eng
Dil Bilgisi Terimleri Sözlükleri
Bilim Terimleri Sözlükleri
Teknik Terimler Sözlükleri
Sanat Terimleri Sözlükleri
Spor Terimleri Sözlükleri
Hukuk Terimleri Sözlükleri
Ekonomi Terimleri Sözlükleri
Eğitim Terimleri Sözlükleri
Çevre Terimleri Sözlükleri
Sağlık Terimleri Sözlükleri
Sosyal Terimler Sözlükleri
Tarihi Şahsiyetler
Sarı Sayfalar
Deyimler Sözlüğü (48)
#
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
Deyimler Sözlüğü İçerisinde Arama
Deyimler Sözlüğü (48. Sayfa)
göreyim seni
:
1) senden başarılı sonuçlar bekliyorum: 2) 'sen bunu yaparsan kar
...
görmediğe (görmemişe) dönmek
:
1) tam bir sağlığa kavuşmak; 2) başından geçmemiş gibi olmak:
görmezden gelmek
:
görmemiş gibi yapmak, farkında değilmişçesine davranmak:
görmezlikten gelmek
:
görmemiş gibi davranmak:
görücü gitmek
:
evlenecek erkek için kız görmeye gitmek.
görücülüğe gitmek
:
evlenmek isteyen erkek için kız görmeye gitmek.
görücüye çıkmak
:
evlenmesi söz konusu olan kız görücüye görünmek:
görümcelik yapmak (etmek)
:
görümce, geline kötü davranmak.
görünüş almak
:
şekil almak.
görünüşe aldanma
:
yalnızca dış görünüşe bakarak yargıya varmak insanı yanıltabilir'
...
görünüşü kurtarmak
:
bir işi gereği gibi değil, yapılıyor dedirtmek için üstünkörü yap
...
görüp göreceği rahmet bu
:
görülecek tek şey' anlamında kullanılan bir söz:
görüş bildirmek
:
bir konuda elde edilen düşünce ve deneyimleri vermek.
görüş birliği içinde olmak
:
aynı görüş ve düşünceye sahip bulunmak:
görüş birliği sağlamak
:
aynı görüş ve düşüncede birleşmek.
görüş birliğine varmak
:
farklı görüş ve düşüncelerden sonra aynı görüş ve düşünceye ulaşm
...
gösterime girmek
:
sinema salonlarında bir film oynamaya başlamak.
gösterişe kaçmak
:
gösteriş yapmaya başlamak.
gövdeye atmak (indirmek)
:
(Teklifsiz Konuşma) oburca yemek:
göz (gözler) önüne sermek
:
açıklamak, sergilemek, göstermek, tanıtmak:
göz (gözünün) kuyruğuyla bakmak
:
göz ucuyla bakmak.
göz (gözünün) önünde olmak
:
1) sürekli denetimi altında bulunmak; 2) unutmamak, olduğu gibi h
...
göz (gözünün) önüne serilmek
:
görülmek, bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmak:
göz (gözünün) ucuyla bakmak
:
fark ettirmeden gözlemek, belli etmemeye çalışarak başını çevirme
...
göz açamamak
:
yoğun işler yüzünden bir şeyle ilgilenme imkânı bulamamak:
göz açıp kapayıncaya kadar
:
çok kısa bir sürede:
göz açtırmamak
:
başka bir iş yapmasına vakit veya imkân vermemek.
göz alabildiğine
:
1) gözün görebileceği en uzak yerlere kadar: 2) çok geniş, engin
...
göz ardı etmek
:
gereken önemi vermemek:
göz atmak
:
kısa bir süre, fazla dikkat etmeden bakıvermek:
göz boyamak
:
kandırmak, yanıltmak, gösterişle aldatmak:
göz değmek
:
uğursuzluk, kötülük getirdiğine inanılan kıskanç veya hayran bakı
...
göz dikmek
:
bir şeyi ele geçirmek isteğine kapılmak:
göz doldurmak
:
görünüşü ile umulduğundan çok etkilemek:
göz doyurmak
:
bir şey görünüşü ile umulduğundan çok etkilemek.
göz etmek
:
gözle işaret etmek.
göz gezdirmek
:
1) derinlemesine incelemeden okumak: 2) bir yeri, bir şeyi çabuca
...
göz göre göre
:
1) belli ve apaçık olarak, herkesin gözü önünde: 2) olacağı bilin
...
göz göz olmak
:
üzerinde birçok göz, delik oluşmak veya bulunmak:
göz göze gelmek
:
her iki tarafın bakışları karşılaşmak:
göz gözü görmemek
:
yoğun sis, duman, toz vb. sebeplerle hiçbir şey görülememek:
göz hapsine almak
:
bakışlarını üzerinden ayırmamak, gözetlemek, hiçbir davranışını g
...
göz kamaştırmak (almak)
:
1) kuvvetli ışık veya parlaklık, kısa bir zaman için görüşü bulan
...
göz kaş süzmek
:
dikkatle ve hissettirmeden bakışlarla kontrol altında tutmak:
göz kesilmek
:
bütün dikkatiyle bakmak.
göz kırpmadan
:
1) acımadan, merhamet etmeden; 2) duraksamadan, çekinmeden
göz kırpmak
:
1) göz kapağını kapayıp açmak: 2) başkasına söylediklerinin doğru
...
göz kırpmamak
:
uyumamak.
göz koymak
:
bir kimseyi veya bir şeyi ele geçirmeyi istemek:
göz kulak olmak
:
1) görme, işitme yoluyla bilgi edinmeye çalışmak; 2) (Mecaz) göze
...
göz nuru dökmek
:
fazla emek sarf etmek:
göz önünde tutmak (bulundurmak)
:
herhangi bir durumun nasıl bir sonuca yol açacağını hesaba katmak
...
göz önüne almak
:
önceden düşünmek, hesaplamak, dikkate almak:
göz önüne getirmek
:
zihinde canlandırmak, tasarlamak.
göz süzmek
:
baygın ve anlamlı bakmak:
göz ucuyla görmek
:
fark etmek:
göz ucuyla süzmek
:
iyice tanımak, bilmek veya dikkat çekmek amacıyla hafif kısık göz
...
göz yıldırmak
:
gözünü korkutmak.
göz yummak
:
1) görmezlikten gelmek, hoş görmek, bağışlamak: 2) umudunu kesmek
...
göz yummamak
:
1) uyumamak; 2) (Mecaz) hoş görmemek, bağışlamamak
gözaltına almak
:
güvenlik kuvvetleri birini belli bir süre, belli bir yerde tutmak
...
gözaltında tutmak
:
1) güvenlik kuvvetleri birini belli bir süre, belli bir yerde tut
...
gözaydın etmek
:
güzel bir olay için kutlamak, iyi dileklerde bulunmak:
gözaydına gelmek
:
birine kavuştuğu sevindirici bir durum dolayısıyla kutlamaya, iyi
...
gözaydına gitmek
:
birine kavuştuğu sevindirici bir durum dolayısıyla kutlamaya, iyi
...
gözden (gözünden) düşmek
:
bir kişi veya şey değerini yitirmek, rağbet görmemek:
gözden (gözünden) kaçırmak
:
dalgınlıkla görmemek:
gözden (gözünden) kaçmak
:
görülmemek, farkına varılmamak:
gözden (gözünden) sürmeyi çalmak (çekmek)
:
hırsızlıkta çok becerikli, çok usta olmak.
gözden çıkarmak
:
bir mal, para, değer yargısı vb. maddi veya manevi varlığın elden
...
gözden geçirmek
:
1) okumak: 2) niteliğini anlamak için bir şeyin her yanına bakmak
...
gözden gönülden çıkarmak
:
önem vermemek, ilgisini kesmek:
gözden ırak tutmak
:
görmek istememek.
gözden ırak tutulmak
:
önem verilmemek, değersiz bulmak:
gözden kaybetmek
:
görünmemek, ortadan çekilip gitmek:
gözden kaybolmak
:
ortadan çekilmek veya görünmez olmak, kaybolmak:
gözden nihan olmak
:
gözden kaybolmak:
gözden uzak tutmak
:
önem vermemek, arka plana itmek:
gözden uzaklaşmak
:
ayrılıp başka yere gitmek, görünmez olmak.
göze almak
:
gelebilecek her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabul etmek:
göze batmak
:
1) aşırı derecede görünür olmak: 2) tedirgin etmek, uygunsuz veya
...
göze çarpmak
:
dikkati üzerine çekmek:
göze diken olmak
:
göze batmak.
göze gelmek
:
birisine nazar değmiş olmak.
göze girmek
:
davranış ve yetenekleriyle ilgi ve önem kazanmak:
göze görünmek
:
belli, açık olmak.
göze görünmemek
:
1) ortaya çıkmamak, ortalıkta dolaşmamak, saklanmak; 2) kendisi v
...
gözetim altında tutmak
:
göz önünden ayırmamak:
gözetime almak
:
gözetmek.
gözle görülür, elle tutulur hâle gelmek
:
çok açık bir biçimde görülmek, herkes tarafından bilinmek:
gözle yemek
:
1) bir şeye çok istekle ve dik dik bakmak; 2) göz değdirmek:
gözlem altına almak
:
1) bir nesneyi, olayı veya bir gerçeği, niteliklerinin bilinmesi
...
gözleri bayılmak
:
uyku, istek vb. bir durum gözlerinden belli olmak.
gözleri berraklaşmak
:
bakışları daha canlı ve parlak olmak:
gözleri buğulanmak (bulutlanmak)
:
gözleri yaşararak çevreyi bulanık görmek.
gözleri çakmak çakmak (olmak)
:
ateşli hastalık veya öfkeden gözleri kızarmış ve parlamış (olmak)
...
gözleri çukura gitmek (kaçmak)
:
aşırı yorgunluktan göz çevresi kararmak veya çökmek:
gözleri dolmak (dolu dolu olmak)
:
ağlayacak kadar duygulanmak:
gözleri dönmek
:
aşırı ateşten veya can çekişirken gözlerin renkli bölümü kapaklar
...
gözleri fıldır fıldır etmek
:
şeytanca ve çapkınca bakmak.