eng

Deyimler Sözlüğü (26)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama

Deyimler Sözlüğü (26. Sayfa)

birbirine katmak :
1) aralarını açmak, aralarını bozmak, olay çıkarmak; 2) karıştırm ...
birbirini çekememek :
kıskanmak:
birbirini tutmaz :
birbiriyle ilgisi olmayan, tutarsız.
birbirini yemek :
iki veya daha çok kimse birbiriyle uğraşmak, birbirine kötülük et ...
birbirinin ağzına girmek :
birbirine çok düşkün olmak.
birbirinin ağzına tükürmek :
(Teklifsiz Konuşma) bir sorunda, bir olayda sözleşmiş gibi ağız b ...
birbirinin gözünü çıkarmak :
kıyasıya dövüşmek.
birbirinin gözünü oymak :
aralarında aşırı geçimsizlik olmak.
bire ... vermek :
1) buğday, arpa, nohut, fasulye vb. ürünler için toprak, kullanıl ...
bire beş katmak :
bire bin katmak:
bire bin katmak :
çok abartmak:
biri eşikte biri beşikte :
küçük çocuğu çok olan kimseler için söylenen bir söz.
birinci elden kaynağa gitmek :
bilimsel çalışmalarda kaynakların aslına, özgününe dayanmak.
birinci gelmek (çıkmak) :
birçokları arasında en iyi olarak seçilmek.
birisinden biri :
içlerinden biri, birkaç kişiden herhangi biri.
birlik olmak :
bir işi yapmak için anlaşmak:
bis yapmak :
seyirci, beğenilen bir konserin sonunda tempolu biçimde alkışlaya ...
bismillah demek :
bir işe uğurlu olması dileği ile başlamak.
bit kadar :
çok küçük.
bitap düşmek :
çok yorulmak, yorgun düşmek:
biti kanlanmak :
sıkıntı içinde yaşayan bir kişi para ve varlık yönünden güçlenmek ...
bitmek tükenmek bilmemek :
bir türlü sonu gelmemek, eksilmemek:
bitmez (bitip) tükenmez :
bitmeyen, sonu gelmeyen, uçsuz bucaksız:
bize de mi lolo? :
işin içinde bir iş olduğunu bilmez miyiz sanıyorsunuz?' anlamında ...
boca etmek :
1) geminin başını rüzgâr almayan tarafa çevirmek: 2) (Mecaz) bird ...
bocuk domuzuna dönmek :
çok semiz ve besili olmak.
bocur bocur kabarmak :
duygulanıp içi kabarmak.
bodur kalmak :
1) boyu uzamamak: 2) (Mecaz) gelişmemek
boğa gibi :
çok güçlü görünen, vücudu iyi gelişmiş (delikanlı).
boğaya çekmek :
ineği boğa ile cinsel ilişkide bulundurmak.
boğaya gelmek :
çiftleşme zamanı gelmek.
boğaz açmak :
ağaçların dibini kazarak toprağı kabartmak.
boğaz boğaza gelmek :
zorlu kavga etmek:
boğaz durmaz :
yeme içme gereksiniminin başka ihtiyaçlar gibi geri bırakılamayac ...
boğaz içinde kavga var :
açlığını aşırı bir biçimde gidermeye çalışanlar için söylenen bir ...
boğaz ola :
(Halk Dili) 'afiyet olsun, yarasın, bereketli olsun' anlamında ku ...
boğaz olmak :
1) boğazı ağrımak: 2) imrenmekten boğazı şişmek
boğazı açılmak :
iştahı artmak.
boğazı düğümlenmek :
üzüntüden boğazı tıkanmak.
boğazı inmek :
bademcikleri şişmek, iltihaplanmak.
boğazı işlemek :
durmadan bir şeyler yemek.
boğazı kurumak :
çok susamak:
boğazına bir yumruk tıkanmak (gelip oturmak) :
konuşamaz olmak, sesi çıkmamak:
boğazına dizilmek :
üzüntü, kaygı vb. sebeplerle isteksiz yemek, iştahı kesilmek.
boğazına durmak :
yediği şeyi yutamamak:
boğazına indirmek :
fazla ve gelişigüzel yemek.
boğazına kadar :
pek çok, gereğinden fazla, aşırı ölçüde:
boğazına sarılmak :
üstüne yürümek:
boğazında düğümlenmek :
söylemek istediğini heyecan veya üzüntü yüzünden diyememek.
boğazından artırmak :
yiyeceğinden kısıp parasını artırmak.
boğazından geçmemek :
sevdiği bir kimsenin yokluğu veya yoksulluğu dolayısıyla bir yiye ...
boğazından kesmek :
yiyip içmede çok tutumlu davranmak:
boğazını doyurmak :
karın doyurmak.
boğazını sevmek :
yiyip içmeye düşkün olmak.
boğazını sıkmak :
bunaltmak, sıkıntı vermek:
boğazını yırtmak :
olanca gücüyle bağırmak.
boğuntuya getirmek :
(Argo) birini bunaltıp şaşırtmak yolu ile kendisinden, bir iş vey ...
bohçanın dört ucunu bir araya getirememek :
1) iki yakayı bir araya getirememek; 2) dengeyi sağlayamamak
bohçasını koltuğuna almak :
kendi isteğiyle ayrılmak:
bohçasını koltuğuna vermek :
kovmak, işine son vermek.
bohçasını toplamak :
eşyasını toplamak.
bok atmak :
(Kaba) birine leke sürmek, kara çalmak.
bok etmek (bokunu çıkarmak) :
(Kaba) bir işi, bir şeyi bozmak, berbat etmek.
bok karıştırmak :
(Kaba) bir işi bozacak biçimde davranmak.
bok soyu (bokun soyu) :
(Kaba) kızılan veya tiksinilen bir şeye karşı sövgü olarak söylen ...
bok üstün bok :
(Kaba) çok kötü, çok berbat.
bok yedi başı :
(Kaba) burnunu her işe sokan, her işe karışan.
bok yemek :
(Kaba) yakışıksız bir iş yapmak:
bok yemenin Arapçası :
(Kaba) 'yakışıksızlığın büyüğü' anlamında kullanılan bir söz.
bok yoluna gitmek :
(Kaba) yararsız, gereksiz bir şey uğruna yok olmak.
boku çıkmak :
(Kaba) bir iş veya durum tatsızlaşmak.
bokuyla kavga etmek :
(Kaba) çok sinirli ve geçimsiz olmak, her şeye öfkelenir olmak.
bol doğramak :
parasını saçıp savurmak.
bomba gibi :
1) iyi, sağlam, göz alıcı, gösterişli; 2) iyi hazırlanmış, çok ça ...
bomba gibi patlamak :
1) öfkelenerek birdenbire ve yüksek sesle bağırıp çağırmak; 2) bi ...
boncuk gibi :
çok küçük.
bora gibi :
çok sert, öfkeli, şiddetli.
borca almak :
veresiye almak.
borca batmak :
çok borçlu olmak:
borca girmek :
borçlanmak, borç para almak.
borcunu bilmek :
1) bir şey yapmayı yerine getirilmesi gereken bir iş olarak değer ...
borcunu kapatmak :
borcunu ödeyip bitirmek.
borç almak :
daha sonra ödemek üzere birinden para veya bir şey almak:
borç altına girmek :
borç para almak.
borç bini aşmak :
borç, altından kalkılamayacak duruma gelmek.
borç etmek (yapmak) :
borçlanmak:
borç gırtlağına çıkmak :
borca batmak.
borç harç etmek :
sürekli borç alıp vermek:
borç yemek :
borçla geçinmek.
borçlu çıkmak :
görülen hesapta vereceği kalmak:
boru değil :
(Halk Dili) 'azımsanacak, küçümsenecek, önem verilmeyecek şey değ ...
boru mu bu? :
azımsanacak, küçümsenecek, önem verilmeyecek şey değil' anlamında ...
boş atıp dolu tutmak (vurmak) :
umutsuz olarak girişilen bir iş, iyi sonuç vermek.
boş bırakmak :
bir yerde kimse oturmamak, boş kalmak.
boş bırakmamak :
1) para, yiyecek vb. şeylerle yardım etmek; 2) işsiz bırakmamak
boş bulunmak :
1) dikkatsiz ve dalgın bulunmak: 2) söylenmesi sakıncalı olan bir ...
boş çıkmak :
umduğu gerçekleşmemek, sonuç vermemek:
boş dönmek :
hiçbir şey elde edemeden geri gelmek:
boş durmak :
işsiz kalmak, çalışmamak:
boş durmamak :
1) her zaman bir işle uğraşmak; 2) birinin yaptığına karşılık ola ...