eng
Dil Bilgisi Terimleri Sözlükleri
Bilim Terimleri Sözlükleri
Teknik Terimler Sözlükleri
Sanat Terimleri Sözlükleri
Spor Terimleri Sözlükleri
Hukuk Terimleri Sözlükleri
Ekonomi Terimleri Sözlükleri
Eğitim Terimleri Sözlükleri
Çevre Terimleri Sözlükleri
Sağlık Terimleri Sözlükleri
Sosyal Terimler Sözlükleri
Tarihi Şahsiyetler
Sarı Sayfalar
Deyimler Sözlüğü (33)
#
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama
Deyimler Sözlüğü (33. Sayfa)
dağarcığına atmak
:
bir bilgiyi eski bilgilerine katmak, zihnine yerleştirmek.
dağarcığındakini çıkarmak
:
hazırladığı bir sözü söylemek.
dağarcıkta bir şey kalmamak
:
her şeyi tüketmek, bitirmek.
dağda büyümüş
:
kaba ve görgüsüz kimse.
dağdan gelip bağdakini kovmak
:
sonradan geldiği bir yerde, kendinden önce gelen kişinin yerini a
...
dağlara düşmek
:
büyük bir üzüntü dolayısıyla insanlardan kaçıp ıssız yerlerde yaş
...
dağlara taşlara
:
kötü bir durumdan söz edilirken 'hepimizden ırak olsun' anlamında
...
dağların misafir aldığı mevsim
:
(Şaka) yaz mevsimi.
dağların şenliği (gelin anası)
:
(Şaka) kaba, anlayışsız kimse:
daha neler!
:
hiç öyle şey olur mu?' anlamında kullanılan bir söz.
dahası var
:
bir konuda bilinmesi gereken başka şeyler de olduğunu anlatmak iç
...
dakikası dakikasına uymamak
:
her an başka bir ruh durumu göstermek.
daktilo etmek
:
yazı makinesiyle yazmak.
daktiloya çekmek
:
yazı makinesiyle yazmak:
dal budak salmak
:
1) karmaşık bir biçimde yayılıp genişlemek: 2) soy yönünden geniş
...
dal gibi
:
ince uzun yapılı:
dal gibi kalmak
:
vücudu çok zayıflamak.
dal sürmek
:
yayılmak, kaplamak:
dal vermek
:
dayanmak, yaslanmak.
dala çıka
:
büyük güçlüklerle.
dalak kestirmek
:
(Halk Dili) sıtmadan büyümüş dalağı eski bir yöntemle tedavi etti
...
dalalete düşmek
:
doğru yoldan ayrılmak, sapkınlık etmek.
dalavere çevirmek (dalaveresini döndürmek)
:
yalan dolanla gizlice kötü iş görmek:
daldan dala konmak
:
sık sık iş, konu veya düşünce değiştirmek:
dalga geçmek
:
1) (Argo) üzerinde durulması gereken işle ilgilenmeyerek başka şe
...
dalga saymak
:
1) boş ve aylak durmak; 2) yersiz ve gereksiz şeylerle uğraşmak
dalgalanmaya bırakmak
:
1)(Ekonomi) paranın gerçek değerini bulması için girişimde bulunm
...
dalgasına taş atmak
:
(Argo) işini bozmak, keyfini kaçırmak.
dalgasını taşlamak
:
birinin işini bozmak.
dalgaya düşmek (gelmek)
:
(Argo) yanılmak, dalgınlıkla unutmak.
dalgayı başa almak
:
gemi veya sandalın başını dalgaların geldiği yöne çevirmek.
dalgınlığına gelmek
:
dalgınlık dolayısıyla fark edememek.
dalgınlığına getirmek
:
birinin dalgınlığından yararlanıp kendi isteğini gerçekleştirmek:
dalına basmak
:
hoşlanmadığı şeyleri yaparak birini kızdırmak:
dalına binmek
:
bir kimseye bir iş yaptırmak için asılmak, musallat olmak, sıkışt
...
dalıp çıkmak
:
1) deniz, göl vb. yerlerde suyun içinde kaybolup yeniden görünmek
...
dalıp gitmek
:
bir düşünce veya hayal ile bulunduğu ortamdan uzaklaşmak:
dallanıp budaklanmak
:
bir iş, bir sorun büyüyerek karışık duruma gelmek:
dalları basmak
:
ağaçta dalları eğecek kadar çok meyve olmak.
dalyan gibi
:
boylu boslu:
dama çıkmak
:
cinsel istekleri artmak.
dama demek
:
1) gücü kalmayarak bir işi daha ileri götüremeyecek duruma gelmek
...
dama taşı gibi oynatmak
:
birini sık sık bir yerden bir yere göndermek veya atamak.
damardan girmek
:
(Argo) karşısındaki kişiyi en fazla etkileyebilecek noktadan konu
...
damarı (damarları) kabarmak
:
bir huy veya duygu güçlü bir biçimde ortaya çıkmak:
damarı kurusun!
:
birinin huysuzluğuna öfkelenildiğinde söylenen bir ilenme sözü.
damarı tutmak
:
kötü huyu, aksiliği depreşmek, inatlaşmak:
damarına (damarlarına) işlemek
:
kötü bir huy, vazgeçilmez bir biçimde yerleşmek.
damarına basmak
:
birini, duyarlı olduğu bir konuda kızdırmak:
damarına çekmek
:
soyunun özelliklerini taşımak.
damarına girmek
:
birinin hoşlanacağı şeyler yaparak kendisini ona sevdirmek.
damat girmek
:
aileye güveyi olarak katılmak:
damdan çardağa atlamak
:
hiçbir mantık bağı kurmadan konudan konuya geçmek.
damdan düşer gibi
:
birdenbire ve yersiz olarak:
damdan düşercesine
:
birdenbire ve yersiz olarak:
damga vurmak
:
1) damgalamak: 2) (Mecaz) iz bırakmak
damga yemek
:
biri kötü bir yargıya veya nitelenmeye uğramak:
damgasını vurmak
:
biri hakkında kötü bir yargıya varmak:
damlaya uğramak
:
yüreğine inmek, felç olmak.
dan dun konuşmak (etmek)
:
yerli yersiz, ileri geri konuşmak.
danalar gibi bağırmak (böğürmek)
:
çok kuvvetle bağırmak, haykırmak.
dananın kuyruğu kopmak
:
beklenen veya korkulan sonuç gerçekleşmek:
daniskasını yapmak
:
bir işi her yolu deneyerek gerçekleştirmek.
dar gelmek
:
sıkıntı ve huzursuzluk vermek:
dar kaçmak
:
istemediği bir çevreden kendini dışarı atmak.
dara boğmak
:
birinin güç durumundan yararlanmak.
dara düşmek
:
para sıkıntısına düşmek:
dara gelmek
:
1) aceleye gelmek; 2) mecbur olmak
dara getirmek
:
aceleye getirmek.
darağacına çekmek
:
idam cezası alan bir kimseyi asmak:
darasını almak
:
içine bir şey konulacak kabın ağırlığını tartmak.
darasını düşmek
:
kabın ağırlığını hesaba katmamak.
daraya atmak (çıkarmak)
:
değer vermemek.
darbe (darbeyi) yemek
:
1) gücü sarsılmak: 2) kötü, olumsuz bir duruma maruz kalmak
darbe almak
:
kötü bir duruma düşmek.
darbe vurmak (indirmek)
:
iyi olan bir durumu kötüye dönüştürmek:
darda bulunmak
:
bir şeyin sıkıntısını çekmek:
darda kalmak
:
1) paraca sıkıntı içine girmek; 2) zor duruma düşmek:
dargın durmak
:
küskün durumda olmak:
darısı ... başına (darısı başına)
:
bir başarı, bir mutluluk başkası için istendiğinde söylenen bir s
...
darmadağın etmek
:
1) dağıtmak, karıştırmak; 2) (Mecaz) dayak atıp iyice dövmek:
darmadağın olmak
:
1) dağınık ve karışık duruma gelmek: 2) (Mecaz) kötü bir biçimde
...
darmaduman etmek
:
karmakarışık bir duruma getirmek.
darmaduman olmak
:
karmakarışık bir duruma gelmek:
dava etmek (açmak)
:
hukuksal korunmanın bir hüküm ile sağlanması için yargı organları
...
dava görmek
:
açılan davaları incelemek ve sonuca bağlamak:
davacı olmak
:
dava etmek.
davar gütmek
:
1) sürüyü otlatmak, korumak ve gerektiğinde süt sağmak: 2) (Argo)
...
davaya bakmak
:
açılan davayı incelemek, araştırmak ve sonuçlandırmak:
davet etmek
:
1) çağırmak: 2) birinin bir şeye uymasını istemek
davete icabet etmek
:
çağrılı olduğu yere gitmek:
davul çalmak (dövmek)
:
1) davula vurarak ses çıkarmak; 2) (Mecaz) bir şeyi herkesin habe
...
davul çalsan işitmez
:
1) sağır; 2) uykusu çok ağır, derin uykuda
davul gibi
:
şiş ve gergin.
dayağa idmanlı olmak
:
dayak yemeye alışmış olmak:
dayak atmak
:
dövmek, sopa ile dövmek:
dayak yemek
:
dövülmek, sopa ile dövülmek:
dayayıp döşemek
:
evi, odayı mobilya vb. ile döşemek:
dediği çıkmak
:
dediği şey gerçekleşmek.