarını) açmak (bozmak) :
iki kişi arasındaki dostluğu, ilişkiyi bozmak.
arasını (aralarını) bulmak :
araları bozulmuş iki kişiyi uzlaştırmak, barıştırmak:
araya (aralarına) soğukluk girmek :
arada kırgınlık oluşmak:
araya almak :
1) bir çevreye kabul etmek; 2) (Argo) dövmek
araya girmek :
1) iki kişinin arasındaki bir işe karışmak; 2) iki kişiyi uzlaştı ...
araya gitmek :
harcanmak, karışıklığa kurban olmak.
araya kaynayıp gitmek :
göz ardı edilmek:
araya vermek :
yararsız bir işe harcamak.
arayı açmak :
1) aradaki uzaklık artmak; 2) (Mecaz) görüşmemek
arayı soğutmak :
eski yakınlık, dostluk kalmamak.
arayı yapmak :
arasını bulmak.
arayıp da bulamamak :
beklenmedik iyi bir durumla karşılaşmak.
arazi açmak :
fundalık, koruluk, sazlık yerleri temizleyerek tarıma elverişli d ...
arazi olmak :
1) sıvışmak; 2) işten kaçmak
araziye uymak :
1) ortama, çevreye uymak; 2) görünmemeye çalışmak
ardı arası kesilmemek :
aralıksız olarak gelmek:
ardı kesilmemek :
arkası gelmemek, tükenmemek:
ardından atlı kovalamak :
arkasından atlı kovalamak.
ardından gitmek :
1) peşine takılmak; 2) (Mecaz) aynı düşünceye sahip olmak
ardını almak (getirmek) :
bitirmek, tamamlamak.
ardını bırakmamak :
peşini bırakmamak.
ardını kesmek :
arkasını getirmemek, önlemek, son vermek, durdurmak.
arı gibi :
1) çok çalışkan; 2) hızlı ve sürekli bir biçimde:
arı gibi sokmak :
iğnelemek, acı söz söylemek.
arı kovanı gibi işlemek :
bir yerin gireni çıkanı çok olmak.