eng

Deyimler Sözlüğü (31)

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama

Deyimler Sözlüğü (31. Sayfa)

çam sakızı gibi :
tedirgin edecek kadar bir insanın peşinden ayrılmayan.
çamaşır ertesi olmak :
çamaşır yıkamaktan aşırı yorulup hasta olmak:
çamur gibi :
1) iyi pişmemiş ve siyah unla yapılmış (ekmek); 2) herkese sataşı ...
çamura bulaşmak (batmak) :
kirli ve uygunsuz bir işe karışmak.
çamura taş atmak :
çirkefe taş atmak.
çamura yatmak :
1) (Argo) borcunu ödememek; 2) sözünü yerine getirmemek
çamuru karnında, çiçeği burnunda :
çiçeği burnunda, çamuru karnında.
çan çalmak :
herkese bildirmek.
çan çan etmek (ötmek veya konuşmak) :
yüksek sesle sürekli gevezelik etmek.
çanak tutmak (açmak) :
davranışları veya sözleriyle kötü bir sonuca yol açmak:
çanak yalamak :
dalkavukluk etmek.
çantadan yetişmek :
bir mesleği eğitim görmeden deneyimlerle kazanmak.
çapanoğlunun abdest suyu gibi :
çok sulu, tatsız ve kötü görünüşlü olan (içilecek şeyler).
çapraza almak :
1) karşı yönlerden kuşatmak: 2) (Mecaz) herhangi bir konuda çeşit ...
çapraza sarmak :
bir iş içinden çıkılmaz duruma gelmek, çaprazlaşmak.
çaptan düşmek :
çalışma gücü, verimi azalmış veya tükenmiş olmak.
çaresiz kalmak :
çözüm yolu, çıkar yolu bulamamak:
çark çevirmek :
aynı yol üzerinde dönerek gitmek:
çark etmek :
1) bir doğrultuda giden kimse, şey sağa veya sola doğru yön değiş ...
çarka vermek (çektirmek) :
kesici araçları bileği çarkı ile biletmek.
çarkı döndürmek :
(Halk Dili) geçimini sağlamak.
çarkına etmek (okumak) :
(Argo) birine büyük kötülük yapmak veya işini bozarak zarar verme ...
çarpıntısı tutmak :
heyecan, korku veya üzüntüden çarpıntı nöbeti gelmek.
çarşaf gibi :
dalgasız, dümdüz ve durgun (deniz, göl).
çarşaf kadar :
pek büyük, çok geniş:
çarşafa dolanmak :
(Argo) bir işin içinden çıkamamak, kötü ve başarısız duruma düşme ...
çarşafa girmek :
çarşaf giymeye başlamak.
çat orada çat burada çat kapı arkasında :
çok çabuk yer değiştiren bir şeyin durumunu anlatan bir söz:
çatal görmek :
net görememek, bir şeyi iki görmek.
çatır çatır çatlamak :
1) çok çatlamak: 2) çok kıskanmak
çatıyı almak :
çatıya ulaşmak.
çatkın olmak :
kendini ağırdan satmak:
çatlasa da (çatlasa da patlasa da) :
(Teklifsiz Konuşma) 'elinden gelen her çareye başvursa da' anlamı ...
çay kenarında kuyu kazmak :
elde, amaca ulaşılacak bol araç varken emek harcayarak başka yoll ...
çaydan geçip derede boğulmak :
büyük güçlükleri yenmişken önemsiz bir sebepten başarısızlığa uğr ...
çayı görmeden paçaları sıvamak :
dereyi görmeden paçaları sıvamak.
çehre almak :
tavır takınmak:
çehre etmek :
surat etmek:
çehresi bozulmak :
yüzü düşmek:
çek! (çek arabanı!) :
(Hakaret) 'git buradan!' anlamında kullanılan bir söz:
çekeceği olmak :
başına sıkıntılı çok iş gelecek olmak:
çeki taşı gibi :
ağır ve kımıldamaz.
çekince koymak :
bir karara katılmadığını belirtmek.
çekip almak :
uzaklaştırmak, uğraşısına son vermek, koparmak:
çekip çevirmek :
hâle yola koymak, yönetmek:
çekip gitmek :
bırakıp gitmek, ayrılmak, savuşmak:
çekip vurmak :
bir anda karar verip silahla öldürmek:
çekiver kuyruğunu :
(Argo) 'artık ondan hayır bekleme' anlamında kullanılan bir söz:
çekiye gelmek :
düzene uymak.
çekiye gelmez :
ölçüsüz derecede çok veya büyük.
çeliğe su vermek :
çeliği özel bir biçimde hızla soğutarak daha çok sertleşmesini sa ...
çember geçirmek :
çemberle kuşatmak.
çember içine almak (çembere almak) :
kuşatmak:
çemberden dönmek :
başarıya ulaşmak üzereyken olumsuz bir sonuçla karşılaşmak.
çemberi yarmak :
bir veya birkaç noktayı delerek kuşatmadan kurtulmak.
çene çalmak :
gevezelik etmek:
çene patlatmak :
karşı tarafa anlatabilmek veya kabul etmesini sağlamak için bir k ...
çene yarışına girmek :
birbirinin sözünü keserek susmamacasına konuşmak:
çene yarıştırmak :
karşılıklı gevezelik etmek, çok konuşmak:
çene yetiştirmek :
konuşmayı sürdürmek:
çene yormak :
boşuna söyleyip durmak.
çenesi açılmak :
durmadan konuşmak, gevezelik etmek:
çenesi atmak :
can çekişirken çenesi titremek:
çenesi durmamak :
gereksiz yere sürekli konuşmak.
çenesi düşmek :
yerli yersiz konuşup gevezelik etmek.
çenesi kilitlenmek :
alt ve üst çene sımsıkı bir durumda bir araya gelmek.
çenesi oynamak :
1) bir şey yemek: 2) çok konuşmak
çenesine vurmak :
aşırı derecede konuşmak, gevezelik etmek.
çenesini açmak :
1) çok konuşmasına sebep olmak: 2) çok konuşmak, gevezelik etmek
çenesini bağlamak :
1) ölen bir kimsenin çenesi altından geçirilen tülbendi başının ü ...
çenesini dağıtmak :
iyice dövmek.
çenesini kapatmak :
susturmak.
çenesini tutmak :
ağzını tutmak.
çenesinin bağı çözülmek :
gevezelik etmek, yerli yersiz, sürekli konuşmak:
çengel atmak :
bir konuya taraftar toplama girişiminde bulunmak.
çengel takmak :
uğraşmak veya kötülük etmek için el atmak.
çeşni tutmak :
ekmekçilikte una karıştırılacak suyun oranını belirtmek.
çetele çekmek (tutmak) :
hesap tutmak amacı ile bir yere çizgiler çizmek.
çeteleye dönmek :
insanın yüzünde veya başka bir tarafında birçok kesik ve sıyrık o ...
çevir kazı yanmasın :
(Alay) karşısındakine dokunacak yersiz bir söz söylediğini fark ...
çeyiz düzmek :
çeyiz hazırlamak:
çıbanın başını koparmak :
ağır bir sorunun patlak vermesine yol açmak.
çığ gibi büyümek :
bir olay birdenbire ve etkileyici bir biçimde büyümek.
çığır açmak :
bir alanda yeni bir yol, yöntem başlatmak:
çığlık atmak (koparmak, basmak) :
kulak tırmalayıcı korkunç sesler çıkararak acı acı bağırmak:
çıkar gözetmek :
çıkarına bakmak.
çıkarına bakmak :
yalnızca kendini ve kendi durumunu gözeterek çıkar sağlamak.
çıkarını tepmek :
1) kendisine yarar sağlayacak bir şeyi veya bir durumu istememek; ...
çıkıntılık etmek :
1) itiraz etmek; 2) yolunda giden işi bozmak
çıkış almak :
1) işten ayrılmak; 2) çıkış belgesi almak
çıkış vermek :
belge düzenleyip işine son vermek.
çıkış yapmak :
1) bir tartışmada, karşı düşüncede olanları alt etmek için sert d ...
çıkmaz ayın son çarşambası :
(Şaka) işin hiçbir zaman yapılmayacağını anlatan bir söz.
çıkmaza girmek :
bir iş çözümlenemeyecek, içinden çıkılmayacak bir duruma düşmek:
çıkmaza sokmak :
bir işi, bir durumu çözümlenemez, güç bir duruma getirmek:
çıkmazda olmak :
çözüm bulamamak, çözümsüz durumda olmak:
çılgına dönmek :
1) sevinç, öfke, kızgınlık vb. duygular sonucu aşırı ölçüde heyec ...
çın çın inletmek :
gür ve keskin ses çıkarmak.
çın çın ötmek :
sürekli olarak keskin ses çıkarmak:
çın tutmak :
doğru olduğunu söylemek, doğrulamak.