eng
Dil Bilgisi Terimleri Sözlükleri
Bilim Terimleri Sözlükleri
Teknik Terimler Sözlükleri
Sanat Terimleri Sözlükleri
Spor Terimleri Sözlükleri
Hukuk Terimleri Sözlükleri
Ekonomi Terimleri Sözlükleri
Eğitim Terimleri Sözlükleri
Çevre Terimleri Sözlükleri
Sağlık Terimleri Sözlükleri
Sosyal Terimler Sözlükleri
Tarihi Şahsiyetler
Sarı Sayfalar
Deyimler Sözlüğü (39)
#
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama
Deyimler Sözlüğü (39. Sayfa)
düşünceye varmak
:
bir görüşe veya karara varmak, bir inanca ulaşmak.
düşünüp (düşünmek) taşınmak
:
konuyu bütün yönleriyle inceleyip ona göre davranmak, iyice düşün
...
düven sürmek (dövmek)
:
düvenle ekinlerin tanelerini başaklarından çıkarmak.
düz duvara tırmanmak
:
çocuk, çok yaramazlık yapmak.
düze indirmek
:
eşkıyalıktan vazgeçirmek:
düze inmek
:
eşkıyalıktan vazgeçmek:
düzen kurmak
:
1) işler duruma getirmek; 2) düzenlemek:
düzen vermek (düzene koymak, düzene sokmak)
:
1) düzenlemek, dağınıklıktan kurtarmak: 2) akort etmek
ebedî uykuya dalmak
:
ölmek:
ebediyete intikal etmek
:
ölmek.
ecel aman verirse
:
ömür yeterse, ölmezsem' anlamında kullanılan bir söz.
eceli gelmek
:
ölümü veya yok olması kaçınılmaz duruma gelmek:
eceline susamak
:
ölmek istermiş gibi tehlikeli işlere girişmek.
eceliyle ölmek
:
olağan sayılan herhangi bir biçimde ölmek.
edebini takınmak
:
edepli davranmaya başlamak.
edebiyat yapmak
:
bir konu üzerinde gereksiz yere süslü sözler söylemek:
edep etmek
:
utanmak, sıkılmak.
edep yahu
:
kötü davranışlarda bulunanlara 'utan, edebini takın' anlamında ku
...
edeptir söylemesi
:
(Halk Dili) 'affedersiniz, söylemesi ayıptır ama' anlamında kulla
...
efendi gibi yaşamak
:
sıkıntısız, varlık içinde yaşamak.
efendiden bir adam
:
terbiyeli, kibar ve ağırbaşlı kimse.
efendime söyleyeyim
:
1) söz söylerken gerekli kelimeyi bulamayan bir kimsenin kullandı
...
efkâr basmak
:
tasalanmak, kaygılanmak:
efkâr dağıtmak
:
sıkıntıyı gidermek, üzüntüden uzaklaşmak.
efkârı dağılmak
:
sıkıntı ve üzüntüden kurtulmak, rahatlamak, huzur bulmak:
eflake ser çekmek
:
çok yüksek olmak.
efradını cami, ağyarını mâni
:
ne eksik ne fazla, eksiği artığı olmayan' anlamında kullanılan bi
...
eğilip bükülmek
:
bir kimsenin karşısında sıkıntı, utanç vb. duygularını açığa vura
...
eğitim almak
:
belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetişmek.
eğitim vermek
:
belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetiştirmek.
eğreti almak
:
ödünç almak.
eğreti oturmak
:
bir yerde çok kısa süre kalacakmış gibi oturmak.
eğreti vermek
:
ödünç vermek.
eğretiye almak
:
bir yapının alt bölümünü onarmak için üstünü destekler üzerinde d
...
eğri (eğri gözle) bakmak
:
kötü düşünce ile bakmak.
eğri gemi doğru sefer
:
kullanılan araç yetersiz ancak yapılan iş isteğe uygun' anlamında
...
eğrisi doğrusuna gelmek
:
olmayacak gibi görünen bir iş, bir girişim, rastlantı sonucu olum
...
ejder gibi
:
iri yapılı ve korkunç görünüşlü.
ejderha gibi
:
ejder gibi.
ek bent olmak
:
şaşırıp ne diyeceğini bilememek.
ekini belli etmemek
:
eksik, bozuk, yanlış, kusurlu bir işi sağlam, doğru ve doğal imiş
...
ekip biçmek
:
tarım yapmak.
ekmediği yerden biter
:
umulmayan ve istenilmeyen yerde karşılaşılan kimseler için kullan
...
ekmeğinden etmek
:
işinden çıkarmak, işinden atmak.
ekmeğinden olmak
:
geçimini sağlayan işinden zorunlu olarak ayrılmak:
ekmeğine göz koymak (dikmek)
:
birinin geçimini sağlayan işi elinden almaya çalışmak.
ekmeğini çıkarmak
:
çalıştığı işten geçimini karşılayacak kadar kazanç sağlamak:
ekmeğini kana doğramak
:
büyük bir sıkıntı ve üzüntüye katlanmak.
ekmeğini kazanmak
:
geçimini sağlamak:
ekmeğini taştan çıkarmak
:
1) geçimini sağlamakta çok becerikli olmak; 2) en zor koşullarda
...
ekmeğini yemek
:
1) birisinin işinde çalışarak kendi geçimini sağlamak: 2) geçim y
...
ekmek elden su gölden
:
kendisi çalışmayıp başkasının kazancıyla geçinme durumu' anlamınd
...
ekonomi yapmak
:
tutumlu davranmak.
eksik doğmak
:
vaktinden önce veya organları gelişmeden doğmak.
eksik etmemek
:
her zaman bulundurmak:
eksik gedik kapamak
:
ufak tefek gereksinimleri karşılamak.
eksik gelmek
:
yetişmemek, yetmemek.
eksik olma!
:
var ol, sağ ol!' anlamında kullanılan bir söz.
eksik olmamak
:
her vakit ve her fırsatta bulunmak:
eksiltmeye çıkarmak
:
bir işi, istekliler arasında en ucuz fiyat verene bırakmak için i
...
el açmak
:
1) dilenmek: 2) başkasının yardımını isteyecek durumda olmak; 3)
...
el almak
:
1)(Eskimiş) tarikatlarda bir mürit, mürşidinden, başkalarına yol
...
el arı düşman gayreti
:
dosta düşmana karşı küçük düşmemek için çaba gösterme' anlamında
...
el atmak
:
1) birisinin işine karışmak, müdahale etmek: 2) bir işe girişmek,
...
el ayak çekilmek
:
ortalıkta hiç kimse kalmamak, ıssızlaşıp sessizleşmek:
el bağlamak
:
1) saygı için ellerini göbeğinin üstüne kavuşturup durmak; 2) nam
...
el basmak
:
kutsal bir şey üzerine el koyarak yemin etmek.
el bebek gül bebek
:
nazlı, şımarık bir biçimde:
el bende!
:
tekrarlanan oyunda başlama sırası veya hakkı bende' anlamında kul
...
el birliği etmek
:
birlikte davranmak, dayanışmak.
el çekmek
:
vazgeçmek.
el çektirmek
:
görevinden uzaklaştırmak:
el çırpmak
:
1) alkışlamak, tempo tutmak: 2) birini çağırmak için ellerini bir
...
el dokunulmamak
:
daha önce kullanılmamak, el değmemiş olmak:
el el üstünde oturmak
:
herhangi bir iş yapmadan boş oturmak:
el elde baş başta
:
elde bulunan her şeyin tükendiğini anlatan bir söz:
el ele vermek
:
1) el tutuşmak: 2) (Mecaz) birlikte davranmak, bir konuda birleşm
...
el emeği göz nuru
:
yapımı uzun zaman alan ve çok emek isteyen iş, el işi göz nuru.
el ense çekmek (etmek)
:
1)(Spor) güreşte, kolunu hasmın boynuna getirip başparmağı gırtla
...
el etek öpmek
:
1) bir işi yaptırmak için çok yalvarmak; 2) yaltaklanmak
el etek tutmak
:
tarikata girmek, derviş olmak.
el etmek
:
1) bir kimseyi el işaretiyle çağırmak: 2) uzaktan el sallamak
el işi göz nuru
:
el emeği göz nuru.
el iyisi olmak
:
yakın çevresine değil, yabancılara yardımcı olmayı sevmek.
el kadar
:
çok küçük, küçücük:
el kaldırmak
:
1) oy verdiğini veya söz istediğini elini kaldırarak belirtmek; 2
...
el kapısına düşmek
:
yabancıya muhtaç olmak:
el katmak
:
1) bir işe karışmak, müdahale etmek; 2) bir işin yapılmasına yard
...
el kazanıyla aş kaynatmak
:
başkasının hazırladığı imkânları kendi hesabına kullanarak iş çev
...
el ovuşturmak
:
1) birinin karşısında ezilip büzülmek; 2) birinin kötü duruma düş
...
el pençe
:
el pençe divan.
el pençe divan
:
1) saygı gösterilen kimse karşısında el kavuşturmuş bir biçimde:
...
el sıkışmak
:
pazarlıkta anlaşmak.
el sıkmak
:
selamlaşmak için birinin elini tutmak.
el sürmemek
:
1) dokunmamak, değmemek; 2) bir işi yapmamak, ilgilenmemek:
el tazelemek
:
bir işte yorulan kimse yerine başka birini getirmek.
el tutmak
:
bir iş uzun süre uğraştırmak, vakit kaybettirmek.
el uzatmak
:
1) birinden bir hakkı almaya kalkışmak: 2) yardım etmek
el vermek
:
1) yardım etmek; 2) (Eskimiş) tarikatlarda mürşit, bir müride, ba
...
el vurmamak
:
bir işi yapmaya yanaşmamak ve başlamamak.