eng
Dil Bilgisi Terimleri Sözlükleri
Bilim Terimleri Sözlükleri
Teknik Terimler Sözlükleri
Sanat Terimleri Sözlükleri
Spor Terimleri Sözlükleri
Hukuk Terimleri Sözlükleri
Ekonomi Terimleri Sözlükleri
Eğitim Terimleri Sözlükleri
Çevre Terimleri Sözlükleri
Sağlık Terimleri Sözlükleri
Sosyal Terimler Sözlükleri
Tarihi Şahsiyetler
Sarı Sayfalar
Deyimler Sözlüğü (41)
#
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama
Deyimler Sözlüğü (41. Sayfa)
eline geçmek
:
1) kazanmak, edinmek, elde etmek: 2) rastlamak, bulmak
eline tutuşturmak
:
karşısındakinin isteyip istemediğini düşünmeksizin verivermek:
eline yüzüne bulaştırmak
:
bir işi gerektiği gibi yapamamak, başarısız olmak, becerememek.
elini arı kovanına sokmak
:
elini taşın altına koymak.
elini ayağını öpeyim
:
çok yalvarırım' anlamında kullanılan bir söz.
elini belli etmek (göstermek)
:
kâğıt, okey vb. oyunlarda elindeki kâğıdı veya taşı, oynayanlara
...
elini çabuk tutmak
:
gerekli önlemi zamanında almak:
elini kana bulamak (bulaştırmak)
:
öldürmek.
elini kolunu sallaya sallaya gelmek
:
1) gelirken hiçbir armağan getirmemek; 2) bitirmeye gittiği işten
...
elini kolunu sallaya sallaya gezmek
:
1) ortada görünmemesi gereken kimse pervasızca dolaşmak; 2) perva
...
elini kulağına atmak
:
ezan okumak, gazel veya türkü söylemek için elini kulak kepçesini
...
elini oynatmak
:
parayı esirgememek.
elini sallasa ellisi (başını sallasa tellisi)
:
birinin karşı cinsten birçok insanı kolaylıkla elde edebileceğini
...
elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak
:
hiçbir iş yapmamak:
elini taşın altına koymak (sokmak)
:
bir konuda sorumluluk üstlenmek.
elini uzatmak
:
yardım etmek:
elini veren kolunu alamaz
:
kendisine iyilik yapıldığında devamını fazlasıyla isteyen kimsele
...
elini vicdanına koymak
:
doğru, yansız, hakça davranmak.
elinin altında olmak
:
1) her zaman kolayca alınıp yararlanılabilecek yerde ve yakınlıkt
...
elinin hamuruyla erkek işine karışmak
:
kadınlar, beceremeyeceği işleri yapmaya kalkışmak.
elinin tersiyle çarpmak
:
ayanın arkasıyla şiddetle tokat atmak.
elinin tersiyle itmek
:
reddetmek, kabul etmemek:
eliyle koymuş gibi
:
aramadan, kolayca:
elle tutulacak tarafı (yanı) kalmamak
:
1) sağlam bir yanı kalmamak; 2) güvenilecek veya kayrılacak bir y
...
elle tutulur
:
1) çok açık ve belli; 2) somut
elle tutulur gözle görülür (dille anlatılır)
:
çok belirgin, çok açık:
elle tutulur tarafı olmamak
:
hiçbir değerli yanı olmamak.
ellenmiş dillenmiş
:
iffetsizliği yayılmış (kadın).
eller yukarı!
:
ellerini kaldırarak teslim ol' anlamında kullanılan bir söz.
ellerde gezmek
:
1) elden ele dolaşmak; 2) (Mecaz) el üstünde tutulmak, saygı ve s
...
elleri (ellerin) dert görmesin
:
ellerine sağlık' anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü:
ellerim yanıma gelsin
:
Allah canımı alsın ki doğru söylüyorum' anlamında kullanılan bir
...
elma da alma da demesini biliriz
:
şartlara göre uygun davranırız' anlamında kullanılan bir söz.
elma gibi
:
kırmızı (yanak).
elmas gibi
:
çok iyi, çok değerli:
emanet bırakmak (etmek, vermek)
:
bir şeyi veya bir kimseyi birine veya bir yere bir süreliğine bır
...
emdiği (helal) süt haram olmak
:
herhangi bir isteğinin yapılmamasından sonra ilenmek:
emdiği sütü burnundan getirmek
:
birisine çok sıkıntı çektirmek:
eme seme yaramamak
:
işe yaradığı kabul edilmemek, makbule geçmemek, takdir edilmemek.
eme yaramak
:
işe yaramak, yararlı olmak.
emeği geçmek
:
bir şeyin ortaya çıkması için çalışmış olmak:
emek çekmek
:
bir işte çok çalışarak yorulmak.
emek harcamak
:
çaba göstermek.
emek vermek
:
bir şeyin meydana gelmesi için özenle ve çok çalışmak:
emekliye ayırmak (çıkarmak, çıkartmak)
:
kanuna göre aylık bağlayarak bir görevliyi görevinden ayırmak:
emekliye ayrılmak (çıkmak)
:
emekli olmak, tekaüde sevk olunmak:
emekliye sevk etmek
:
emekliye ayırmak:
emel beslemek
:
isteği, arzuyu sürekli düşünmek veya güçlendirmek:
emeline alet etmek
:
birini veya bir şeyi kendi istekleri doğrultusunda kullanmak:
emin olmak
:
inanmak, güvenmek:
emir komuta zinciri içinde olmak
:
herhangi bir işlem en alt rütbe veya makamdan en üst rütbe veya m
...
emniyet etmek
:
güvenmek:
emretti patrik efendi
:
(Alay) birinin yersiz bir buyruğuna karşı kullanılan bir söz.
emrihak vaki olmak
:
ölmek:
emrine vermek
:
1) görevlendirmek, atamak; 2) yararlanması için ayırmak:
emrivaki yapmak
:
oldu bittiye getirmek.
enayiliğine doyma!
:
iyi niyetle yaptığı bir davranış sonunda zarar gören kimseye söyl
...
endazeyi kaçırmak
:
fazla abartmak, ölçüyü kaçırmak:
endazeyi şaşırmak
:
ne yapacağına karar verememek, eli ayağı dolaşmak:
endişeye düşmek
:
tasaya kapılmak, kaygılanmak:
enfiye çekmek
:
keyiflenmek amacıyla çürütülmüş tütünden yapılan tozu burna nefes
...
engel çıkarmak
:
bir işin yapılmasını zorlaştırmak:
engel tanımamak
:
her türlü zorluğa karşın başarılı olmak:
engin dallardan murt yememek
:
yükseklerden uçmak, burnu büyük olmak:
ense kulak yerinde olmak
:
1) (Teklifsiz Konuşma) iri yarı olmak; 2) kelli felli olmak
ense yapmak
:
(Argo) hiçbir iş yapmadan yan gelip yatmak.
ensesinde boza pişirmek
:
1) ısıtmak, kızgın duruma getirmek: 2) birini çok üzmek, tedirgin
...
ensesine binmek
:
birine bir işi yaptırmak için sürekli baskı altında bulundurmak.
enseyi karartmak
:
ümitsizliğe kapılmak, karamsarlığa düşmek.
entel takılmak
:
(Argo) bir süre entel gibi yaşamaya, onların yaptıklarını yapmaya
...
entrika çevirmek
:
entrika ile amacına ermeye çalışmak, dolap çevirmek:
entrikaya kurban gitmek
:
hileli, dalavereli bir iş sonunda zarara uğramak:
ere gitmek (varmak)
:
(Halk Dili) kadın veya kız evlenmek.
ere vermek
:
kızı evlendirmek:
ergen olmak
:
evlenecek çağa girmek.
eriyip bitmek
:
üzüntü ve sıkıntıdan çok zayıflamak:
eriyip gitmek
:
yok olmak:
erkân göstermek
:
yolunu yordamını öğretmek:
erkek gibi
:
erkeğe yakışır, erkeğe benzer:
erkekliğe sığmamak
:
mertliğe, yiğitliğe yakışmamak.
erkekliği kesilmek
:
erkek fizyolojik görevini yerine getirememek:
erkekliğine yedirememek
:
mertliğe, yiğitliğe yakıştıramamak:
erkeklik taslamak
:
kendini erkek gibi göstermek, erkekçe davranışta bulunmak, kabada
...
erketecilik etmek
:
gözetlemek:
erketelik yapmak
:
gözetlemek:
Ermeni gelini gibi kırıtmak
:
ağır veya yavaş hareket etmek:
erozyona uğramak
:
1) aşınmak; 2) (Mecaz) değer veya saygınlık kaybetmek
es geçmek
:
(Teklifsiz Konuşma) üzerinde durmamak, boş vermek, önemsememek:
esamesi okunmamak
:
kendisine değer verilmemek, adı anılmamak:
esarette kalmak
:
uzun süre esir olarak bulunmak.
esas vaziyete geçmek
:
hazır ol durumunu almak:
esasa bağlamak
:
belirli bir kurala dayandırmak.
esası olmamak
:
gerçek olmamak, yalan olmak.
esasına bakarsan
:
aslına bakarsan.
esen kalmak
:
ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı, sıhhatli olmak:
eser kalmamak
:
hiçbir belirti, iz olmamak:
esermek besermek
:
emek vererek ortaya çıkarmak.
esip gürlemek
:
sinirli bir biçimde kızmak, bağırmak.
esir almak
:
1) tutsak etmek; 2) alıkoymak, meşgul etmek
esir düşmek
:
tutsak olmak: