eng
Dil Bilgisi Terimleri Sözlükleri
Bilim Terimleri Sözlükleri
Teknik Terimler Sözlükleri
Sanat Terimleri Sözlükleri
Spor Terimleri Sözlükleri
Hukuk Terimleri Sözlükleri
Ekonomi Terimleri Sözlükleri
Eğitim Terimleri Sözlükleri
Çevre Terimleri Sözlükleri
Sağlık Terimleri Sözlükleri
Sosyal Terimler Sözlükleri
Tarihi Şahsiyetler
Sarı Sayfalar
Deyimler Sözlüğü (35)
#
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama
Deyimler Sözlüğü (35. Sayfa)
dermanı kesilmek (dermandan kesilmek)
:
yorgunluktan güçsüzleşmek:
ders (dersi) asmak
:
dersten kaçmak, derse gitmemek:
ders almak
:
1) bir konu üzerinde bir öğrenci yetkili bir kimseden bilgi edinm
...
ders başı etmek (yapmak)
:
tatil sonrası öğrenciler yeni öğretime başlamak.
ders görmek
:
bir konu üzerinde bir öğrenci yetkili bir kimseden bilgi edinmek.
ders olmak
:
kötü bir olay bir daha yapmamak üzere örnek olmak, ibret olmak:
ders vermek
:
1) öğretmek, yetiştirmek: 2) azarlamak, sert davranmak, sert bir
...
ders yapmak
:
1) sınıfta belli bir programa bağlı olarak herhangi bir konuyu iş
...
dert anlatmak
:
derdini dökmek:
dert değil
:
önemsemeye, üzülmeye değmez' anlamında kullanılan bir söz.
dert eğirmek
:
içinden çıkılması güç bir sorunla uğraşmak zorunda kalmak.
dert etmek (edinmek)
:
bir sorunu veya durumu üzüntü konusu yapmak.
dert olmak (kesilmek)
:
bir kimse veya olay sıkıntı vermek:
dert yanmak
:
derdini sızlanarak anlatmak:
dertsiz başını derde sokmak
:
bir derdi yokken gereksiz yere üzüntü veren bir işe girişmek.
derya gibi
:
1) çok bilgili; 2) pek çok
destan düzmek
:
kahramanlık hikâyesi veya herhangi bir olayı anlatan şiir yazmak.
destan gibi
:
uzun yazılmış (mektup).
destan yazmak
:
olağanüstü kahramanlık, yararlık veya başarı göstermek.
destek görmek
:
yardım edilmek.
destek olmak
:
güç sağlamak, yardımcı olmak:
desteksiz atmak
:
abartılı konuşmak, yalan söylemek.
destursuz atmak
:
kolay yalan söyleyebilmek, palavra atmak.
dev adımlarla ilerlemek
:
çok çabuk ilerlemek, üst üste başarılar göstermek.
dev gibi
:
iri ve korkunç:
deve dişi gibi
:
1) iri görünüşlü; 2) sıradan olmayan, tanınmış, güçlü
deve gibi
:
1) uzun boylu; 2) hantal
deve kuşu gibi (yüke gelince kuş, uçmaya gelince deve)
:
uygun şartlarda terslik çıkaran.
deve kuşu gibi başını kuma sokmak (gömmek)
:
1) bir tehlike, bir olay karşısında yararlı olmayacağı apaçık ort
...
deve kuşuluk etmek
:
deve kuşu gibi başını kuma sokup gerçeklerden uzak duracağını san
...
deve nalbanda bakar gibi
:
(Alay) hiç görmediği, bilmediği bir şeye bakar gibi.
deve olmak
:
para veya yiyecek kaybolmak.
devede kulak (kulak gibi) kalmak
:
1) çok az önemi olmak, söz etmeye değer bulmamak: 2) yetersiz, ço
...
deveye hendek atlatmak
:
birine yapılması çok zor, hemen hemen imkânsız olan işleri yaptır
...
deveyi düze çıkarmak
:
güçlükleri giderip işleri yoluna koymak.
deveyi havuduyla yutmak
:
eline geçen ve hakkı olmayan şeyleri kendi menfaati için kullanma
...
devir açmak
:
tarihte özellik taşıyan yeni bir çağ başlatmak.
devre dışı kalmak
:
konudan uzak düşmek, konuyla ilgilenememek.
devre dışı tutmak (bırakmak)
:
konudan uzaklaştırmak, ilgilenmemesini sağlamak:
devreye alınmak
:
işin içine girmesi sağlanmak:
devreye girmek
:
ilgilenmek, karışmak, araya girmek.
devreye sokmak
:
işin içine girdirmek, karıştırmak.
deyip de geçmemek
:
önemsemek:
dımdızlak ortada kalmak
:
elindeki her şeyi, imkânlarını yitirmek:
dımdızlak ortalıkta bırakmak
:
her türlü varlıktan, olanaktan mahrum kılmak, yokluğa mecbur etme
...
dırıltı çıkarmak (etmek)
:
çekişmeye yol açmak:
dış kapının mandalı
:
1) uzak akraba; 2) önemsiz, değersiz
dışa vurmak
:
belli etmek.
dışarı atmak
:
1) kovmak; 2) zararlı bir maddeyi terleme, idrar vb. yollarla vüc
...
dışarı çıkmak
:
büyük abdest yapmak.
dışarı vurmak
:
belli etmek, açıklamak.
dışı kalaylı, içi alaylı
:
dışı süslü, güzel görünüşlü ancak içi berbat' anlamında kullanıla
...
dışına çıkmak
:
tanınan hak ve yetkileri aşmak.
dışında bırakmak
:
hariç tutmak:
dışında kalmak
:
karışmamak, ilgilenmemek:
dibe vurmak
:
en kötü duruma düşmek.
dibek gibi
:
1) bütün ağırlığıyla: 2) şişmiş; 3) ağır, ağırlaşmış
dibine darı ekmek
:
bir şeyi sonuna kadar tüketmek, bitirmek:
dibine kadar
:
en ince ve gizli noktasına kadar:
dibini kurcalamak (karıştırmak)
:
araştırmak, sorup öğrenmek:
dibini tutmak
:
pişen yemekler tencerenin dibine yapışmak.
didişip durmak
:
sürekli olarak birbirini hırpalamak:
dik dik bakmak
:
çok sert bir biçimde, sert sert, öfkeli öfkeli bakmak:
diken diken olmak
:
dik duruma gelmek, dikleşmek:
diken üstünde oturmak (olmak)
:
bir yerde tedirginlik duymak:
dikilip durmak (kalmak)
:
bir yerde kısa bir süre ayak üstünde durmak:
dikine gitmek
:
kimsenin sözünü dinlemeyerek kendi bildiğini yapmak:
dikiş atmak
:
yarılan veya yırtılan deriyi dikişle bir araya getirip tutturmak:
dikiş tutturamamak
:
bir işte veya bir yerde herhangi bir sebeple uzun süre kalmamak.
dikişini almak
:
dikilmiş yaranın ipliklerini kesip çıkarmak.
dikiz etmek (geçmek)
:
gözetlemek:
dikize almak
:
gözetlemek:
dikkat çekmek
:
1)(Askeri) 'dikkat' komutunu yüksek sesle söylemek; 2) (Mecaz) il
...
dikkat kesilmek
:
bütün dikkatini bir şey üzerinde toplamak:
dikkate almak
:
göz önünde bulundurmak, hesaba katmak, gereğini düşünmek:
dikkati calip olmak
:
dikkati çeken kimse veya şey olmak.
dikkatini çekmek
:
uyarmak.
dikkatini çekmemek
:
birinin ilgisini uyandırmamak:
dikkatini toplamak
:
duygu ve düşünceyi bir konu veya yapılan iş üzerinde yoğunlaştırm
...
dikte etmek
:
1) yazdırmak için söylemek: 2) (Mecaz) birine isteklerini zorla k
...
dil (diller) dökmek
:
kandırmak, inandırmak veya yararlanmak için tatlı sözler söylemek
...
dil ağız vermemek
:
ağız dil vermemek:
dil otu yemek
:
çok konuşmak:
dil tutmak
:
(Eskimiş) sorguya çekmek için düşman askeri yakalamak.
dil uzatmak
:
bir kimse veya bir şey için kötü söylemek:
dilden düşmez olmak
:
herkes tarafından sürekli tekrar edilir olmak:
dilden düşürmemek
:
sürekli tekrar etmek.
dile (dillere) düşmek
:
hakkında dedikodu yapılmak:
dile dolamak
:
bir şeyi veya konuyu sık sık tekrar etmek.
dile gelmek
:
1) dile düşmek; 2) konuşma kudreti, yeteneği, olmayan varlık konu
...
dile getirmek
:
1) konuşturmak: 2) belirtmek, anlatmak, açıklamak, ifade etmek
dile vermek
:
gizli tutulması gereken bir şeyi açığa vurmak, duyurmak, yaymak.
dilediği gibi
:
kendi düşünce, görüş ve isteğine göre:
dilencilik etmek
:
dilenmek.
dili (başka bir dile) çalmak
:
bir kimsenin konuşması başka bir dile benzemek.
dili (dilinin) döndüğü kadar
:
söyleyebildiği kadar, anlatma gücünün elverdiği ölçüde:
dili açılmak
:
herhangi bir sebeple konuşmayan kimse konuşmaya başlamak.
dili ağırlaşmak
:
hastalık sebebiyle güçlükle söz söyleyebilmek, güçlükle konuşmak:
dili alışmak
:
çok kullandığı bir söze alışmak:
dili bir karış (olmak)
:
fazla konuşan, her söze karşılık veren.